GÜCÜNÜ GERİ DÖNMEK İÇİN SAKLAMAYANLAR
Hikaye çok da ileride olmayan bir gelecekte başlıyor. İnsan DNA’sının şifreleri çözülmüş ve doğacak çocukların özelliklerini belirlenebildiği bir dönemde artık aileler evlatlarının özelliklerini aylar önceden laboratuvarda belirleyebiliyor.
Bu dünyanın içerisinde iki kardeşin yaşadıklarını gözlemliyoruz. Kardeşlerden biri herhangi bir genetik müdahale olmadan, doğal yollarla hayata gelen Vincent ve birkaç yıl sonra laboratuvarda yapay döllenmeyle hayata gelen kardeşi Anton.
Vincent’in doğduğu ilk anlarda yapılan bir test, %90 ihtimalle erken yaşlarda kalp yetmezliğinden öleceğini ortaya koyuyor. Doğal olarak da aile bir çöküş yaşıyor.
Genetiği kendine kısıtlamalar koysa da Vincent’in bir hayali var. İnsanoğlunun uzaya yaptığı keşiflerden birinde, yüksek seviyede fiziksel mükemmeliyet isteyen astronotlardan biri olarak görev almayı hayal ediyor. Ve hikayesinde bu hayal için verdiği mücadeleyi, yaptığı feragatleri ve en önemlisi de başarma azmini izliyoruz.
1999 yılında çekilen Gattaca ismindeki filmde anlatılan bu hikayeyi burada anlatmayacağım. Fakat hikayenin içinde bizlere ders veren çok güzel bir anekdot var: İki kardeş büyürken birçok kez gölde yüzme yarışı yapıyor. Yarışın kuralı basit: Hedef karşı kıyı, ilk korkup geri dönen oyunu kaybediyor.
Anton genetik olarak Vincent’dan kat ve kat güçlü olduğu için bu oyunda sürekli galip geliyor. Ta ki 17 yaşında Vincent evi terk etmeden önce yaptıkları son yarışa kadar. Bu kez geriye dönen Vincent olmuyor. Aksine, yarışın sonunda boğulmak üzere olan Anton’u kıyıya kadar taşıyarak hayatını kurtarıyor.
Bu galibiyetin ardından, istek ve irade ile genetik eksikliklerini aşabileceğinin farkına varan Vincent, hayallerini gerçekleştirmek üzere evi terk ediyor.
Yıllar sonra hayallerini gerçekleştirmeye ramak kala şans eseri kardeşi ile karşılaşıyor. 17 yaşında yaşadığı yenilgiyi kabul edemeyen Anton, Vincent’a haykırıyor: “O gün sen beni yenmedin, ben kendimi yendim.”.
Tekrar yarışmaya karar veren iki kardeş göle son kez giriyor. Vincent yine yarışı kazanıyor ve yine Anton’u boğulmaktan kurtarıyor. Anton hayretler içerisinde kendisini yenmesinin mümkün olmadığını söylerken, Vincent yıllardır sakladığı sırrını kardeşine açıklıyor:
“Sen her kulaçta geriye dönmek için gücünü sakladın Anton. Senin için öncelik geriye dönebilmekti. Ben karşı kıyıya varmaya odaklandım, ben geriye dönmek için gücümden hiçbir şey saklamadım. O yüzden senden ileriye yüzebildim.”
Gattaca filminin hikayesinden alıntı bu küçücük anekdot, bizlere siyasetle ilgili çok ciddi ipuçları veriyor.
Ülkemizde maalesef yönetim pozisyonlarının çoğunluğu mesleğini profesyonel siyasetçi olarak tanımlamış insanlardan oluşuyor. Bu profil, kamu yönetimindeki pek çok noktada ihtiyaç duyulan reformları görebiliyor ama bunları gerçekleştirmek acı bir süreç olduğundan dolayı siyasi kariyerini riske atmak istemiyor. Geriye dönüş için gücünü saklamayı tercih ediyor.
Örneğin ülkenin küçük ölçekte yansıması olduğu için Lefkoşa Türk Belediyesi'ni ele alalım. Yapısal ve ekonomik reformlarını yapmayan belediye yönetiminin ancak günü kurtarabileceği ve kurumu düzlüğe çıkaramayacağı açıktır. Bugün uygulanan günü kurtarma politikası, Cemal Bulutoğluları döneminde bırakılan 75 Milyon TL borcu 192 Milyon TL’ye çıkartmakta etkili olmuştur.
Lefkoşa Türk Belediyesinde yapısal ve ekonomik reformları gerçekleştirmek şüphesiz acı bir süreçtir. Bunu göze alacak yönetici ise siyasi kariyerini bir tarafa bırakmak zorundadır.
Kamu yararına atılacak bu adımlar göldeki yarışa benziyor. Reformları başarır ve LTB’yi karşı kıyıya taşırsak hedefimize ulaşacağız. Ama şu an yaptığımız gibi, her kulaçta geriye dönmek için gücümüzü saklarsak, muhtemelen günü kurtarma politikası içinde boğulacağız.
Bu noktada Vincent’in kendine sorduğu soruyu biz de kendimize soralım: Gücümüzü geri dönüş için mi saklayacak mıyız? Yoksa boğulma pahasına karşı kıyıyı mı hedefleyeceğiz?
Seçim bizim…