Gülmeyi unutmadık, umut da irade de vardır...
“Kapıyı aç bulutlar girsin.
Gülmeyi bilen çocuklar geldi.
Tükenme!”
Suavi
Geçmişten bugüne doğru bakıldığında, pek çok kırılma noktasına rastlarız. Genellikle baskı, şiddet, zorbalık ve bunlara eşlik eden ekonomik yıkımların ardından gelir bu değişimler. Hani derler ya, gecenin en karanlık anı aydınlığa en yakın olandır diye. İşte o hesap. Her ne kadar sindirilmiş, susturulmuş hatta ganimet ile işbirlikçi konuma getirilmiş olurlarsa olsunlar insanlar, kendilerini yok oluşa sürükleyen politikaların bir şekilde hesabını sorarlar. Öyle veya böyle.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapının dayandığı gerçekliğe bakıldığında, temelinde adaletsizlik ve eşitsizlik olduğu ortaya çıkar. Bu düzeni sürdürmek isteyen ağalar, kendi iktidarlarını korumak ve sağlamlaştırmanın yolunun, “menfaat sağlanacağına yönelik umut tacirliği yapmaktan” geçtiğini fark ettiğinden beri de böyle süre gelmiştir. İtaat karşılığı elde edilen hayali mutluluk ve refah iliklere kadar işlemiştir. Bugün de o yüzden kendilerine bu kadar güveniyorlar.
***
Gerçekleştirdikleri hukuka aykırı icraatlara/ yargı bağımsızlığına yapılan saldırılar karşısında takındıkları suskunluğa/ doğa katliamına göz yuman peşkeşlere/ sağlık ve eğitimde yaşanan çöküntüye/ toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve çocuk istismarının Mahkeme gündemini çok fazla meşgul eder hale gelmesine ve bunlara yönelik önlem alınmamasına/ cezaevinde – karakollarda insan onuruna aykırı koşulların varlığının artık iyice belirginleşmesine/ ülkenin “kara delik” olma özelliğinden dolayı kolayca yapılan insan hakkı ihlallerine/ kara para aklanmasına yönelik çıkarılan yasalara ve tabi ki siyasi teslimiyetçiliğin geldiği aşamaya rağmen hâlâ seçimde galip gelebileceklerini söylüyorlar. Sizce de bu iddia tuhaf değil mi?
Mevcut düzenin böyle devam etmesinin önüne geçmek mümkün. Bize birileri tarafından giydirilmek istenen elbiseler belimizi o kadar sıkmaya başladı ki, yırtıp atmalıyız. Hem de bunu Nazım Hikmet’in zeytin ağacı için söylediği gibi “çocuklara falan kalır diye değil / yaşamak yani ağır bastığından”, Kıbrıs’a kök salmak istediğimizi hatırlayarak yapmalıyız. Bugün bunun mücadelesini vermezsek, zaten çocuklara bırakılacak bir gelecek de kalmayacak.
***
Asgari ücret açlık sınırının altında kaldı. Buna rağmen zamlar son sürat devam ediyor. Paramızın her gün değer kaybetmesi yanında, tek adam rejiminin etek öpücülerinin ekonomik akla aykırı adımları yüzünden gittikçe yoksulluğa mahkum edilen bir karanlığa gömüldük. Şimdiki iktidarın tek çözümü, kredi verip toplumu daha da borçlandırmak, uygulanamayacak kararlar alıp kiracı ve ev sahiplerini karşı karşıya getirmek. Üreticiye, esnafa, iş yaşamında girişim yapan gençlere yönelik hiçbir ışık yok. Kısacası ekonomik akıl, ekonomi politikası sıfır.
Bir mafya babası çıktı ve 90’lı yıllarda Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleşen faili meçhul bombalama olaylarını ve Kutlu Adalı cinayetini aydınlığa kavuşturabilecek emareler verdi. Nereden mi biliyordu? Çünkü kendisi de işin içindeydi. Ama bizim hükümetimiz bunun yeniden soruşturulması için polise talimat veremedi. Niye? Çünkü polisi sivil idare yönetmiyor, o noktada da bağımlıyız. Tam da bu yüzden eylemlerde darp edildi mücadele eden yürekler, ifade özgürlüğünü kullanan gençler yaka paça karakola taşındı, keyfi şekilde. Sanatçılarımız, gazetecilerimiz hedef tahtasına asıldı. Günü geldi linç edildiler. “Bazıları” tüm bunlara karşı çıkmadı, zorbalar bir türlü bulunup tutuklanamadı.
Gözümüzden sakındığımız yargıya müdahale edilmeye cürret edildi. Deniz ötesinden tehdit edildi yargıçlarımız, verdikleri kararlara siyasi baskı yapılmaya çalışıldı. Yine ses çıkmadı hükümet eden siyasilerden. “Aman efendim, yasaları düzenleyeceğiz” diyebildiler sadece. Utanmadan.
Dünyaya açılan kapımızı temsil eden cumhurbaşkanlığı seçiminde demokrasinin ayaklar altına alınmasına göz yumdular. Adeta kukla ipini kendi kollarına doladılar, bizim de boynumuza. O kadar kapıldılar ki zorbanın havasına; onurlarını sattılar, irademizi teslim ettiler “iki devlet” maskesini takarak.
***
Dedim ya yazının başında, kırılma noktaları vardır toplumların hayatında diye. İşte bizim için de o dönemlerden birinin içindeyiz. 23 Ocak’ta gerçekleştirilen seçim belki sorunlarımızın tümünü ortadan kaldırmayacak, solcuların tabiri ile devrimi getirmeyecek bizlere. Ama bir cevap verecek Kıbrıslı Türk toplumunu kuklalaştıran ve ekonomik anlamda yok oluşa sürükleyen zihniyete. Bu yüzden aday oldum, bu yüzden sorumluluk almak istedim. Yarın pişmanlık yaşamamak, daha yüksek sesle derdimizi anlatabilmek ve çürümüşlüğe karşı somut çözüm üretebilmek için.