GÜLÜMSEYEN EYLÜL
Yazın bitmesi neden hüzün verir? Sonbahar, Kış ya da İlkbahar’ın bitmesi aynı ağırlığı taşımaz nedense. Yaz hayallerle başlar çünkü… Benim için öyledir en azından. Biten bir yazın filmi gözümün önünden geçip gider Ağustos sonuna doğru. Uzun günlere sığdırılmış sayısız anı demektir bu. Yolculuklar demektir çoğu zaman. Bir yolculuk olmasa bile yoldan birileri gelmiştir en azından. Ve yaz biter en sonunda. Yazın bitmesi rutine doğru bir gidiş demektir. Eylül sendromu bir Pazartesi sendromundan daha ciddidir benim için. Hayatın temposu tamamen değişecektir yakında, yazın uçuculuğunun yerini Eylül’ün ciddiyeti alacaktır. Okullar açılacak, daha fazla sorumluluk gerektiren bir döneme geçilecektir. Politik gündem dahil pek çok alanda bir ısınma ve hızlanma demektir bu.
Bir ayrılık hüznü vardır nedense yazın bitişinde. Oysa kavuşmalarla ilişkilendirilmiştir Sonbahar. Yolculuklardan döner ve yaşadığın şehirdeki yakınlarına kavuşursun. Rutine geri dönerken bunun parçası olan pek çok insana da dönmüş olursun. Anılar biriktirmişsindir paylaşmak için.
Eylül Akat dilindeki Elülü kelimesinden geliyormuş. Hasat anlamındaymış bu. Doğurganlık ve aşk tanrıçası İştar ile ilişkilendirilen bir aymış. Efsaneye göre İştar bitki ve hayvanların tanrısı Temmuz’a aşık olup sonra da onun ölümüne sebep olmuş.
Eylül yaprak dökümü kuşkusuz ama olgunlaşma da aynı zamanda. Bir bolluk, bereket zamanı.
İsmet Zeki Eyüboğlu’na göre sonbahar şarap tanrısı Dionisos ile ilişkilendiriliyor. Mitolojiye göre, Su perisi Nani, babasız, kendi kendine bir oğul doğurur. Afrodit olağanüstü güzelliğe sahip bu çocuğu görür görmez âşık olur ve onu büyütmesi için yeraltı tanrıçası Persefone’nin yanına gönderir. Ancak Persefone de çocuğa âşık olunca onu yeniden yeryüzüne göndermeyerek Afrodit ile kavgaya tutuşur. Bu kavganın ortasında kalan Zeus iki tanrıça arasındaki kavgayı sonlandırmak için şu çözümü bulur: Attis her yılın ilk dört ayını yeryüzünde Afrodit ile birlikte geçirecek (ilkbahar), yılın diğer dört ayını ise yeraltına dönerek Persefone ile birlikte geçirecektir (kış), son dört ay ise Attis’in seçimine bırakılır. Ve Attis Afrodit ile olmayı tercih eder. Bunu kıskanan Ares bir yaban domuzu göndererek Attis’i öldürtür ama Olimpos tanrıları Attis’e, Afrodit ile birlikte olması için bir hayat bağışlarlar. Bu Attis’in yeryüzüne çıktığı ilkbahar mevsimidir. Ancak sonbahar, ilkbahar tanrısının yeniden yeraltına dönüşü yani ölümü olarak gösterilse de şarap ve eğlence tanrısı Dionisos şenlikleri ile hayat bir başka neşeyle tüm coşkusuyla devam eder. İlkbahar dişil, sonbahar ise eril bir aydır mitolojide.
Kapıyı çalmakta olan Sonbahar hüzün kadar bolluk ve şenlikle de ilişkili kısacası.
“Yaz bitti” içini çekip duran bir cümle yine de. Benim için hiçbir şeyin önceden planlandığı gibi olmadığı başına buyruk, kendi yolunu çizen, iyi ve kötü sürprizlerini getiren bir yazdı bu. Şimdi bütün bu deneyimleri bir olgunluk içinde düşünme zamanı belki de.
Her mevsim bir başka güzel aslına bakılırsa. Hayat hep seçimlerle ve kıyaslamalarla karşı karşıya bırakıyor bizi. Her dönemin, her mevsimin tadını çıkarmaktansa onları birbirleriyle yarışmaya sokuyoruz. Hayatın pek çok alanında yaptığımız gibi… Hiyerarşiler kurmaya meraklıyız. Yaş da bir hiyerarşi meselesi örneğin. Rakamlara dehşetle bakıyoruz. Orta yaşı sonbahar, yaşlılığı kışla ilişkilendiriyor ve bunlara olumsuz anlamlar yüklüyoruz. Oysa her dönem kendi içinde bambaşka bir güzellik taşıyor. Önemli olan bu güzellikleri yakalayıp onların tadını çıkarabilmek. Hayatın her evresinin tadına varmamız mümkün bana kalırsa. Çoğu kez kendimizin yarattığı kavramlar ve kodlamaların etkisi altında kalıp pekâlâ güzel yaşanabilecek zamanları olumsuza çeviriyoruz.
Yaz bitti diye hüzünlenirken, hüznü temsil ediyor diye şartlandığımız sonbaharı da bir bolluk ve olgunluk sevinciyle karşılamamız mümkün. Yaz nasıl geçmiş olursa olsun onu yaşayabildik ya, hayatın bir armağanı olarak kabul etmek gerek bunu… Eylül de bir gülümseyişle geliyor bana kalırsa.