Gün, kendine yabancıdır giderek
“…
Sen o adamla uyurken üzerini benimle örtüyorsun ya...
Ben çok üşüyorum.
ÖRTME!..
Can Bonomo
(delirmek belirmektir)
…”
…………………………….
Gün, kendine yabancıdır giderek
1 Mayıs'ta yürüyoruz.
Yollarda… Meydanlarda...
Senelerdir, mavi mavi umutlarla…
Bir pankartın ardında...
Kızıl bir bayrağın koynunda yürüyoruz.
‘888’ kardeşliği…
Yalan geliyor!
* * *
"Veni, vidi, vici" der ünlü Latin deyiş.
- "Geldim, gördüm, yendim"
Her 1 Mayıs'ta biraz daha "yenilmiş" hissediyoruz oysa…
* * *
Sınıf bilinci kayboluyor giderek.
Çünkü bir sağa bakıyorsunuz, bir sola, meydanda tükeniyor işçiler...
Sınıflar başka başka, öndekine ulaşmıyor diptekinin sesi…
Ter akıtmadan ve emeğiyle değer yaratmadan kazananların gölgesi bayrağın kızıllığına karışıyor, bir işçinin dirseği bir müşavire çarpabiliyor yürürken; sahnedeki ağırlık nice asgari ücretliyi tartabiliyor bir çırpıda, kendilerine kepçeyle isteyenlerin yoksula kaşıkla sunulanı çok gördüğü deşifre olabiliyor, "ya hep birlikte ya hiçbirimiz" sözü titriyor yalnızlıktan, "hep bana rap bana" anlayışı toza dumana boğuyor zemini...
* * *
1 Mayıslarda çam ve harnup ağaçlarının gölgeleri kalabalıklaşıyor, ne acı...
Üstelik meydanlardan “yazlıklarına” gidenler var mağrur bir edayla…
Sosyal medyadaki gösteri dünyasına yükseliyor rağbet, bir emekçinin ter boşalan sırtı yerine…
İşçi işinde, meydan bir avuç, avuçlar patlak kızgın güneşin emrinde.
* * *
Yan yana, peş peşe, omuz omuza yürüyen kitleler dahi şüphe duyuyorsa birbirinden; güvensizse, köşeyi döner dönmez başlıyorsa bir çekiştirme, tüm mesele "köşeyi dönebilmekse" zaten!
Bir ötekini aşağılama üzerinden bir var olma kültürü varsa rağbette…
Sloganların köpürttüğü bilinç kaldırım diplerinde kayboluyor, doyumsuz hırsların kuytusunda boğuluyor, sevgisizlik girdabında ürküyorsa...
Gün, kendine yabancıdır giderek.
* * *
İsmet teyzenin saçlarındaki gibi bembeyaz, saf, katıksız, temiz emekçiler...
Sizin yürekleriniz kanıyor, biliyorum.
Yoksulluk kader değildir…
1 Mayıs, sizin için, sizler için en fazla, ne olursa olsun, yine de…
…………………………….
Hepimizin eseri a dostlar!
Korman Kocaismail isimli öğretmenimizin paylaşımı, aslında, ülkedeki istikrarsızlığı çok güzel özetliyordu.
“Herkes temiz, sadece siyasetçi kirli” popülist söylemini de çürütüyor bu rakamlar.
Çünkü “seçilme sırası bizde” iç güdüsü üzerinden seçmeni ve iradeyi yüceltenler, yaşadığımız siyasetçileri seçenlerin de yine aynı yapı olduğunu unutuyorlar.
Toplu bir zihniyet sorunu avaz avaz bağırırken, günah keçilerini kulağından yakalama histerisi de anlamsızlaşıyor böylece…
Gelelim paylaşıma…
“Öğretmenliğimin 25’inci Yılında” demiş ve bakanlarını sıralamış, tek tek, sabırla…
1- Eşber Serakıncı, 2- Mehmet Ali Talat, 3- Ahmet Derya, 4- Günay Caymaz, 5- Erol Özçelik, 6- Mehmet Altınay, 7- İlkay Kamil, 8- Erbil Akbil, 9- Canan Öztoprak, 10- Kemal Dürüst, 11- Nazım Çavuşoğlu, 12- Kemal Dürüst, 13- Mutlu Atasayan, 14- Asım İdris, 15- Mustafa Arabacıoğlu, 16- Özdemir Berova, 17- Kemal Dürüst, 18- Özdemir Berova
25 yılda toplam 18 bakan!
Ortalama 16 ayda bir bakan demek.
Daire müdürlerini de yazsak, sayfa sığmayacak, sayfalar yetmeyecek…
“40 yılda 38 hükümet” manşetimiz halen konuşuluyorsa…
Ve tablo buysa…
Memleket tabii ki bu halde…
Hepimizin eseri a dostlar.
…………………………….
Ürettiğin değer ne?
Avustralya'daki araştırma, sizin de dikkatinizi çekmiştir.
Hele 40 yaş üzerinde, herkesin.
Melbourne Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nün iddiası o ki, 40 yaş üzerinde mesai haftada 3 gün olmalı!
Ancak araştırmanın odağı "yatmak" değil "verim" üzerine...
Uzmanlar diyor ki, siz, 40 yaş üzerindeki grubu haftada üç gün çalıştırırsanız, çok daha iyi bir sonuç elde edersiniz.
Çünkü bu yaş grubunda 25 saatlik çalışmanın ardından verim düşüyor.
* * *
Mesele "ne ürettiğiniz" ve ne kadar "verim" ortaya çıkardığınız aslında.
Kaç saat çalıştığınız değil, yani!.
Yoksa haftada 40 saat çalışıyor gibi görünüp de hiç bir hava kesmeyebilirsiniz...
* * *
Ne yazık ki, bizim gibi geri kalmış ülkelerde "ne ürettim, hayata ne faydam dokundu" sorusu pek yok!
Onun yerine "maaşım kaç para, ödeneğim ne, ek mesaim ne kadar" üzerine kilitleniyor tartışma!
Tamam da, ürettiğin değer ne?
…………………………….
H A F T A N I N N O T C U K L A R I
> Başbakan Özgürgün “ilk resmi ziyaretini Ankara’ya yapacağını” açıkladı ya!.. Herkesin merak ettiği şu, “ikinci resmi ziyaret nereye?”
> Bu hafta içinde, iki farklı arkadaşım Kıbrıs’tan ayrılık kararı aldı. Yurt dışına ‘göç’ yeniden başlıyor, ne acı... İşsizlik derdine karşı radikal tedbir şart.
> NİSAN ayında OTELLERİMİZİN yarısı boş kaldı! ‘Doktor’ bakan, turizmi teşhis edemedi, sağlığı kurtarır belki!
> “Turizm politikası” oluşmayan ülkede, hele de her sene bakan değişiyorsa, neydi olacağı? TURİZM ÖRGÜTÜ kurulamadı bir türlü!
> DÜNYANIN dışında spor yapıyoruz, yine de sporcularda ‘doping’ çıkıyor. Yahu derdiniz ne sizin?
> ERCAN’da ‘yolcu bekleme kapısı’nın oraya birkaç tabure konsa, oturacak bir yer olsa, yaşlı insanlarımıza yazık. :(
> SICAKLAR bastırdı ya, siz siz olunuz, uzak durunuz mayonezden!.. Ve cafe sahipleri, buzdolabında tutunuz şu meretleri...
> Hade Yeşilırmak’a, çileğe!
…………………………….
Napıyorlar bunun içinde?
Ercan’da gördüm! Bizim Ercan Havaalanı’nda... Her kimi getirmiş ya da götürecekse... Yani bizim yatak odasından daha büyük... Dilim de varmıyor, arabanın türünü söylemeye... Sahi, napıyorlar bunun içinde? Gösteriş de bir yere kadar, pes doğrusu...