1. YAZARLAR

  2. Süleyman İrvan

  3. Güncel tartışma: Gazeteciler komitelerde yer alabilir mi?
Süleyman İrvan

Süleyman İrvan

Güncel tartışma: Gazeteciler komitelerde yer alabilir mi?

A+A-


Geçen hafta, Sabah okur temsilcisi Yavuz Baydar, ONO (Uluslararası Okur Temsilcileri Örgütü) e-posta grubuna üye ombudsmanlara, Türkiye’de barış süreci çerçevesindeki gelişmeleri aktardıktan sonra, oluşturulacak olan “akil insanlar komitesi” için gazetecilerin de isimlerinin geçtiğini, gazetecilerin bu tür komitelerde yer almalarının doğru olup olmadığını sordu. Ben de dahil bazı ombudsmanlar görüşlerini belirtti. Yavuz Baydar da “Akil insan aktivizmi” başlıklı yazısında konuyu irdeledi. Ben, barış, demokrasi ve insan hakları konularında gazetecilerin zaten taraf olmaları gerektiğini, dolayısıyla bu tür konularda oluşturulacak komitelerde görev almanın yanlış olmadığını söyledim.  Üstelik, savunduğum barış gazeteciliği anlayışının da, “gazetecilerin barışçı çözüm girişimlerine katkıda bulunmalarını gerektirdiğini” belirttim.
Yavuz Baydar, gazetecilerin her ne amaçla olursa olsun, gazetecilik sınırları dışına çıkan bir görev üstlenmelerinin sorun yaratacağı inancında. Yazısından bazı alıntılar yapmakta yarar görüyorum: “Ne amaçla olursa olsun, arabuluculuk, barış aktivizmi, savaş veya çözümsüzlük eylemciliği, ‘akil insan komisyonu’ üyeliği, inandırıcılık açısından sorunlar yaratmıştır, yaratır… Gazeteci ve köşe yazarının işi, bağımsız bir konumdan, eleştirel aklı hiç elden bırakmadan, ‘dışarıdan’ doğru, dürüst, dengeli, çok sesliliğe imkân tanıyan bir mesleki rolün sınırları içindedir. Aksi halde toplumu sağlıklı bilgilendirmede aksamalar yaşanır. Mesleğine saygılı her köşe yazarının ‘akil insan komisyonu’ üyeliğine uzak durmasında sayısız fayda var.”
Milliyet gazetesi okur temsilcisi Belma Akçura da değindi konuya. Onun görüşleri de Yavuz Baydar’ın görüşleriyle örtüşüyor: “Köşe yazarı olup da ‘akademisyen’ ve bu gibi kimlikleriyle öne çıkanların bu komisyonda yer alması anlaşılabilir. Ancak ‘gazeteci’ kimliğini öne çıkartanların bu sürece içeriden değil, dışarıdan katkı sağlamaları tarafsız ve objektif olmaları açısından önem taşımakta. Gazeteciler akil insanlardan oluşturulacak komisyon çalışmalarının dışarıdan sıkı takipçisi olabilir ama hükümetin belirlediği bu komisyon içerisinde yer almak, gazetecilik ilkeleri açısından sorun yaratabilir.”
Son geldiğimiz noktada, akil insanlar komitesi açıklandı ve komitede Nihal Bengisu Karaca (Habertürk), Hüseyin Yayman (Hürriyet), Sibel Eraslan (Star),  Fehmi Koru (Star), Fadime Özkan (Star), Abdurrahman Dilipak (Yeni Akit), Hasan Karakaya (Yeni Akit), Tarhan Erdem (Radikal), Avni Özgürel (Radikal), Hilal Kaplan (Yeni Şafak), Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak), Hayrettin Karaman (Yeni Şafak), Kürşat Bumin (Yeni Şafak), Fuat Keyman (Milliyet), Baskın Oran (Agos), Murat Belge (Taraf), Oral Çalışlar (Taraf), Yıldıray Oğur (Taraf), Mithat Sancar (Taraf), Vahap Coşkun (Taraf), Etyen Mahcupyan (Zaman), Mustafa Armağan (Zaman), Ahmet Taşgetiren (Bugün), Vedat Bilgin (Bugün), Doğu Ergil (Bugün) ve Deniz Ülke Arıboğan (Akşam) yer aldı.
Kuşkusuz bu isimlerin önemli bir kısmı akademisyen kimlikleriyle köşe yazarlığı yapıyorlar. Gazetede yazan herkesin gazeteci olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı da ayrı bir tartışma konusu. Açıkçası, bu isimlerin neden seçildiklerine ilişkin en ufak bir fikrim yok. Kendilerine başarılar dilerim.
Son bir not. Her ne kadar, kanaat önderi konumundaki köşe yazarı gazetecilerin bu tür bir barış girişimi komitesinde yer almalarının etik açıdan sorun yaratmayacağı düşüncesindeysem de, haber yapan muhabirlerin, haberlerin gazetede nasıl yer alacağına karar veren yazı işleri sorumlularının ve elbette genel yayın yönetmenlerinin bu komitede olmamaları gerektiğini kabul ediyorum.
Peki bu tartışmanın Kıbrıs Türk gazetecileri açısından bir karşılığı var mı? Henüz yok. Bu ülkede, hem aktif gazetecilik yapıp hem de bir bakanlığın veya bir belediyenin basın danışmanlığını yürütmek bile normal karşılanıyor. Tabi bunu sevgili Yavuz Baydar’a yazmadım.

 

***


Medya Etik Kurulu geliyor


Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş derler. Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği birkaç yıldan beridir tartıştığı bir konuda nihayet doğru bir adım attı. Kurulu tek başına oluşturmaktansa, diğer meslek örgütleriyle işbirliği yapmaya karar verdi. Sonuçta altı meslek örgütünün imza koyduğu deklarasyonu basın toplantısıyla açıkladı.
Deklarasyona imza atan örgütler
Medya Etik Kurulu deklarasyonuna Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği, Dış Basın Birliği, Kıbrıs Türk Spor Yazarları Derneği, Haber Kameramanları Derneği, Kıbrıs Türk Karikatürcüler Derneği ve Bayrak Radyo Televizyon Kurumu Çalışanları Sendikası imza koydu. Basın-Sen’in de imza koymasını beklerdim açıkçası. Belki onlar da imzalayacalardır.
Medya Etik Kurulu ne yapacak?
Gazetecilik örgütlerinin seçeceği dört üye, İletişim Fakültelerinden iki üye ve Barolar Birliği’nden bir üye olmak üzere yedi kişiden oluşacak kurulun iki görevi olacak. Birincisi, medyadaki etik ihlâl iddialarını değerlendirmek ve ikincisi de mesleki eğitim çalışmaları yapmak. Çağdaş bir özdenetim kurumu olarak başarılı çalışmalar yapacağına, gazetecilik mesleğinin saygınlığının artmasına ciddi katkılar koyacağına ve medyanın mağdur ettiği insanların mağduriyetinin giderilmesinde önemli bir rol üstleneceğine inanıyorum.
Ayrıca, dekanı olduğum İletişim Fakültesi’nin bağlı olduğu Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü’nün, deklarasyon yayımlanır yayımlanmaz destek açıklaması yapmasını da önemsiyorum. İnisayitifin benden gelmediğini de belirtmiş olayım.
Medya kuruluşlarının desteği şart
Medya Etik Kurulu girişimin başarılı biçimde yaşama geçirilmesinde medya kuruluşlarının verecekleri destek çok önemli. Okur temsilciliğini yürüttüğüm Yenidüzen gazetesinin, deklarasyona imza koyan ilk medya kuruluşları arasında olacağını tahmin ediyorum. Diğer gazetelerin, radyoların, televizyonların ve elbette internet gazetelerinin de imza koymalarını temenni ediyorum.    


***

Kadına şiddet haberlerinde mağduru nasıl korumalıyız?

Gazeteciler, özellikle şiddet haberlerini yazarken, elde ettikleri her ayrıntıyı habere koymaya çalışıyorlar. Oysa, özellikle kadınlara yönelik şiddet haberlerinde, birincil öncelik mağdurun korunması olmalı. Mağduru korumanın basit yolu da mağdurun kimliğini gizlemekten, görüntüsünü yayımlamamaktan geçiyor. Belki farkında değiliz ama, bu kadınlar kendi isimlerini ve fotoğraflarını gazetelerde gördükçe, hele de internette gördükçe mutsuz oluyorlar. 
Tek suçları erkeklerin şiddetine maruz kalmak olan kadınlara karşı daha insani yaklaşmak, onların acılarını artırmamak gerekmez mi? Lütfen empati yapın, kendinizi şidddet mağduru kadınların yerine koyun. Şiddet mağduru kadınları bir de medya mağduru haline getirmeyin.  
Ayrıca, kadına yönelik şiddet haberlerinde, şu ya da bu şekilde şiddeti meşrulaştıracak ifadeler de kullanmamak gerekir. “Eski sevgilinin intikamı”, “kıskançlık krizi”, “aldatılan koca” ve benzeri türden ifadeler erkeğin kadına uyguladığı şiddeti haklıymış gibi göstermektedir.
Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin 25 Mart tarihli “Kadın haberleri manifestosu” başlıklı yazısı, gazetecilerin, kadınlara ilişkin haberleri nasıl yapmaları gerektiğini gayet açık biçimde ortaya koyuyor. Özellikle şu uyarısını aktarıyorum: “Kadına yönelik şiddet haberlerinde özendirici olmamalı, mazeret üretmemeli, örnek oluşturmamalıyız. Şiddet mağduru kadınları korumak için kimliklerini kodlayarak ya da fotoğrafını mozaikleyerek de olsa vermemeli; şiddet gösteren erkeği haberin öznesi haline getirmeliyiz.”

Bu yazı toplam 1910 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar