1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Günde 10 saat nöbet tuttun mu?
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Günde 10 saat nöbet tuttun mu?

A+A-

Bugün gündem dışı yazacağım, bıktım seçimlerden iç siyasetten, şundan bundan…
Biraz geriye gidelim… 2008…
Askerliğimi Lefkoşa'da Dereboyu'nda yaptım, 2008 yılında…
"Kamboçya" diyenler vardı bizim bölüğe, hala derler…
Ya da "komando destek bölüğü"… Veya "kobra bölüğü"…
Lakaplarından da anlaşılacağı gibi zor bir bölüktü. 
Hani "temas hattı" dedikleri, kimilerinin "sınır" dediği iki tarafı ayıran o korkunç-soğuk Yeşil Hat'tın kenarında 1 yılımı geçirdim.
Günde 10 saat nöbet tutardık!
4 saat gece, 6 saat gündüz.
Siz bu yazıyı okurken hala bizim nöbet tuttuğumuz noktalarda nöbettedir gençler, biliyorum.
2008 ne ki, o nöbet noktalarında yarım asırdır nöbet tutuluyormuş.
Te TMT zamanından beri, aynı noktalar!
'8. Bölük'te askerlik yapanlar çok iyi bilecek, oradaki nöbet yerlerinin isimleri bile aslında birer tarihtir.
Mesela "Arap Nöbet Yeri"…   
'Arap' lakaplı bir TMT'cinin o noktada öldürüldüğü söylenirdi bize, ürperten bir nokta, dere kenarında…
Ya da "Latif Nöbet Yeri"…  Asteğmen İbrahim Latif ve arkadaşlarının öldürüldüğü noktaya yakın bir yerdeki nöbet noktası, çok soğuktu geceleri, diğerlerinden daha korkunçtu. Şimdi galiba nöbet yokmuş o noktada…
Yıldırım Nöbet Yeri…
Yine bir dönemin saldırı olaylarından "Yıldırım Harekatı" ile ilgili olduğu anlatılırdı bize askerde…
Ve Ziyad Nöbet Yeri…  Dr. Ziyad'ın evindeki bir nöbet noktasıydı, yıkıntı harap haldeki bir evdi, tam sıfır noktasındaki kalmış, çok güzel bir yapıydı…  Balkonlarında nöbet tutardık…
Pek tabii fazlası var o bölgenin anılarında…
On yıllardır aynı noktalarda tutulan ve hiç bitmeyen nöbetlerden bahsediyoruz.
Elbette bunlar "bizim" dediğimiz, Türkçe konuşan Kıbrıslı askerlerin nöbet tutuğu yerler…
Aynı noktaların güneyinde, ya da karşısında da Rumca konuşan Kıbrıslı gençlerin beklediği nöbet yerleri var. Zaman zaman çat pat sohbetlerimiz de oluyordu.
Düşünsenize, belki de 50 yıldır karşılıklı bekleşiyoruz!
Ara bölgede de turlayan BM askeri araçları var tabii…
Ve zaman zaman tepemizden geçen BM helikopterleri…

                                                           ***

Neyse, pek tabii bu yazı bir askerlik anıları yazısı değil.
Konu biraz da günün ve zamanın koşullarını irdelemekle alakalı…
Elbette ütopik düşünecek değilim, "askerlik kalksın, sınırlar kalksın, savaşlar olmasın" diyebiliriz.
Kulağa hoş geliyor, keşke olsa…
Ancak ne yazık ki içinde bulunduğumuz koşullar ateşkes koşulları bile değil.
İki taraf arasında bir savaş yaşandı.
1974'te bu savaş farklı bir pozisyona büründü, memleket ikiye bölündü.
Ve o tarihlerden beri karşılıklı bekleşiyoruz, ellerimiz tetikte…
Eller tetikte belki ama aradan geçen zamanda değişen durumlar da oldu pek tabii…
Barikatlar açıldı, toplumlar bir birine yanaştı, ticaret başladı vesaire…
Şimdi adına "sınır" denilen bu güzergahta bekleşmenin bir anlamı kalmadı.
Askerliği, toplumlar arası çatışmaları, tarihi yok sayacak değilim.
Arap Nöbet Yeri elbette o yıllarda kutsal bir mekandı, bunu önemsiyorum, anısı elbette değerlidir.
Ama o kötü günler geride kaldı şimdi.
İki taraf arası o kadar gergin değil, liderler yıllardır barışı, birleşmeyi, toplumlararası güveni artıracak önlemleri görüşüyorlar.
Bu nedenle askeri ihtiyaçların günümüz koşullarına göre düzenlenmesinin de bir gereksinim olduğunu düşünüyorum.
Ellerinde G3 piyade tüfekleri ile karşılıklı bekleyen askerler yerine daha teknolojik önlemlerle bu hattın izlenmesi gündeme gelebilir.
Keşke bu Yeşil Hat hiç olmasa, evet…
Ama eğer olacaksa ve bu ayrılık devam edecekse bir süre daha; bu bekleşmenin de artık insan gücü ve silahlarla değil, kameralarla yapılmasının daha mantıklı olacağı düşüncesindeyim.
Eğer GKK kendi içinde böyle bir dönüşümü başlatabilirse vicdani ret tartışmalarından ayrı olarak personelsiz kalma derdinden de kurtulabilir.
Birkaç yıl önce meclis komitesine gelen askeri yetkili, Vicdani Ret Yasası ile ilgili "asker sayısı yetersiz, nöbetlere gönderecek asker bulamıyoruz" demişti. Kendi içinde elbette haklı, bu şartlarda!
Ben kendi askerliğimden hatırlıyorum, her nöbet noktasına 2 asker konulduğunu düşünün.
7 nöbet noktası vardı bizim zamanımızda, demek ki her an 14 asker nöbetteydik…
Ve bu nöbetlerin 24 saat sürdüğünü hesaplayın, hangi asker yeter ki böylesi bir duruma?
Demem o ki günümüz şartları ile eski şartlar bir değil.
Artık eski askeri teknikler de çağın gerisinde…
Askerlik/sivilleşme tartışmalarına bir de bu yönden bakmanızı dilerim.
Evet şimdilerde askeri yetkililer "asker yeterli değil" diyecek, evet doğrudur yeterli değil, bu nöbet yerlerine asker bulmak zor.
Ama şartlarımızı değişirsek, pozisyonlarımızı terk etmeden en azından dönüşürsek, yani kısacası birazcık değişirsek şartlar da değişir, ihtiyaçlar da…
Bunları neden mi anlattım? Bilmem, içimden geldi…
Çözüm barış şu bu olmayacaksa; en azından şimdi bu soğuklarda dışarda nöbet tutmaktan kurtulsun çocuklar…
En azından…   

 

Bu yazı toplam 4232 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar