Güner Pir ile Sözcükler
Güner Pir ile son sergisi ‘Sözcükler’i konuşmak için bir araya geldik. Sanatçı Baf’ta başlayan, Lefkoşa’da devam eden hayat hikâyesini anlatırken, ben ‘Yüzüme bak hüzüne bakmış olursun’ diyen figürden gözümü alamıyordum.
Önümde pek çok resim olsa aralarından Güner Pir resimlerini ayırt etmekte hiç zorlanmam diye geçiriyorum aklımdan... Figürleri, yazıları ve değişmeyen renleriyle öyle belirgin bir karakter taşıyor ki resimleri… İnsanı içine alıyor, geçmişe götürüyor, hüzünlendiriyor, geleceği sorgulatıyor. Güner Pir ile son sergisi ‘Sözcükler’i konuşmak için bir araya geldik. Sanatçı Baf’ta başlayan, Lefkoşa’da devam eden hayat hikâyesini anlatırken, ben ‘Yüzüme bak hüzüne bakmış olursun’ diyen figürden gözümü alamıyordum. Yorgun Kıbrıslı temasının ilham verdiği bu sergiyi, hepimiz için, bu cümle özetliyordu sanki…
“LİSE YILLARIMDA BOZKURT GAZETESİNE SİYASİ KARİKATÜRLER ÇİZERDİM”
1949 yılında Baf’ta dünyaya gelen Güner Pir, resme nasıl başladığını ve kendini nasıl geliştirdiğini şöyle anlatıyor.
“Her zaman çocuklarda yetenek diye bir şey vardır, ben de ilkokuldayken gördüğümü çizebiliyordum. İlkokul üçten itibaren öğretmenlerim bende bu yeteneği fark etti, bu gelişerek devam etti. Hatta ilkokulda okul gazetemiz vardı, ben ona çizgi roman çizerdim. Desenim iyiydi. Ancak ilerleyen yıllarda bunu çok geliştiremedik. 1963 yılında biz Baf kasabasında gettolarda yaşıyorduk. Resim hocamız bile yoktu. Daha sonra hayatımız yeniden normale dönmüş olsa da hala resim öğretmenimiz yoktu. Ben tüm bunlara rağmen kendimi geliştirmeye devam ettim. Lise son sınıfta artık iyi çizimler yapmaya başladım. Hatta Bozkurt gazetesi için ön sayfada çıkacak siyasi karikatürler çizerdim. Kutlu Adalı ve Özker Yaşın’ın bazı kitaplarına desenler çizdim. Lise son sınıfta gerçek anlamda ilk resim hocamız Ali Atakan Baf’a geldi. Ancak onun bilgisinden de toylukla fazla yararlanamadım. Önce askere gittim ardından da esas resim eğitimimi Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nde aldım, 1972 yılında da mezun oldum. Dönemin en iyi satançılarından ve eğitimcilerinden Turan Erol’un atölyesinde eğitim aldım. Çok şanslıydım. ”
“1972 YILINDA KIBRIS’TA İLK RESİM YARIŞMASI YAPILDI, BEN BİRİNCİ OLDUM”
Kıbrıs’ta 1972 yılında yapılan ilk resim yarışmasında iki ödül kazanan sanatçı, böylece bir ressam olarak adını duyurmasıyla birlikte Baf’tan Lefkoşa’ya taşınarak çalışmaya başlıyor.
“O dönem bütün genç sanatçılar bu yarışmaya katılmıştık. Ben birincilik ödülü aldım. İlk başta reklam tabelaları için çizimler yaptım. Baf’ta iş yoktu, Lefkoşa’ya taşındım. 1974 yılından sonra da resim öğretmenliği yapmaya başladım. Elbette tüm bu yıllar boyunca ben üretmeye, resim yapmaya devam ettim. İlk kişisel sergimi 1992 yılında açabildim. O zamanlar sergi açmak şimdiki gibi yaygın değildi. Rezzan Nevzat o zaman ilk profesyonel galeriyi açtı, ben de orada ilk sergimi gerçekleştirdim.”
“RESİMLERİM KAYGILARIN, ARAYIŞLARIN SENTEZİDİR”
Hayatının her döneminde figürler çizen sanatçı, kendini en iyi figürlerle ifade ettiğini söylerken, insan vücudundan daha güzel bir desenin olmadığını da sözlerine ekliyor.
“Resimlerimde figür hep vardı. Ben düşüncelerimi vücut dilini kullanarak ifade etmeyi seviyorum. Benim lirik, dışa vurumcu bir tarzım var. Her resmimde vücut diliyle bir mesaj vermeye çalışıyorum. Tabii figür derken bu figürlerim de hep gelgitler içerisindedir. Nerede başlayıp, nerede bittiği belli değildir. Soyut somut karışımı kurgulamalarım vardır. Resimlerim kaygıların, arayışların sentezidir. Desen tadında, anatomik değerler içeren figürler çizerim. Fonumda her zaman mekânsızlık vardır, soyut bir fondur. Figürlerim kimi zaman belirli, kimi zaman belirsizdir.”
“BELGESELCİ YAKLAŞIMLA ÜRETİLEN RESİMLERİN SANATÇISI”
Güner Pir için belgeselci yaklaşımla üretilen resimlerin sanatçısı ifadesi sıklıkla kullanılıyor. Bunun nedenini şu şekilde açıklıyor.
“Ben yaşadığım coğrafyadan, kültürden etkilenen bir sanatçıyım. Adada yaşanan bazı olaylar, yaşanmışlıklar ve duygular beni çok etkilemiştir. Bazı resimlerimde bu kişileri veya olayları belgeleyerek anlattığım oluyor. İşte bu nedenle benim için böyle bir ifade kullanılıyor. Örneğin Aynalı Lefkoşa’nın önemli figürlerindendi, 90yaşına kadar yaşadı. Kendi yaptığı özel macununu sokaklarda gezerek zembilde, sepette satardı. Toz şeker ile leblebiyi karıştırıp macun yapardı. Bu macunu satarken de maniler, Hasan Bulliler Destanı, Doktor Behiç’i anlatırdı. Tüm bunları ezberlemişti. Renkli bir kişilikti. İngiliz döneminde yaşamıştı, İngiliz amblemini de dönemi simgelemek için sıklıkla resimlerimde kullanmışımdır.”
Kendine özgü, geliştirdiği bir teknikle fotoğrafı resme dönüştürmeyi başaran sanatçı, deneyerek bulduğu bu tekniği nasıl gerçekleştirdiğini anlatıyor.
“Önce fotoğrafın dokusunu yakalamaya çalışıyorum. Daha sonra da resimleri üzerine çiziyorum. O bana özgü bir tekniktir. Siyah beyaz fotoğrafların dokusunu yakalamak için, boyayı elekten geçirir, fotoğraf fonunu yakalarım. Eski fotoğraflara bir bakın, içinde böyle nokta nokta devam eden bir doku vardır. Benim de onu yakalamaya çalıştığım bazı çalışmalarım oldu. Daha sonra da bulduğum fotoğrafa bakarak resimlerimi çizerim. Bu tekniği Kıbrıs’ın önemli sembol isimlerini, sanatçılarını resmettiğim bir sergi için kullanmıştım. Çok ilgi görmüştü.”
“SÖZCÜKLER SERGİSİNİN ÇIKIŞ NOKTASI YORGUN KIBRISLIYDI”
İsmet Vehit Güney salonda çok özel bir etkinlikle başlayan ‘Sözcükler’ sergisi, her yönüyle görülmeye değerdi. Bir kez daha sözcüklerle desenlerini birleştiren sanatçı, ziyaretçilerinde hayli hüzünlü duygular yaratmış, onların kalbine dokunmuş olmalı.
“Sözcükler sergimin çıkış noktası Yorgun Kıbrıslı resmimdir. Son sergim bittiğinde üzerime bir yorgunluk çökmüştü. Tam da Crans Montana dönemiydi. Hepimizde bir ruh bozukluğu vardı, ben de kendimi hem fizyolojik hem de psikolojik olarak çok yorgun hissediyordum. Aslında bu duygu toplumun geneline hâkimdi. Ben de desen çalışırken Yorgun Kıbrıslı resmimi yaptım. Ne çok kimlikle yaşadığımızı anlatmaya çalıştım. Ben 1949 yılında doğdum. 1960 yılına kadar İngiliz vatandaşı olarak yaşadım. 1960 yılından sonra 1974 yılına kadar Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşadım. Türkiye’ye de öyle gidiyorduk. Daha sonra da KKTC vatandaşı olduk. Bakalım bundan sonra neler olacak. Belki de dördüncü kimliğimiz de olabilir. Dünyada böyle bir şey görülmemiştir.”
“RESİMLERİM ARASINDA DOKUDAN, FİGÜRDEN, RENKTEN GELEN ORGANİK BAĞ VAR”
Kıbrıslıların çok kimlikli hayatları, bunun yarattığı duygular, sıklıkla hayal kırıklığı yaşamamıza neden olan olaylar bu sergiye ilham kaynağı olmuştu. Fakat her zaman olduğu gibi sanatçının resimleri için seçtiği ve yazdığı şiirler de insanın kalbine dokunuyor.
“Kaligrafi benim resimlerimde ilk günden bu güne var. Her resmimde yoktur ama her sergimde olmuştur. Çok seviyorum. Resmimle çok örtüşüyor. Resimlerim desen tadındadır, kaligrafi de bir tür desendir. Resimlerimi güçlendiren, ayrı bir anlam katan detaylardır. Genellikle okuduğum kitaplar şiirler bana esin kaynağı oluyor. Figürler ortaya çıktıkça, hangi resimle hangi şiiri veya şairi eşleştireceğime karar veririm. Ama benim şairlerim zaten hep bellidir. Kıbrıslı şairlerden Fikret Demirağ beni çok etkiler. Neriman Cahit’in Lefkoşa’sı, Faize Özdemirciler, Filiz Naldöven… Türkiye’de Hilmi Yavuz, Cemal Süreyya, ikinci yeni şairleri beni çok etkiler. Hilmi Yavuz’un büyük hayranıyım. Sözcükleri aza indirerek vurucu yazan bir şairdir. Bu sergide tüm resimlerimde kaligrafi var. O nedenle de bu sergime sözcükler ismini vermeye karara verdim. Tüm resimlerim arasında dokudan, figürden, renklerden gelen organik bir bağ var. Rengi aza indirerek, özellikle bu sergimde hüzün duygusunu öne çıkarmaya çalıştım.”