1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. ‘Gün’ü yakalamak…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

‘Gün’ü yakalamak…

A+A-

İnsan nereden nereye gideceğini doğduğunda bilseydi acaba yaşamına önceden bir yön verebilir miydi!

Kıbrıslı’nın çoğu zaman kaderi! bölge de değil, ülke değiştirmekle çizilmiş gibi…

Baf’ta, Leymosun’da, Angolem’de, Mesarya’da doğan bir kişi genç yaşlarda veya ailesiyle birlikte çocukken İngiltere’ye, Kanada’ya, Avustralya’ya gitmek (göç etmek) durumunda kalmıştır bildiğimiz nedenlerle…

Çocuk veya genç olmak da gerekli olmadı son zamanlarda… Yaşı ne olursa olsun kendine bir gelecek arayanlar ya tek başına, ya ailesiyle birlikte ülkeden gitmeye devam ediyor ne yazık ki…

Direkt olmasa da dolaylı olarak yine ekonomik nedenlerle oralara gelin veya damat gitmeler de bu göçlerin sayılarını artırmıştır.

***

Bizim topraklarımız bazı kimselerin dediği gibi “Göç, adaların kaderidir” (Niye olsun ki!) bağlamında nüfusumuzun azalmasını getirirken, Türkiye gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu göçü büyük oranda görmek mümkün.

Yurt dışına gidenlerimiz bilir;

Oralarda bir taksiye binseniz şoförü büyük oranda Türkiye’den giden biridir. Artık nerede bir dönerci görseniz mutlaka sahibi Türkiye kökenlidir.

İnşaat işi, elektrik işi, ara eleman gerektiren işlerde bazı doğu bloku ülke vatandaşları gibi Türkiye ve Kıbrıs’tan giden insanlarımız da çalışmaktadır.

Elbette ki kendi işyerlerini açan, çalıştığı sektörde pazarın bir bölümüne sahip olan, istihdam yapan iş insanlarımız da az sayıda değil.

Bunun yanında doktor, mühendis vs. olarak çalışan insanımız da var.

***

Birinci, ikinci, üçüncü nesil gidiyorken buralardan veya benzer sebeplerle başka ülkelerden başka ülkelere, özelde bizim memlekette nüfusumuzun yerine artık ithal nüfus yerleşmeye başlamıştır büyük oranda… Bugünkü yazımızın konusu nüfus değişimi değil ama buralardan çok büyük oranda ekonomik nedenlerle, geçim derdiyle, rahat bir yaşam sürebilmek gerekçesiyle gidenlerin yine büyük bir oranda kendi yorumladıkları ‘milliyetçilik’ duygularını kaybetmemeleri, hatta artarak bu duygularını bazen de şova dönüştürmelerini bir irdelemek istedim.

***

Buralardan veya Türkiye’den veya başka bir yerden başka bir yere gitmek, göçmek durumunda kalanların anayurdundaki milliyetçiliği, yurtseverliği beğenmeyip oralardan milliyetçilik dersi vermeye çalışmalarına anlam yüklemeye çalışıyorum ben de ama yapamıyorum.

Örneğin buradan kalkıp ekonomik nedenlerle 30 yıl, 50 yıl önce İngiltere’ye gitmek durumunda kalan, oralarda sıkıntılar çeken, belki yıllar sonra biraz rahat yüzü görmüş insanımız taşıdığı, astığı bayrakla kaçmak zorunda kaldığı ülkesine bir vefa borcu mu ödüyor?

50 yıl toprağından uzakta yaşamak zorunda kalan bir kişi örneğin Avustralya’da KKTC bayrağı açarak Tatar’a (videodan anladığımız kadarıyla) tuvalet kuyusu açtırırken neyi kanıtlamak istiyordu acaba?

***

Genelleme yapmak değil niyetim ama gittiği 50 yıl öncenin de gerisindeki bir mentaliteye sahip bir kişinin gelip de kötü birşeymiş gibi “gâvur dostu” diyerek hakaret ettiğini sanmasını gerçekten de anlamaya çalışıyorum ama bunda zorlanıyorum.

***

Doğduğu topraklarda yaşayan birinin de yapması gerektiği gibi buralardan gitmiş, kendi ömrünü, çocuğunun, torununun yaşamını başka diyarlarda yaşamış, yaşatmış insanların gittiği zamanı aşmaya çalışması, güne yakın olmaya çalışmasını hayal etmek isterim.

İşte, bu ‘günü’ yakalamış bazı sivil toplum örgütlerinin de oralarda bu konuda önemli işleri olduğunu düşünüyorum.

“Ama yaşam gailesi bu işlere fırsat bırakmıyor ki!” de denebilir ancak galiba oraların en büyük uğraşının da bu olması gerekiyor.

Yani ‘gün’ü yakalamak.

Bu yazı toplam 475 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar