GUTERRES ÇERÇEVESİNDE FEDERAL ÇÖZÜM
Türkiye yetkililerinin kendi siyasi ajandaları çerçevesinde Kıbrıs müzakerelerini çıkarmaya çalıştıkları BM parametreleri nedir peki?
Feminist Atölye (FEMA)
Kıbrıs Sorununa federal bir çözüm bulmak amacıyla Crans Montana'da yürütülen görüşmelerin bir çerçeve anlaşması üretmemesinin ardından BM Genel Sekreteri Antonio Guterres müzakerelerin olumlu bir sonuç alınamadan son bulduğunu açıkladı. Bu açıklamanın ardından tüm konferans boyunca Kuzey Kıbrıs'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı değil de kendisi imiş gibi davranan, önceden belirlenmiş medya yönetim stratejileri ile sürekli Kıbrıslıtürkler adına konuşarak adanın siyasi kaderinin Kıbrıs'ta yaşayan halkların iradesinde değil de kendi ellerinde olduğunu göstermeye çalışan TC Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu bir basın toplantısı düzenledi.
Bu basın toplantısında Çavuşoğlu, "Birleşmiş Milletler iyi niyet parametreleri çerçevesinde bir çözüm bulunmasının imkânsızlığını ortaya koymuştur. Artık bu parametrelerde ısrar etmenin bir anlamı kalmamıştır. Bu konuda hükümetimize, Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanımıza ayrıntılı bilgi sunacağım ve gereken değerlendirmeleri yapacağız" dedi.
Bu açıklamadan birkaç gün sonra, G20 zirvesinin ardından basın toplantısı düzenleyen TC Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Bu tablo soruna BM parametreleri çerçevesinde çözüm olmayacağını gösteriyor. Artık bu parametrelerde ısrar etmenin bir anlamı yoktur" diyerek "B planı, C planı" gibi planların düşünülmesi gerektiğini ifade etti.
Türkiye yetkililerinin kendi siyasi ajandaları çerçevesinde Kıbrıs müzakerelerini çıkarmaya çalıştıkları BM parametreleri nedir peki?
BM parametreleri, bugüne kadar Kıbrıslıtürkler adına müzakerelere katılan Denktaş dâhil tüm liderlerin yıllar süren tartışmaları sonucunda çizilmiş bir zemindir. Kıbrıs konusunda BM Güvenlik Konseyi Kararları ve BM Genel Sekreteri raporlarını da içeren, iki kesimlilik, iki toplumluluk, siyasi eşitlik gibi Kıbrıslıtürklerin yıllardır "olmazsa olmaz" dediği kriterlerdir. Bu kriterlerden vazgeçilmesi demek adanın birleştirilmesinden vazgeçilmesi demektir. Oysa Kıbrıslıtürklerin gerek Annan Planı'na verdikleri %65'lik evet oyu, gerekse bugün yapılan anketlerde birleşik federal Kıbrıs'ın kurulması için "evet" diyeceğini belirten insanların oranının %60'ları aşması adanın birleşmesi yönündeki halk iradesinin sağlam bir şekilde orada durduğunu göstermektedir. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın da seçimlerin ikinci turunda %60'lara yakın bir oy oranı ile seçilmiş olması, partisi veya siyasi eğilimi fark etmeksizin adanın kuzeyinde yaşayan insanların "bu sorunu çöz" demek için kendisine oy verdiklerini zaten çok açık göstermektedir.
Sayın Akıncı, iki yıla yakın bir süredir ekibi ile birlikte ciddi yakınlaşmalar yaratan bir emek koymuştur. Bu emek, gerek Sayın Talat- Sayın Hristofyas arasında varılan yakınlaşmaların, gerekse 11 Şubat belgesinin üzerine bina edilmiş, gözden çıkarılamayacak kadar kıymetli bir emektir. Kendileri bu süreçte duygusal olarak ve fiziken yıpranmış olabilir. Bu yıpranmışlığı Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi'nde alınan yanlış "Plebisit kutlaması" kararının yarattığı krizi yapıcı bir şekilde çözmek yerine, Rauf Denktaş'ı aratmayacak bir milliyetçi hamaset propagandasına tercüme etmesi, festival açılışlarında, sarayda yaptığı toplantılarda, basına verdiği demeçlerde sanki güneyde adanın Yunanistan'a bağlanması kararı verilmiş gibi takdim etmesi sürecinde görülmüştü. Çözümü samimi bir şekilde istediğinden şüphe duymadığımız Sayın Cumhurbaşkanı'nın barış dilinden uzaklaşmasına neden olan bu hissi yorumlamaları, Crans Montana sonrasında yaptığı açıklamalarda tekrardan karşımıza çıktı.
Bir kere Sayın Akıncı sanki kendi neslinin kalan en son kişisiymiş gibi "bizim neslin son denemesidir" söylemini tekrarladı ve bu saatten sonra ne kendisinin ne de bir başkasının yapabileceği bir şey olamaz algısını yaratmaya devam etti. Yürütülen müzakerelerde elde edilen kazanımları sadece Kıbrıs Türk tarafının çabası gibi sunarak bugüne dek Kıbrıs Rum tarafının ekonomi, mülkiyet, toprak, federal devlet vatandaşlığı, AB gibi konularda attığı adımları yok saydı. Sadece Crans Montana sürecine giden yolda değil, Crans Montana'da da Sayın Anastasiadis'in yaptığı açılımları hiç telaffuz etmeyerek, karşı tarafı suçlamayı tercih etti. Kıbrıs Türk basınında da yer bulmadığı için İngilizce yayın yapan gazetelerden takip edebildiğimiz kadarı ile Sayın Anastasiadis:
1) Yunanistan ve Türkiye vatandaşlarına dört özgürlükler hususunda eşdeğer muameleyi kabul etmiş; öğrenciler ve mevsimlik işçilerin herhangi bir sınırlama olmaksızın bu hakları kullanabileceğini, daimi ikametgah alacakların ise 4'e 1 oranında olması şartı ile bu haklardan yararlanabileceğini önermişti. AB ülkesi olan Yunanistan ile AB ülkesi olmayan Türkiye vatandaşlarının Kıbrıs'taki haklarını eşdeğer kılan bu açılımın önemi nedense vurgulanmadı.
2) Kıbrıslıtürklerin taleplerinden biri olan Kıbrıs Türk Oluşturucu Devleti'nde Kıbrıslırumların mülkiyet satın almasına sınırlama getirilmesi de Sayın Anastasiadis'in sunduğu pakette kabul edilen unsurlardan biri idi.
3) Yine Kıbrıslıtürk tarafının mülkiyet başlığında önemsediği "duygusal bağ" meselesi, 1/3 oranı ve üzerinde belirgin bir inkişaf yapılmış malın iade edilmemesi kriterleri de Anastasiadis'in paketinde bulunmaktaydı.
4) Müzakerelerin kilit noktası olan Garantiler ve Siyasi Eşitlik konularında da Kıbrıslıtürklerin olmazsa olmaz diye tanımladığı dönüşümlü başkanlık ve etkin katılım konularında Sayın Anastasidis, dönüşümlü başkanlığı tartışmaya hazır olduğunu, karar alma mekanizmalarında çoğunluk oyuna bakılmaksızın en az 1 Kıbrıslıtürk'ün veto hakkını konuşabileceğini belirterek bunları garantilerin belli bir takvim çerçevesinde sonlanması ve tek taraflı müdahale hakkının ortadan kaldırılması şartı ile olabileceğini söyledi.
5) Sayın Anastasiadis , güvenlik konusunda uluslararası bir güvenlik gücü oluşturulması, bu gücün 1/3'ünün garantör devletlerden, 1/3'ünün de garantör olmayan devletlerden gelmesini önererek yeni bir güvenlik sistemi de önerdi.
Peki sonra ne oldu? Kıbrıs Rum tarafının tek taraflı müdahale hakkını içeren hiçbir anlaşmaya evet demeyeceğini iki yıldır yaptığı müzakerelerde çok iyi görmüş olan Sayın Akıncı, Türkiye Dışişleri'nin önerisi olan ve tek taraflı müdahale hakkı konusunda "gözden geçirme" prosedürünü öneren tutumda ısrar etti. "Gözden Geçirme" önerisine göre, Türkiye 15 yıl sonra federal devletin uygulamalarına bakıp tek taraflı müdahale hakkından vazgeçip geçmeyeceğine karar verecekti. Bu yaklaşımın Türkçesi, bağımsız olarak kurulması hedeflenen yeni bir devletin garantör devletlerin vesayeti altında kurulması ve tek taraflı müdahale hakkının ucu açık bir siyasi-askeri bir koz olarak tutulmasıydı. Günümüz dünyasında güvenlik denilen şeyin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel işbirlikleri ile garanti altına alındığını, olası bir çatışma durumunda asker ve polis gücü eliyle sağlanan asayişin barış kültürü inşasında rol oynayan güvenlik duygusunu yaratmadığını çok iyi bilen Sayın Akıncı, maalesef Anastasidis'in yapmış olduğu bu açılımın değerini bilemedi. Kıbrıslıtürklerin bir azınlık olarak başladıkları ve siyasi eşit ortak olarak tamamlayabileceği bu mücadelede Türkiye'nin jeostratejik çıkarları, Kıbrıslıtürklerin çözüm ihtiyacının önüne geçti.
Bu bağlamda bir düş kırıklığı yaşansa da, adanın birleşmesi için ilk defa bu kadar yakınlaşılan bir süreci yeni süreçlerin başlangıcı olarak kabul etmek yerine Sayın Akıncı, bundan sonra federal çözüm konusunda çaba sarf edemeyeceğini ima eden, artık iç politika ile daha çok ilgileneceğini belirten demeçler verdi. Bu demeçler son dönemlerde bölünmeyi kalıcılaştırmaya çalışan ve ayrılıkçılığı meşrulaştırma hedefi güden "evimizi temizleyelim" siyasetini çağrıştıran bir yerde duruyordu. Şüphesiz ki, Sayın Akıncı'nın KKTC Cumhurbaşkanı olarak iç siyaset ile ilgili aktif olması önemli bir şeydir. Velakin, parlamenter sistemde iç siyasi meseleleri yürütmek için seçilen bir başbakan ve kabinesi dururken, esas misyonu müzakere yapmak olan Cumhurbaşkanı'nın çözüm yapmak üzere aldığı oyları unutup iç siyasete yönelmesi kabul edilebilir değildir. BM parametreleri çerçevesinde federal çözümü savunan ve bundan dolayı Sayın Akıncı'ya oy vermiş olan birçok insan gibi bizlerin beklentisi Cumhurbaşkanı'nın iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı Federasyon için mücadelesini kararlılıkla sürdürmesidir. Kıbrıs'ta kalıcı bir çözüm ve barış kültürü yaratabilmek için Kıbrıslı Türklerin olduğu kadar Kıbrıslı Rumların da hassasiyetlerinin, beklentilerinin, hak ve çıkarlarının dikkate alınmasının öneminin bilinci ile Sayın Akıncı'nın suçlama oyununa girmemesi, asli görevi gereği, bir an önce adamızdaki barış yanlısı kuruluşlar başta olmak üzere ilgili tüm taraflarla yeniden federal çözüm için ihtiyaç duyulan zemini yaratması gerekir.
Bu zemin de Guterres'in belirlediği çerçevede olmalı ve bugüne kadar verilen emeklere sahip çıkarak devam etmelidir.
Guterres Çerçevesi:
Yönetim ve güç paylaşımı
1. Etkin katılım konusunda, ‘ağırlıklı oy’ bağlamında ve ne zaman ve hangi şartlar altında uygulanacağı konusunda daha ileri tartışmalara ihtiyaç vardır.
2. Dönüşümlü başkanlık da dahil, güç paylaşımının diğer unsurları Kıbrıslı Türklerin talepleri doğrultusunda (2:1 oranına göre) tartışılmalıdır.
Güvenlik ve garantiler
1. Güvenlikte, mevcut güvenlik rejiminin devamını değil, yeni bir güvenlik rejiminin gerekliliğini tanımalıyız.
2. Tek yanlı müdahale hakkını ve Garanti Antlaşması’nı sonlandırmalıyız. Bunların yerini, tüm Kıbrıslıların kendilerini güvende hissedecekleri yeni bir emniyet sistemi almalıdır.
3. Kıbrıs dışından bazı unsurları da içeren yeni bir uygulama mekanizması oluşturulmalıdır (çözümün uygulanması). Garantörler kendi yükümlülüklerinin uygulandığının gözlemcisi/denetleyicisi olamazlar.
4. Asker sayısında 1. günden itibaren bir azalmaya gidilmeli ve daha sonra da üzerinde anlaşılmış bir takvim çerçevesinde, İttifak Antlaşmalarında yer alan sayıya ulaşana dek aşamalı bir azalma olmalı.
5. Tüm askerin çekilmesi için bir gözden geçirme veya ‘sona erme hükmü’ olup olmayacağı ve bunun takvimi, en üst düzeyde görüşülmeli.
Toprak
Toprak konusunda Kıbrıs Türk tarafı belli bölgelerle ilgili olarak haritasını yeniden düzenlemeli.
Mülkiyet
Mülkiyette iki ilkeye bağlı kalınmalı:
1. Toprak düzenlemelerine tabi olacak bölgelerde mülkiyet rejimi %100 olmasa da mülkünden edilmiş sahiplere avantaj sağlamalı.
2. Toprak düzenlemelerine tabi olmayan bölgelerde, mülkiyet rejimi %100 olmasa da kullanıcıya avantaj sağlamalı.
Türk ve Yunan vatandaşlarına Federal Kıbrıs’ta eşdeğer muamele
Eşdeğer muamele konusunda: daimi ikamette, Türk vatandaşları eşitlikçi/adilane bir kotaya tabi olmalı. ‘Eşitlikçi/adilane’ tanımı için daha ileri tartışmaların yapılması gerekir.