Guterres Raporu ve sonrası
Ve beklenen rapor sonunda açıklandı. BM yıllardır yaptığı gibi, “Ne şiş yansın ne kebap” dedi. Taraflar ise -her zaman olduğu gibi- son metnin içinde de, kendilerinden yana gibi olacak sözcükler aradı büyüteçlerle. Ama ne biri bulabildi, ne de diğeri. Sözün özü, rapordan, ne bir taraf mutlu ne de diğeri. BM mutlu mu ? Yok... Onlar da değil ama ne yapsın ki adamlar ?
Bundan sonra ne olacak ?
Çok fazla birşey beklemek aşırı iyimserlik olur açıkçası. Muhtemelen, tatsız havanın biraz dağılması beklenecek... Sonra da BM’den bir temsilci daha atanacak... Üç beş kere Lefkoşa’ya, birkaç kere Ankara ve Atina’ya gidecek... Nabız yoklayacak... “Yeniden kaldığımız yerden başlayarak devam edelim mi ?” diyecek... Hiçbir taraf “Hayır” demeye cesaret edemeyecek... Bir kez daha masaya oturulacak.
Oturulacak da sonuç ne olacak ? Buna cevap verebilecek bir babayiğit (!) yok... Ama ‘Allahtan ümit kesilmez’ değil mi ? Malum, işimiz Allah’a kaldı.
Çıkmaz ay’ın...
BRT Kurumu Yönetim Kurulu’na yeni bir üye atandı. Başkan’nın görev süresi de uzatıldı. “Hayırlısı oldu” diyeceğiz ama doğrusu dilimiz de varmıyor. Müdürü, YK kadrosu tümden yenilense ne olacak ki ?
Çoğu Devlet kuruluşlarımız gibi perişan haldeki BRT Kurumu’muzun personeli, yıllardır ve defalarca söz verilen ‘Yasa yenilenmesi’ni bekliyor hala. Gelen de söz verdi olmadı, giden de söz verdi olmadı. Hatta bir ara “Eli kulağında yarın obür gün gündemde...” bile dendi ama gene olmadı.
Nedir nedeni ? Kimdir engel çıkaran ? Mertçe ortaya çıkıp açıklayacak olan bir babayiğit yok mu ?
Özür
Bazı hatalar, hiçbir mazeretle örtülemez... Hatanın, neden, nasıl, hangi koşullarda yapıldığı da bir mazeret olamaz... Açıkçası, son derece üzgünüm ve mahcup durumdayım. Ve de okuyucularımdan çok ama çok özür diliyorum.
Geçen haftaki ‘1Ekim ve KC’ başlıklı yazımda yaptığım hata, sanırım hayatımın önemli hatalarında biri oldu. Ve gariptir, yazı yayımlandıktan sonra, Mağusa’dan bir dostumun, çok samimi uyarısı ile ancak bir gün sonra uyanabildim.
Hata yapmak kolaydır ama hatayı düzeltmek zordur, biliyorum. Ama suskun kalmak ve hiçbirşey olmamış gibi davranmak da son derece yanlıştır. ‘Doğru’ ile, yaptığım büyük hatayı düzeltmek boynumun borcudur diye düşünüyorum.
KC’nin gerçek kuruluş ve resmen ilan ediliş tarihi 16 Ağustos’dur... Ama, EOKA 1 Ekim’de kurulmamıştır. EOKA’nın kuruluş tarihi ‘1 Nisan’ olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca... KC’nin Kuruluş ve kutlama tarihinin 1 Ekim olarak değiştirilmesi de, Rumların keyfi kararı ile değil, Türk üyelerin de bulunduğu KC Bakanlar Kurulu kararı ile gerçekleşmiştir.
Bu büyük hatam nedeniyle, okuyucularımdan çok özür diliyorum.
Sokak ağzı
“Belediyelerimiz durmaksızın festival düzenleyeceklerine, oraya harcanan parayı halkın yararına olacak başka hizmetlere harcalar daha iyi olmaz ?”
***
“Ma durmadan ne suçlarsınız hükümeti ? Yani siz inanırsınız ki Hükümed var bu memlekedde ? Yogdur öyle bişey. İbler tamamıynan Angara’nın elindedir be insanlar... Daha annamadınız yani ? Burdakiler her biri sadece koltuk peşinde koşan birer kukla. Başga birşey değil...”
***
“Tanımazlar tanımazlar dersiniz ama Amerika tanır bizi. Türkiye’ye vize yasağı koydular çatır çatır ama KKTC’ye yasak yok.”
***
“Türkiyeden 160 küsur öğretmen gelecekmiş. Ne öğretmenidir gelecek olanlar incelemedim ama Kıbrıs’da çok ama çok sayıda boşta dolaşan öğretmen olduğunu bilirim. Yazık değil mi bizim gençlerimize ?”
***
“Şimdi yeni moda festivallerdir. Memleketin dört bir köşesinde festivallar düzenlemek Belediyelerin en başta gelen işi oldu. Bu festivaller için harcadıkları paraları beledi hizmetler için harcasalar daha iyi olmaz mı diye düşünüyorum.”