Güven Artırıcı Önlemler Üzerine!
Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis seçildiğinden beri görüşmelerin başlaması için Güven Artırıcı Önlemler üzerine vurgu yapıyor, bunu da Maraş’ın Kıbrıslı Rumlara iadesine koşullandırıyor.
Kıbrıs’taki çatışmalı taraflar arasında güven eksikliği bilinen bir gerçek. Kıbrıslı Türkler 1963’den itibaren yaşadıkları nedeniyle Kıbrıslı Rumlara güven duymakta zorlanıyor. Kıbrıslı Rumların güvensizlik duygusu Kıbrıslı Türklerden çok, Türkiye’yedir, nedeni de 1974’ten itibaren yaşadıklarıdır.
Tarafların birbirine empati de yapmadan kendini korumaya aldığı süreçlerden geçilmektedir. BM ölçütlerinde çözüm aranan Kıbrıs sorununda, tarafların güvensizlik duygusunun en azından asgariye indirilmesi sürdürülebilir barış için kaçınılmazdır. Bu amaçla da yirmi yıl kadar önce üçüncü taraflarca Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki güveni artıracak öneriler yapılmakta, bu bağlamda yakınlaşma ve yaraları sarma süreçleri için iki toplumlu çalışmalar düzenlenmektedir.
Güven Artırıcı Önlemler paketi BM tarafından yirmi yıl kadar önce taraflara sunulduğunda, Kıbrıs sorunu görüşme sürecinde hiçbir ilerleme yoktu, olacağa da benzemiyordu. Öneri paketi içerik olarak bütünlüklü ve dengeli idi. Örneğin, Maraş’ın Rumlara iadesi yanında, Mağusa Limanı’nın ve Ercan’ın uluslar arası trafiğe açılması, Maraş’ın yeniden yapılanması gibi çalışmaların oluşturacağı pazar faaliyetlerinden iki tarafın da yararlanacağı düzenlemeler yapılması öneriliyordu. Denktaş tereddütsüz reddetti.
Ancak, iki halk arasındaki yakınlaşma sürecini Denktaş engelleyemedi; onlarca ve çok değişik düzey ve kapsamda iki toplumlu çalışma grupları oluştu, ada içinde ve dışında yüzlerce toplantılar yapıldı. Onlarca yıl birbiriyle hiç temas etmemiş olan çatışmalı taraflar bir araya gelebiliyor, ortak konularını ve gündemlerini ve Kıbrıs sorununun çözümü için düşüncelerini tartışıyor, paylaşıyordu. Bu çalışmalar nedeniyle birbirini daha yakından tanıma olanağı bulan taraflar, güven duygularını da artırıyordu.
Kıbrıs sorunu görüşme süreci içinde de ortak teknik komiteler kurarak, birlikte güncel yaşamı kolaylaştıracak çalışmalar yapılması gayretine girildi. Dönemin Rum lideri Papadopulos’un isteksizliği ve engellemesi nedeniyle bu komitelerden sadece Kültürel Miras Komitesi çalışabildi ve halen de çalışıyor, başarılı sonuçlar üretiyor.
Amaç, iki tarafın birbirine güvenini artırarak, çözümden sonraki dönemde birlikte çalışmaya ve var olmaya bir ön hazırlıktı. Ancak, son zamanlarda Anastasiadis’in üzerinde durduğu ve Maraş’ın iadesini öngören öneri yukarda belirtilen kavram ve ihtiyaca koşut değildir. Kıbrıslı Rumların Maraş’a yerleşmesi, Kıbrıslı Türklere yönelik örneğin faşist ELAM tehdidini ortadan kaldırmaz. 1960’larda EOKA idi, 70’lerde EOKA-B, şimdilerde ELAM… Kıbrıslı Türklerin, Rumların marifetiyle dünyadan tamamen soyutlanmış olmasını da ortadan kaldırmaz; örneğin ne ilkokul öğrencileri yurtdışında bir folklor ve spor etkinliğine katılabilecek, ne de uluslar arası bir sanatçı Kuzey Kıbrıs’ta herhangi bir etkinlik düzenleyebilecek. Ekonomik ve siyasi faaliyetlere uygulanan izolasyonları aralamak bile hiç ama hiç olası olmayacak…
Maraş’ın iadesine karşılık ise Mağusa Limanı’nın AB yönetiminde açılıp, işletilmesi önerisi yapılıyor. Bunun diğer anlamı, Mağusa Limanı’nı Kıbrıslı Türkler yönetsel olarak terk edecek, yani oradan da gidin denilmek isteniyor… Peki bunun neresi Güven Artırıcı Önlem?!.. Halbuki, bugün Mağusa Limanı’nın uluslar arası trafiğe açılması için gereken, sadece ihracat işlemleri için AB’nin yetkilendirdiği bir kişinin ihracat evraklarını mühürleyip, imzalaması, onaylamasıdır. Yeşil Hat Tüzüğü’ne göre bunu Kıbrıs Türk Ticaret Odası yapabiliyor da, Mağusa Limanı konusunda niye olmasın?! Hem de amaç güven yaratmak ise…
Maraş’ın iadesini Rumların hangi nedenle güven artırıcı önlem olarak gördüğü ise gene kendi ifadelerinde yer alıyor; onlar Türkiye’nin Kıbrıs sorununu çözmek isteyip istemediğini Maraş’ın iadesi ile test edecekler ve iade edilirse, Türkiye’ye çözüm yönünde güven duyacaklar… Hade Maraş’ı aldılar, ya asker kalmaya devam edecekse güven duygusu sorunu olmayacak mı? Yoksa sırada o mu var? Nerde duracak bu sınama? Ve Kıbrıslı Türkler de çözüm sürecinde sanki de hiç irade sahibi değildir… Aslında çözüme hazırlıklı olup olmadığı sınanacak bir taraf aranıyorsa, önce Kıbrıslı Rumlar sorgulanmalıdır. Unutulmamalı ki 2004 referandumunda dünyanın kabul ettiği BM çözüm planına sadece Kıbrıslı Rumlar hayır dedi, bu defa tavırlarının ne olacağını sorgulamak ve onaylayacaklarına dair güven duymak da Kıbrıslı Türklerin hakkıdır.
Ve böylece başlar, “tencere dibin kara, seninki benden kara” tartışması ve suçlama oyunu. Halbuki, görüşme masası kurulmuş… Bütünlüklü çözümü görüşmek üzere liderlerin masada ciddi-ciddi çalışmasına ve sonuç üretmesine ihtiyaç varken, başka görüşme süreçleri yaratacak olan Güven Artırıcı Önlemler paketi, başlatılan süreci sadece oyalama sonucunu üretecektir. Papadopulos, Talat’la görüşmesini güven artırıcı önlemleri tartışacak, tespit edecek ve uygulayacak teknik komitelerin oluşturulması koşuluna bağlamıştı, sonra da komitelerin oluşumunu engellemişti. Ve Talat ile kahve içmeye bile isteksizdi.
Ne tarih tekerrür etsin, ne de güven artırıcı önlemler adı altında görüşme sürecini engellemek isteyenlere bildik olanaklar verilsin. İhtiyaç olan, liderlerin kapsamlı görüşme sürecine odaklanıp, daha sık görüşme yapmaları için baskı oluşturmaktır.
Tarafların güveni, masada iş yapan liderler tarafından artırılacak…