Güven meselesi…
5 yaşındadır henüz… Okul telaşı başlar… O belki çok da farkında değildir okulun ne olduğunun, gelecek günlerin nasıl geçeceğinin ama aile bilir… Çocuğunun okumayı yazmayı öğreneceğinden dolayı sevinir ama ondan sonraki seneleri de düşünmeden duramaz… İlkokuldur, ortaokuldur, kolej sınavlarıdır, orta-lisedir ve sonrasıdır… Çeşitli dertler, çocuklarının geleceği, paranın yetip yetmeyeceği…
***
12 yaşındadır artık… İlkokuldan ortaya ve sonra liseye gidecek… Koleje girdi miydi girmemiş miydi? Girse avantajı olur muydu yoksa düz lise acaba daha mı iyi olurdu, yoksa meslek lisesi mi? Ama meslek olursa tanıdıklar ne derdi! “Sizin çocuk biraz tembel galiba!” Yok, dedirtmeyiz, kolej sınavlarına girsin, şansını denesin, olmazsa düz lise…
***
Lise de bitti. Şimdi ne olacak? IGSE de yok… ÖSS’ye girse mi acaba? Girse, geçse okutabilecek miyiz? Burada bir üniversiteye girse çok para… Ne olacak peki? Elinde bir iş de yok. Meslek lisesine girse şimdi bir iş sahibi olurdu, belki bir yerde başlar, sonra işini kurardı, yardımcı olurduk falan… E o da yok. Ne olacak şimdi?
***
Aman boş ver… Allah yardım eder… Bak, onun da çocuk bitirdi geldi ama iş yok. Diplomalı işsiz olarak dolaşır… Okusa nolacağdı? Okusa da aynı okumasa da… O da işsiz o da… Dert etme… Aha orda bir tanıdık var. Söyleriz bir dairede iş bulur çocuğa…
***
Eskiden daha rahattı ama artık o kolaylık! kalmadı. Daireler doldu, bazılarında oturacak yer yok. Sabah erken gelen bir sandalye bulur oturur, geç kalan dolaşır. Geçti artık o zamanlar… İş bulmak o kadar kolay değil. Hem bulsa da asgari maaşla başlayacak. Nesine yeter! Bir da evlenecek olsa… Gene bizim elimize bakacak…
***
E nolacak? Özelde bir yerlere girse da aynı… Fazla alacak değil. Hem devlette emeklilik da var. Biz gene da bir soralım o ahbaba… Belki devlette bir yercikler bulur… Kime ne zararı var, bişey gaybetmez. Bu arada arasın o da özelde bir işcik… Bulursa başlar… Devlette olursa işi, bırakır gider o zaman…
***
Neredeyse hayatımızın büyük bir kısmı bu konuşmalarla, bu sıkıntılarla geçer… Ya konuşulan kişi biziz, yani okul derdi olan, iş aranan kişi biz oluruz ya da zaman geçer yaş ilerleyince bu konuşmaları yapan, çocuğunun okul derdini, iş derdini düşünen yine biz oluruz. Sadece roller değişir, önce bize okul, iş arar birileri… Sonra biz okul, iş ararız birilerine…
***
Güven duygusu önemli… Birilerine veya yaşadığınız yerin otoritesine… O güven duygusunu vermek için ekonomi de, demokrasi de, eğitim sistemi de, hukuk da sağlam olacak… Sağlam olacak ki öğrenci okuduğu okuldan emin olacak, bitirince o okulun işe yaradığını hissedecek, ekonomi sağlam olacak ki özele de girse hayatını iyi bir şekilde idame ettireceğinden emin olacak, demokrasi sağlam olacak ki iradesinin sandığa yansıdığından emin olacak… Hukuk konusunda yıpratmamak adına bir şey söylemek istemem!
***
O güven duygusunu bir devletin, bir otoritenin verebilmesi çok önemli… Ancak içinde yaşadığımız sistem veya sistemsizlik, statüko, bağımlılık, üretimsizlik bu güveni engelliyor… Güveni yaratacak gelişmelerin olmasına ne yazık ki imkân verilmiyor. 13. maaşın piyasaya düşmesini ve yılda bir de olsa paranın biraz da olsa piyasada dönmesini ve biraz olsun sevinen esnafı görünce toplumun diğer fertlerinin de ‘her şey yolundaymış gibi!’ sevinmesini bekleyen bir ülkede güven nasıl oluşabilir ki!
Zeytinde kimlik buldular
Kıbrıs’ın kuzeyinde kimlik sorunu üçüncü ülkelerde okuyan çocuklarımızın, gençlerimizin de sorunları olmaya devam ediyor… KKTC’nin tanınmamışlığı, dünyada kimliksizliği, gittiğimiz yerlerde bizi başka birilerinin kimliğine sığınmak zorunda bırakıyor… İngiltere’de ve başka yerlerde üniversitede okuyan gençlerin üniversite bünyesinde yapacakları etkinlikler de kimlik sorunuyla karşı karşıya kalıyor… Ya Türkiye çatısı altında, ya Kıbrıs çatısı altında etkinlikte yer almak zorundasınız… Belki şu anda burada geçerli bayrağı da orada o grubun bir işareti olarak açabilirsiniz ama ülkenizin adı yoktur. Birisinin çatısı altına girerseniz diğeri “neden ordasınız” diye tepki koyar, diğerinin çatısı altına girerseniz öbürü kaşlarını çatar… Ara formüller ararsınız… Türlü biçimler ortaya koyarsınız… “Ben de bu dünyada varım, benim de kendi kültürüm, yaşam tarzım, oyunlarım var” demek için… Bu kez de yaptı bizim çocuklar… Türkish and Northern Cyprus diye bir çözüm buldular… Aralarına bir de Yunan arkadaşlarını katarak Feslikânı, Kozanı oynadılar… Sonunda ne mi yaptılar? Bayrak değil, zeytin dallarıyla selamladılar diğer okul arkadaşlarını… Gönderilen videoyu gözyaşlarıyla izledim. O gözyaşlarından çeşitli düşünceler döküldü.
Bir yanlış var
Çok kötü bir hafta geçirdik. Sami’nin dediği gibi ‘Beşparmak dağlarında boğulan gençlerimiz’in olduğu kara bir hafta… Dağlarda çığ düşer, insanlar altında kalır ama dağlarda boğulan dünyada kaç kişi var bunu anlamak gerçekten zor! “Yolun bütün altyapısı tamam, mühendisler ölçtüler, biçtiler” demekten vazgeçip yanlışı aramak lazım. Çünkü bir yanlışlık var ki dağlarda insanlarımız boğuluyor… Yapılan yolu savunmanın anlamı yok.
Doğayla birlikte…
Evet, çok yağmur yağdı, bu yağmurda mutlaka ki bir yerler zarar görürdü ama artık ‘rant’ın yararına iş yapmaktan da vazgeçmek gerek. Dereleri artık rahat bırakmak ve de boşaltmak gerek. Günü kurtarmak için değil, onlarca yıl sonrayı düşünerek gelişmeyi doğayla birlikte yapabilmeyi başarmak gerek.
Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden ikisini de harcayın gitsin.
Tolstoy