Güven sorunu
Ortak açıklama konusunda aylardır devam etmekte olan anlaşmazlık gideriliyor mu?
Son günlerde, bu konuda yakınlaşma sağlandığı yönünde açıklamalar var adanın kuzeyinde.
Ama daha içerikli bir malumat yok.
Yani bu yakınlaşmanın sağlanabilmesi için ne gibi adımların atıldığını bilmiyoruz.
Ve açıkçası toplumda var olan ‘güvensizlik’ hissiyatının daha da kemikleşmemesi adına, bu ‘bilmeme’ haline bir çözüm üretilmesi şart.
Örneğin Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun işaret ettiği ‘Ortak Akıl’ herkesin merak konusu.
Normal şartlarda farklı bakış açılarının ortak bir akıl üretebilmesi önemli bir başarı.
Ama konu Kıbrıs sorunuyken ve bahsi geçen siyasi unsurların (Cumhurbaşkanı Eroğlu, CTP, UBP, DP ve Türkiye) bu konuda sahip oldukları tarihsel ayrışma noktaları ortada dururken, ‘ortak akıl’ açıklaması beraberinde soru işaretlerini de getiriyor.
Hangi akıl?
***
Amaç elbette bağcıyı dövmek değil, üzümü yiyebilmek.
Yani ortak açıklama krizinin bir an önce çözülmesi ve sürecin en kısa zamanda başlaması...
Ve de nihai hedef olarak, müzakerelerin başarıyla sonuçlanması ve sonrasında toplumların da bu uzlaşıyı onaylaması.
Dolayısıyla bu ‘ortak akıl’, ortak açıklama krizini ortadan kaldıracak bir uzlaşıysa, altında çapanoğlu aramak yerine destek vermek önemli.
Ama gelin görün ki Rum liderin açıklamaları hâlâ, Türk tarafından yapılan açıklamaların aksine, krizin çözüm yoluna girdiği izlenimini yaratmaktan uzak.
İlerleyen günlerde, işin rengi daha net bir biçimde ortaya çıkacak.
Dışarıda konuşulanlarla içeride konuşulanların her zaman aynı olmadığı, Kıbrıs sorununda on yıllardır elde edilen deneyimlerle sabit.
Dolayısıyla süreci ileriye taşıyacak bir yakınlaşmanın olup olmadığını, maalesef yapılan açıklamalardan değil, fiiliyatta yaşanacak gelişmelerden öğreneceğiz.
***
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer’a göre, Kıbrıs sorununda gizlilik gerektiren bir döneme girildi.
BM’nin gizlilik talep etmesinin, bu aşamada bu tür bir ihtiyaç hissetmesinin haklı nedenleri vardır mutlaka.
Ama toplumlarla siyasi erk arasında, ‘iletişim kopukluğu’ düzeyinde yaşanan ‘gizlilik’, bir noktada ciddi bir güven sorununa dönüşüyor.
Bir yandan ‘sürecin güvenliği ve salahiyeti’ gereği içeriğe ilişkin detaylarda topluma ‘karartma’ uygulanırken, diğer yandan her fırsatta masanın karşı tarafında oturanlara yönelik suçlamalar devam ediyor.
Gerek Kıbrıslı Türk gerekse Kıbrıslı Rum liderlikler, mütemadiyen karşı tarafı ‘uzlaşma istemeyen’, ‘müzakerelerin önünü tıkayan’ taraf olarak lanse ediyor.
Unutmamalıyız ki gerçek anlamda bir uzlaşı, kağıt üzerinde atılacak imzalardan öteye, toplumların bunu içine sindirmesiyle sağlanabilir.
Dolayısıyla sürecin ‘güvenliği ve salahiyeti’ için esas ‘karartma’, bu suçlama yarışına uygulanmalı.
Ve toplumlarla siyasi liderlikleri arasında, hamasete dayalı değil, gerçeklere dayalı samimi bir iletişim ağı kurulmalı.
Gazeteciler süreçle ilgili iki kelime öğrenebilmek için illa ki sürekli birilerinin peşine düşmek zorunda kalmamalı.
Rum tarafını bilmiyorum ama bizde böyle bir sıkıntı var.
Bu sıkıntının bir nebze de olsa hafiflemesi adına, gerek Cumhurbaşkanlığı’nda gerekse Dışişleri Bakanlığı’nda sistematik bilgilendirme toplantılarına ihtiyaç var.
Ancak bu şekilde gazeteci ihtiyaç duyulan bilgilere ulaşabilmek adına yetkililerle interaktif bir diyalog fırsatı yakalayabilir.