1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Güven Yaratıcı Önlemler
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Güven Yaratıcı Önlemler

A+A-

KıbrıslıRum lider Anastasiadis, KıbrıslıTürk lider Tatar’a 6 sayfalık bir mektup göndererek, bir süredir basında yer alan Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) paketini resmen tekrarlamış.

Bu girişimden haberdar olmamız için, birilerinin, bu mektubun özetini güneyde basına sızdırması gerekliydi!

İçeriğindeki bazı unsurları tahmin edilebilen bu mektubu alan sayın Tatar, hem mektubu hem de içeriğini gerek kamuoyundan gerekse yasama organı ve siyasal partilerden gizleme gereği hissetmiştir. Mektubun içeriğini hükümetle paylaşıp paylaşmadığı ise bilinmiyor.

Tüm bu gizliliğin arkasında yatan nedenin, mektubu ileten BM’nin veya mektup sahibi olarak Anastasiades’in isteği olup olmadığını da bilemiyoruz!

Mektup güneyde basına sızdırıldığına göre, tüm içeriğinin sayın Tatar tarafından açıklanmasının ne sakıncası vardır?

Herkesin bildiği gibi, sayın Tatar ve Türkiye’nin ‘BM parametreleri ve eski uzlaşmalar artık ömrünü tamamlamıştır,’ ‘Kıbrıs adasında Kıbrıs Cumhuriyeti devleti değil, iki ayrı egemen devlet vardır’ ve ‘müzakereler iki egemen devlet arasında başlayarak iki ayrı egemen devletin varlığının tescil edilmesiyle sonuçlanmalıdır’ şeklinde özetleyebileceğimiz bu tutumunun bir sonucu olarak, taraflar arasında resmi müzakere yapılamamaktadır.

Geçen süre boyunca KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye’nin yukarıda özetlenen tutumunu revize ederek, daha gerçekçi ve uygulanabilir bir yaklaşım olan, uluslararası toplumu da ikna etme niteliği bulunan ‘iki toplumun devlet egemenliğiyle olan ilişkisinin eşitlenmesini’ öngören yeni bir yaklaşımı benimsenmesi mümkün olmamıştır.  

KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye’ye çeşitli vesilelerle gönderilen mesajlar, uluslararası toplumun böyle bir beklenti içinde olduğunu gösterir niteliktedir.

Ne yazık ki, bu beklenti henüz sonuç vermemiştir. Vereceği de belli değildir.

Turkiye ve KıbrıslıTürk tarafı, böyle bir revizyona yaklaşmayacaklarını defalarca tekrarlamaktan da kaçınmıyor.

İçinde bulunduğumuz koşullarda, Anastasiadis’in mektup göndererek gerçekleştirdiği  girişiminin çeşitli nedenlerle önem taşıdığı açıktır. Bu önemi anlayabilmek için konuyu aşağıdaki başlıklara göre ele almak yararlı olabilir:

1. Anastasiadis’in sunduğu önerilerin amacı nedir?

BM ve Uluslararası Toplum, adada durumun daha da kötüleşmesine engel olmak amacıyla:

a) Taraflar arasında işbirliği olanaklarının değerlendirilmesini,

b) Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin yeni yaklaşımların geliştirilmesini ve

c) Güven yaratıcı önlemler aracılığıyla, müzakereleri mümkün kılacak daha olumlu bir siyasal ortamın oluşturulmasını yararlı görmektedir.

Anastasiadis, gönderdiği mektupla, bu beklentilerin tümünü karşılamaya hazır olduğunu göstermeye çalışmıştır.

Örneğin, BM parametrelerini esas almaya devam ettiğini, karar alma süreçlerinde ortaya çıkacağı varsayılan tıkanıklığı aşmak için federal devletin yetki alanlarının kısıtlanıp, oluşturucu devletlerin daha fazla yetkilerle donatılmasını ve müzakere sürecinin canlandırılması için bir dizi GYÖ’leri somut modeller çerçevesinde konuşmaya hazır olduğunu bildirmiştir.

Ama daha da önemli olan şey, tüm bu konulardaki önerilerinin müzakereye açık olduğunu ve konuların başka modeller çerçevesinde de ele alınabileceğini kabul etmiş olmasıdır.

Yaptığı önerilerin içeriğiyle olmasa bile, sergilediği yaklaşım itibarıyla Anastasiadis uluslararası toplumun beklentilerini karşılamaktadır.

Zaten mektubun esas amacı da bunu gözler önüne sermektir.

2.  GYÖ paketinde yer alan unsurlar, uygulama bakımından ne kadar gerçekçidir?

Anastasiadis’in GYÖ paketinde Kapalı Maraş’ın BM yönetiminde yasal sakinlerinin yerleşimine açılması öneriliyor. Zaten bu konuda alınmış BM Güvenlik Konseyi kararları (550 ve 789) vardır. Bu nedenle bu önerinin uygulanması için gerekli genel siyasi çerçeve mevcuttur. Ama BM GK’nin 550 ve 789 sayılı kararlarının uygulanması için tarafların atması gereken adımlar vardır. Örneğin, bu genel çerçevenin tarafların uzlaşmasıyla detaylandırılması gereklidir.

Ercan Havaalanı’nın BM yönetimi altında uluslararası trafığe açılabileceğine dair öneri ise, BM Güvenlik Konseyi’nin bu konuda bir kararı olmadığı için herhangi bir siyasi çerçeveden yoksundur. Rusya’nın, Ukrayna’daki saldırganlığı nedeniyle, Batı tarafından uygulanan yaptırımlara misillemede bulunmaya çalıştığı bir uluslararası ortamda, BM Güvenlik Konseyi’nin BM’nin rolüyle ilgili bir karar alması oldukça zor görünmektedir. Bu zorluğun nedeni ise, Konsey’in veto hakkına sahip daimi bir üyesi olarak Rusya’nın Doğu Akdeniz’de bazı aktörleri kullanarak deyim yerindeyse ‘AB’nin ayağını kaydırmak’ istemesidir.

Bu nedenle, Ercan’la ilgili önerinin geçerli bir siyasi çerçeveye ihtiyacı vardır.

Mağusa Limanı’yla ilgili öneri genel olarak olumlu olmakla birlikte, bazı eksiklikleri ya da fazlalıkları barındırdığı görülmektedir.  KıbrıslıTürk toplumunun, Mağusa Limanı’nın işletilmesindeki rolünün tanımlanmaması ciddi bir eksikliktir. Bunun yanında, Ankara Protokolü’nün uygulanmasının Mağusa Limanı için şart koşulması siyasi olarak uygun değildir. KıbrıslıRum Tarafı’nın Ankara Protokolü’nün uygulanmasıyla ilgili talebinin Mağusa limanıyla ilişkilendirilmesi, Protokolün uygulanması sadece TC hükümetini ilgilendirdiği için geçerli bir yaklaşım değildir.

3. KıbrıslıTürk tarafı bu mektupta dile getirilen modelin geliştirilmesi için ne yapabilir?

KıbrıslıTürk tarafı BM yönetimine devredilecek Kapalı Maraş’ta atılacak adıma eşlik etmek üzere, ‘Geniş Mağusa’ bölgesini kapsayacak yerel düzeyde bir işbirliği modelinin de eklenmesini ve bu yönde çalışma yapılmasını müzakere edebilir.

KıbrıslıTürk tarafı, ayni şekilde, Ercan Havaalanı’nda BM yönetiminin yanında, ilgili sivil havacılık ororitesiyle koordinasyonu sağlayacak ve güvenlik hizmeti hariç olmak üzere, tüm diğer fonksiyonları AB norm ve kurallarına göre ve BM ile koordinasyon halinde gerçekleştirecek otonom bir ‘KıbrıslıTürk Havaalanı Yönetimi’nin gerekli olduğunu müzakere gündemine taşıyabilir.

KıbrslıTürk tarafı, Kıbrıs’ta GYÖ’lerin uygulanması meselesinin, AB ile Türkiye arasında bir sorun olan Ankara Protokolü’nün uygulanması konusundan ayrı olarak ele alınmasını talep edebilir.

4. Bahsedilen GYÖ paketi benimsenip uygulanırsa, sonuçları ne olabilir?

Bahsi geçen GYÖ’lerin ve benzerlerinin uygulanmasının, yaratabileceği bazı kuşkucu yaklaşımlardan çok daha etkin olmak üzere, ciddi olumlu sonuçlar üreteceği söylenebilir.

Kapalı Maraş bölgesinin hayata kazandırılması sonucunda, bu adımdan binlerce kişi olumlu olarak etkilenecektir. Ayni şekilde Ercan Havaalanı ve Mağusa Limanı’nın uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak işletilmesi sonucunda KıbrıslıTürk ekonomisi ciddi faydalar sağlayacaktır.

Ama hepsinden önemlisi tarafların birbirlerine karşı tarihsel olarak geliştirdiği olumsuz algılara meydan okuyacak uygun bir siyasal ortamın ortaya çıkacak olmasıdır. Gerek kamuoyunda, gerekse siyasal aktörler düzeyinde, tarafların birbirlerine karşı güvensizliği kışkırtacak çeşitli faktörler mevcuttur.

Mesela, KıbrıslıRum toplumunda yaygın olan algı, KıbrıslıTurk tarafının Türkiye’nin de desteğiyle, Kıbrıs’ta kalıcı bölünmeyi sağlamaya çalıştığı yönündedir.

KıbrıslıTürk toplumunda ciddi şekilde yer eden algıya göre ise, KıbrıslıRum tarafının, çözüm yonünde herhangi bir motivasyona sahip olmadığı ve çözümle ilgilenmediği yönündedir.

Sözü edilen GYÖ ve benzerlerinin uygulanması durumunda, uygulamada meydana gelecek değişiklikler tüm Kıbrıs kamuoyunu çözüm yönünde harekete geçirebilecek niteliktedir.

Müzakere sürecinin ihtiyaç duyduğu güven ortamını başka bir yöntemle sağlamanın neredeyse mümkün olmadığı, her iki tarafın ortak tarihsel bir deneyimi olarak ortada durmaktadır.

Yani, aşırıcılık içeren taleplerle bir müzakere taktiği yürütmek, elde edilen ya da edilemeyen statüler kullanılarak müzakere sürecini uzatmak, askeri çözümlere yeltenerek kabadayılık yapmak, başarısızlığın sorumlusu olarak her zaman karşı tarafı suçlamak, çözüm için daha uygun zamanı beklemek, karşı tarafın zayıf anını yakalamaya çalışmak, Kıbrıs’ta 1957-58 yıllarından beri yaşananları görmezlikten gelmek, uluslararası huluka meydan okumak, uluslararası toplumun önemini unutmak, sadece karşı tarafın kaybetmesini öngören bir çözümle ilgilenmek, dayatma bir çözüm peşinde koşmak, içeride ve dışarıda meşruiyet cizgisinden sapmak…

Bu yaklaşımların tümü her iki taraf eliyle değişik zamanlarda denenmiştir.

Artık neredeyse hiç denenmeyen, barış ve çözüm tesis etmeyi öngören bir ‘güven ortamı yaratma’ seçeneği ele alınmalıdır.

Bu yazı toplam 1563 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar