Güven Yaratıcı Önlemler, Güven Yıkıcı Önlemlere Karşı
Güven Yaratıcı Önlemler, Güven Yıkıcı Önlemlere Karşı
Mertkan HAMİT
[email protected]
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, Mustafa Akıncı halkın gözünde birçok olumlu özelliği birleştiren bir adaydı. Ortaya konulan sebeplerden bazıları, Kıbrıslı kimliğini en iyi ifade eden aday olması, Kıbrıslı Türklerin iradesine saygı duymayanlara yönelik tavır geliştirmeye en yatkın aday olması, geçmişinin temiz olması, siyasi partilerin kirli ilişkilerinin ötesinde bir noktada kendini konumlandırmış olması gibi sebeplerdi. Oy verirken, duygusal sebepler dışında, siyasi sebeplerini de ortaya koyanlar için ise Mustafa Akıncı’yı öncelikle adanın birleşmesine yönelik tartışmasız bir irade sergilemesi ön plana çıkarıyordu.
Mustafa Akıncı, yaptığı açıklamalarda Kıbrıs konusu noktasında geleneksel ‘kapsamlı çözümcü’ paradigmanın dışında, adım adım çözüme ulaşabileceğine yönelik sinyaller verirken, buna yönelik kararlılık göstereceğine dair inanış güçlüydü. Seçim öncesinde Mustafa Akıncı ve ekibi, Eroğlu – Anastasiadis arasında yapılan ortak açıklamaya referans vererek, Güven Yaratıcı Önlemler konusunda beklentilere cevap verebilecek bir imaj yaratmayı başarmış, federasyon konusunda kararlı kesimlerin desteğini almıştı. Çoğu federasyon yanlısı kişi için, güven yaratıcı önlemler liderlerin çözüm konusundaki niyetini gösteren bir deneme alanı olarak da algılanmaktaydı.
Bununla ilgili olarak belki de beklenen daha erken zamanda Derinya ve Aplıç kapısının açılmasına yönelik yapılan açıklama beklentilerin doğrulandığının kanıtı gibiydi. İki tarafta da, siyasi olarak adanın birleşmesini isteyen liderlerin olması sürecin hızlı ilerleyeceğine yönelik sinyaller beklentileri arttırırken, özellikle BM Genel Sekreterinin Temsilcisi Espen Eide’nin pozitif açıklamaları heyecanı arttırmaktaydı.
Benim gibi birçok insan için yeni dönem sadece Eroğlu’nun seçim kaybetmesiyle sınırlı değildi. Aynı zamanda bir anlayış farkı da gerçekleşmişti. Çeşitli çevrelerin üstüne basa basa söylediği: Güven Yaratıcı Önlemlerle destekli bir müzakere süreci ve toplumun çeşitli aktörlerinin daha iyi temsil edildiği bir sürecin oluşturulmasına yönelik engellerin kalktığına dair kabul, birçoğumuz için çözümün yakında olduğunu işaret etmekteydi.
Buna dair ilk sarsıcı olay müzakerecinin belirlenmesi sırasında gerçekleşmişti. Özdil Nami’nin müzakereci olarak atanması, beklentilerin aksine geleneksel ‘kapsamlı çözüme odaklanalımcı’ anlayışın sarayda etkin bir noktada olduğunu işaret etmekteydi. Güven yaratıcı önlemlere inanmayan, güven yaratacak sürecin müzakere süreci olduğuna inanan anlayışın yetkili hale gelmesi soru işaretleri yaratmıştı. Bu, sürecin ancak Mustafa Akıncı’nın kontrolünde olması koşullarında, hedeflendiği gibi devam edeceğine dair bir anlayışın oluşmasına sebep olmuştu.
Sürecin başarı ile sonuçlanmasına dair inanışları canlı kılacak olan tek kaynak ise, sürecin başında açıklanan güven yaratıcı önlemlerin gerçekleştirilmesi olmuştu. Bunların arasında mobil telefonların adanın tümünde çalışması, elektriğin birleştirilmesi ile ilgili teknik sebepler öne sürülerek gerçekleşmemiş, oluşturulan toplumsal cinsiyet komitesi basından yaptığım araştırmaya göre bugüne kadar resmi olarak sadece bir kez toplanmıştır. Bu önlemler arasında insanların hayatına doğrudan etkiye sahip olan mesele ise Derinya ve Aplıç kapılarının açılmasıydı.
Geçen haftaki gazetelerin neredeyse tümü kapının açılması ile ilgili zorluklara vurgu yaptı. Açıklamalara göre, kapının açılması için Türk tarafı alternatif bir yol önerirken, Kıbrıs Rum tarafı var olan yolun açılmasında ısrarcıymış.
Çıkan haberde şu ana kadar olumlu tek şey, henüz birilerinin çıkıp, Kıbrıslı Türk tarafından kaynaklanan sebeplerden ötürü, üzerinde uzlaşılan ‘A Planından’ cayan Türk tarafının, ‘B Planı’ önerisini Kıbrıslı Rumların kabul etmemiş olmasını, Kıbrıslı Rum liderliğine yıkarak onları sorumlu ilan etmemeleridir. (Eminim ki, kısa zamanda birileri bu meseleyi ele alırken bunu da Kıbrıslı Rum liderliğinin bir problemi olarak göstermeyi tercih edecektir.)
Derinya geçiş noktası ile ilgili mevcut durumu bilenler bilir, ancak yine hatırlatmakta yarar var. Bu geçiş noktası, hem iki tarafın sivil toplumu hem de yerel siyasetçilerin geniş katılımıyla talep edilmişti. Kuzeyde ve Güneyde eş zamanlı yapılan eylem, Derinya geçiş noktasının iki taraf için bir ihtiyaç olduğunu açıkça ortaya koymuştu. Bu konuyla ilgili ön çalışma yapılırken, Kıbrıs’ın kuzeyinde seçim dönemiydi. O zaman Cumhurbaşkanı adayı olan Mustafa Akıncı, bu açıklamaların hemen ertesinde bu geçiş noktasının açılması için açıklama yapmış, seçilmek için niyetini ortaya koymuştu. Artık, birçok kişi, zamanında yapılan bu açıklamanın fırsatçılıktan ibaret olup olmadığını sorguluyor.
Derinya geçiş noktasının açılması meselesi, siyasi iradenin sınavı haline geldi. Sıradan insanlar için müzakere masasındaki kravatlıların, kurabiyenin, kahvenin ve o uluslararası ilişkilerde kelimeler üzerinde oynayarak topu taça atmaya yarayan jargonun tümü fazlasıyla bulanıktır. Bizler, yani sıradan insanlar için, anlamlı olan şey ‘ortaya konulanın, söylenilenin gerçekleşip, gerçekleşmemiş olmasıdır.
Gazetelere göre, Derinya kapısının açılmasına engel olan şey ‘mayınlarmış’. Eğer öyle ise, mayınların oradan kaldırılmasına yönelik teknik bir ekip oluşturulup orada araştırma yapması gerekir. Böyle bir şey oldu mu? Bildiğim kadarıyla hayır.
Yok sebep mayınlar değil, sebep bizim tarafımızdan seçilmemiş, bizim irademizi yansıtmayan bir engel, mesela askeri bir makamsa, ona yönelik adım atılmasıdır. Mesele kapının açıldığı noktada silahsız bir insan acımasızca infaz edilmişse, bununla yüzleşebilmektir. Güven yaratmak biraz da böyle gerçekleşecektir. Yani, yapılanları değil yaptıklarımızı konuşarak. Bu noktada, kapının açılmaması konusunda ayak direten ve Kıbrıs adasında yaşayan insanların iradesine karşı gelen Türk Silahlı Kuvvetleri çizmeyi aşmıştır.
Kapının açılamamasında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülvi çıkarları ise mesele, bunlar Kıbrıslı Türk toplumunun siyasi taleplerinin önündeyse ve Kıbrıslı Türk liderliği buna karşı koyamayan bir noktadaysa eğer, o zaman kurumun iddia ettiği görev ile uygulama arasında derin bir çelişki olduğunu dile getirmeliyiz.
Derinya kapısı, Güven Yaratıcı Önlem olarak ortaya çıkmıştı. Şimdi aynı kapı güven yaratmak yerine güven yıkmaya başladı. Üstelik yıkılan güven ‘öteki’ topluma değil, oy ile başa gelen, kendi ekibiyle ‘kapsamlı çözüm’ bulmaya çalışan liderliğe olan güveni yıkmaktadır. Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk hayır cephesi hareketlenmeye başladı.
Birçok konuyla ilgili kafa karıştıranlar izlenen politikayı acımasızca eleştirmeye başladı. Bunları susturacak tek silah güven yaratıcı önlemlerin başarılı bir biçimde uygulanmasıyken, gecikme on yıllardır çözülmeyen sorunun, çözümüne yönelik kuşkuların yine artmasına sebep olmaktadır.
Kıbrıs sorunu bir diplomatlar mezarlığıdır, ancak aynı zamanda Kıbrıs Sorunu bir de görüşmeci liderlerin mezarlığıdır. Çözmeyi deneyip, başarısız olanlar on yıllardır bu yüzden siyasi hayatlarının sonunu gördüler. Akıncı’nın bu biçimde bir son yaşamaması için konu özelinde dostça hatırlatma yapmakta yarar var. Kapsamlı çözüm için bir planın oluşmadığı her bir gün, güven yaratıcı önlemler konusunda gerçekleşen her bir yalpalama :
1- Hayırcı cepheyi güçlendiriyor.
2- Bu konu çözülmediği sürece Kıbrıslı Türk liderliği makamı anlamsızlaşıyor.
3- Kıbrıslı Türk toplumu, özellikle de kapıdan umut bekleyenlerin heyecanı azalıyor
4- ‘Kapsamlı çözümün’ gerçekleşeceğine, gerçekleşse bile bunun uygulanmasına dair siyasi irade sergilenebileceğine dair kuşkular artıyor.
Bu yüzden, siyasi iradenin ifade edildiği açıklıkta, o iradenin uygulamasının da bir an evvel gerçekleşmesi gerekmektedir.