Güven Yaratıcı Önlemler Kimin İşine Yarar?
Anastasiadis kendinden beklenmeyeni yaparak, Tatar’ın önerilerini görüşmeye hazır olduğunu açıkladı!
Ama, ‘egemen eşitlik’ söylemiyle zaman harcayanların fazla heyecanlanmasana da fırsat bırakmadı: Bu önerilerin ve kendi önerilerinin görüşme zemini BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili kararları olmalıdır!
BM Genel Sekreteri, tarafları, iki toplumu kapsamlı bir çözüme hazırlamak için adada toplumlararası güveni artırmaya ve işbirlikleri geliştirmeye çağırmıştı.
BM’nin çağrılarından usananlara ya da ‘BM artık çeksin-gitsin’ diyenlere hatırlatalım:
Bu çağrılar hep devam edecek.
BM Genel Sekreteri hem raporlarında, hem de diğer açıklamalarında ve görüşmelerinde bu ihtiyacı dile getirecek.
Rusya oyun peşinde koşmazsa, Güvenlik Konseyi de bu çağrılara katılacak.
AB ve ABD’nin de farklı bir tutum takınması söz konusu değildir.
Bu nedenle, Anastasiadis, BM’nin ve diğerlerinin beklentilerini şeklen yerine getirmiştir.
Ortada birtakım öneriler dolaştığına göre, Tatar da şeklen, BM’nin ve diğerlerinin işaret ettiği yöne yönelmiş oldu.
Taraflar, birbirlerinin önerileri karşısında şimdi ne yapacak?
Bu kesin değil.
Ama kesin olan şey sadece öneri yapmanın ve bunları görüşmeye hazır olmanın bile bazı faydalarının olduğudur.
Mesela KıbrıslıTürk tarafı, (Türkiye’nin himayesinde) ‘egemen eşitlik temelinde, devletten devlete görüşürüm’ diyerek, bu işbirliği ve GYÖ meselesini elinin tersiyle geri çevirebilirdi.
Ama bunu yapmaması için çokça neden vardır.
Bunların başında, iki ayrı devlet dayatmasına, Rusya’nın belli-belirsiz göz kırpmaları hariç hiçbir etkili uluslararası aktörün prim vermemesidir.
Aslında, mantıklı bir ‘iki devletçi’ veya ‘taksimci’ aktörün bile, durumun zor olduğunu kavramasını sağlayacak ciddi veriler ortada dolaşmaktadır.
Bu veriler, sadece AB’nin taksim çözümünü nihai olarak reddetmesiyle sınırlı değildir.
Türkiye’nin, bölünmenin kalıcılaştırılmasına dönük her niyet ve adımının ardından KıbrıslıRumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’ne güvenlik garantisi sunmak için neredeyse yarış yapılmaktadır.
Hatta, Türkiye’nin bu taksimci siyasetinin, Kıbrıs’ın NATO üyeliği yönünde baskı yarattığını söylemek abartı olmayacaktır.
Bu gelişmeleri izledikten sonra hangi mantıklı taksimci toplumlararası işbirliği talebini, hiç düşünmeden geri çevirebilir?
KKTC’nin yaşadığı ekonomik sorunların kısa veya orta vadede çözülemeyecek derecede yaygınlaşıp derinleşmesi de Güven Yaratıcı Önlemler’in ve toplumlararası işbirliğinin önemini artırmaktadır.
KıbrıslıTürk ekonomisinin istikrar içinde gelişmesinin güneyle daha sıkı ilişkilerin kurulmasına bağlı olduğu nihayet daha geniş çevrelerce anlaşılmıştır.
Bu ilişkiler sayesinde KıbrıslıTürk tarafı AB’ne olumlu mesaj verebilir ve çözümsüzlük ortamında çok zor olsa dahi AB’den kaynaklanan kimi kazanımları artırabilir.
Elbette, kuzeyde istikrarlı bir ekonomiye ulaşmanın ilk ciddi adımı, askıda bulunan AB yasa ve kurallarının uygulanmaya başlamasıdır.
Çok daha belirgin olan bir gerçeklik ise, bu işbirliği ve güven yaratıcı adımlar sayesinde, güneyin, zaten kuzeyin turizm ve ticaret hayatına halen yapmakta olduğu katkıyı daha da leri boyutlara taşıyabileceği beklentisidir.
KıbrıslıRum tarafının da BM’nin adada güvenin artırılması ve toplumlararası işbirliği beklentisini ciddiye almasının ciddi nedenleri vardır.
Öncelikle, KıbrıslıRum tarafına yöneltilen eleştiriler önem taşıyor: KıbrıslıRum yöneticiler federal çözümün içeriğini ve gerekliliğini kendi toplumlarına anlatmayarak/anlatamayarak, mevcut durumu kendi lehlerine kullanmaya çalışıyor.
Bu nedenle Anastasiadis bu kararlarla çelişmeyecek şekilde, yani iki toplumlu, iki bölgeli federal bir devleti esas alacak şekilde ilerlemeye ve bu amaçla GYÖ’leri uygulamaya hazır olduğunu vurguluyor.
KıbrıslıRum tarafına yapılan ikinci önemli eleştiri ise mevcut çıkmazdan kurtulmak için uygun girişim üstlenmediği yönündedir.
Hatta KıbrıslıRum yöneticiler, ‘ çözüme dair niyet yoksunluğu’ şeklinde anlaşılan bu hareketsizlik için bir gerekçe de yaratmıştı:
Adım atarsak KKTC tanınabilir!
BM KıbrıslıRum tarafının bu hareketsizliğini ve ‘öküz altında buzağı arama’yı andıran tutumunu açıkça eleştirmektedir.
Tüm önemli uluslararası siyasal aktörlerin ‘Kıbrıs’ta KC dışında ikinci bir devlet tanınmayacak’ şeklindeki kesin duruşuna rağmen, KıbrıslıRum yöneticilerin hala bir ‘tanınma korkusu’nun ardına gizlenmesinin sadece bir anlamı olabilirdi:
Çözüme hazır olmamak!
Şimdi Anastasiadis’in BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde bazı yakıcı sorunların çözümü için girişim üstlenmeye hazır olduğunu kanıtlamak için harekete geçtiği anlaşılıyor.
Ama, Anastasiadis’in GYÖ ve toplumlararası işbirliğine yatırım yapmasının başka bir yararı daha vardır:
Kıbrıs’ta gerginlik ve çatışma tehlikesi potansiyel olarak artmıştır.
Bunun nedeni de hem KıbrıslıRum tarafının uluslararası meşruiyeti kullanarak çözüm için aktif girişim yapmaktan kaçınması, hem de Türkiye’nin BM parametrelerini çöpe atmasıdır.
Anastasiadis işte bu olumsuz rolü oynamaktan kurtulmaya çalışmaktadır.
Tüm bu nedenler, her iki lideri de, GYÖ’leri ya da işbirliği ihtiyacını telaffuz etmeye yönlendirmektedir.
Buna rağmen, bu süreçte, Tatar’ın ‘egemen eşitlik talebinden vazgeçmedik’ söyleminin etkisinin pek de olumlu olmadığı açıktır.
Ayni şekilde, Anastasiadis ya da yeni seçilecek KıbrıslıRum liderin masaya sunulmuş bulunulan GYÖ’lerin uygulanmasında KıbrıslıTürk toplumunun süreçlere katılımını tanımlamaktan kaçınması da öteki önemli olumsuzluktur.