Güvenilir bir medya yaratmak
Medya Etik Kurulu, ülkemiz basın sektöründe var olan ‘etik’ sorunların törpülenmesi adına çok önemli bir misyon üstlendi.
Uzun zamandır arzulanan ve hazırlık çalışmalarına yıllar önce başlanan böylesi bir yapının nihayet oluşturulabilmiş olması, basın meslek ilkelerinin ve etik kodların, basın-yayın kuruluşlarınca daha bir özümsenip uygulanması bakımından oldukça önemli.
Vatandaşta, medyaya karşı var olan güvensizliğin azalması da süreç içerisinde bu sayede mümkün kılınabilir.
Başvurulara bakarak söyleyebiliriz ki kurul daha şimdiden insanların gözünde güvenilir bir mercii.
Başvurular şeffaf ve tarafsız bir biçimde değerlendirilmeye devam edildiği sürece kurulun güvenilirliği daha da artacak ve bu yapı gün geçtikçe daha da etkin bir denetim mekanizması haline gelecek.
***
Basın ve ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına saygı arasında ince bir çizgi var.
Bu çizgi zaman zaman basın-yayın kuruluşları tarafından farkında olunmadan ama zaman zaman bile isteye aşılıyor.
Ve bunu yapan gazeteci, ‘basın ve ifade özgürlüğü’ deyip ihlali meşrulaştırmaya çalışıyor.
Oysa basın ve ifade özgürlüğünün, kişilik haklarını ihlal etme lüksü yok.
Medyada göze batan önemli bir sorun, kriminal olaylarda karşımıza çıkıyor.
‘Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe kimse suçlu ilan edilemez’ temel ilkesinin ne yazık ki pek fazla hükmü yok.
Sanıkların ve suçluların akrabaları da basın meslek ilkelerinin hilafına deşifre ediliyor.
Şiddet ve zorbalığı özendirici veya kışkırtıcı; bireyler, topluluklar ve uluslar arasında nefret ve düşmanlığı körükleyici yayınlar konusunda da yeterince hassas davranılmıyor.
Basında sıkça rastladığımız sorunlardan bir diğeri ise; ‘görünmeyenler’ diye ifadelendirebileceğimiz kadınlar ve eşcinsellerle ilgili ayrımcılık.
Bu kesimim temel insan haklarının ihlal edildiği yayınların yanı sıra, özel olarak ‘çocuk hakları’ konusunda da çok ciddi sıkıntı yaşanıyor ki çocuk hakları ihlallerinin sonuçları, en az kadınlar ve eşcinsel bireylerle ilgili ihlallerin sonuçları kadar yıkıcı.
Çocuk haklarıyla ilgili ihlallerin, ‘tiraj’ kaygısıyla bilinçli şekilde yapılanlarının dışında, ihmal ve bilgisizlik sonucu yapılanları da var.
Bu noktada basın-yayın kuruluşlarının yöneticilerine büyük görev düşüyor.
Çalışanların, evrensel çocuk hakları konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor.
Bu liste oldukça uzun; yukarıdakiler sadece ilk anda akla gelenler.
***
Tabii madalyonun öteki yüzünü de unutmamak lazım.
Yani medya-vatandaş ilişkisinin vatandaş boyutunu.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi basın ve ifade özgürlüğü ile
kişilik haklarına saygı arasında çok ince bir çizgi var ve tıpkı gazetecinin o çizginin ayarını tutturabilmesi gibi, vatandaşın da gazetecinin haklarının farkında olması önemli.
Kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı sürece gazetecinin eleştiri hakkına tahammül gösterilmesi gerekiyor.
Yasalar gereği suç sayılan fiillerin araştırılması, ortaya çıkarılması ve irdelenmesi gazetecinin temel görevi ve sorumluluğu.
Bunu yapıyor diye bir gazeteci hedef tahtasına konmamalı.
Maalesef mahkemeler bu tür dava dosyalarıyla dolu.
***
Medya-vatandaş ilişkisinin yeniden tesis edilmesi şart.
Bu ilişkinin güven temelinde tesisinin yolu da çok açık ki mahkemeler değil.
Medya Etik Kurulu’nun cezai bir yaptırım gücü yok.
Kurulun görevi, başvuruları değerlendirip, uyarı ya da kınama yapmak; yani suçu ya da ihlali kamuoyu önünde deşifre edip, bu yolla bir caydırıcılık yaratmak.
Bu başarıldığı oranda, basın davaları azaldığı oranda, doğru yoldayız demektir.