'GÜVENİLİR YAPILANMA ŞART'
Dilek KODAN / EKONOMİ SOHBETLERİ
Dilek KODAN / EKONOMİ SOHBETLERİ
Bu hafta Merpaz Direktörü ve GİAD Başkanı Arsen Angı ile birlikteyiz. “Eğer siyasi çalkantılar bir rayına girerse, bir istikrar olursa 2013’te inşaat sektöründe ilerleme olacaktır” diyen Angı, 2013’e umutlu baktığını söylüyor... Sorunların çözümünün birlik olmaktan geçtiğini ifade eden Angı, “çok fazla birlik olamıyoruz hatta kurulan birlikler sürekli bölünüyor. Küçük yer olmanın bir dezavantajıdır diye düşünüyorum veya toplumun yapısı mı böyle, artık o da tabii işin sosyolojik boyutu” diyor.
· Yenidüzen: Öncelikle Merpaz’ı tanıyalım...
· Arsen Angı: Merpaz 1991 yılında kurulmuş bir şirkettir. Sıfır sermaye ile kurulmuştur. Bugün 45 civarında çalışanı vardır. Doğal mermer ve granit üretimi ile satışını yapıyoruz. Çoğu işlerimizi de yerinde montaj olarak yapıyoruz. Şirketimiz kurulduğu günden beri ayrı bir dal olan izolasyon sektöründe de faaliyet gösteriyor.
“SIKINTILARIN ÇÖZÜMÜ BİRLİK OLMAKTAN GEÇİYOR”
· YD: Sektörünüzün sıkıntıları neler?
· Angı: Doğal mermer ve granit sektörüne rakip başka sektörler de var; seramik sektörü gibi veya karo mozaik sektörü gibi. Bununla ilgili bazı fiyat istikrar fonu düzenlemeleri var gümrüklerde. Sektördeki bazı firmalar bu fonların kalması, hatta artırılması taraftarıdır. Yanlız bu fiyat istikrar fonlarında bazı ürünler var ki özellikle yer döşemesi dediğimiz malzemede Kuzey Kıbrıs’ta bunu üretmek çok da fizible değil. Yerli ham madde olarak mermer çıkmadığı için Kuzey Kıbrıs’ta bunu hazır bitmiş olarak getirmek ekonomik akıl anlamında daha fizibledır. Ancak seramik gibi veya diğer yer döşemesi malzemeleri fiyat istikrar fonu ödemeden ülkeye girdiği için bir haksız rekabet oluşuyor bu sektörlerle mermer sektörü arasında. Bu defa da mermer pahalı bir malzeme olarak ortaya çıkmış oluyor. Tabii kendi sektörümüz içindeki firmalar olarak bir uzlaşıya varmamız gerekiyor bu konularda. Esas çözememimizin sebebi de budur bence. Yani birlik olup da aynı noktada uzlaşıp da aynı sesi çıkararak hükümet yetkililerine gitsek ben eminim bu sorunu kolaylıkla aşabiliriz. Kuzey Kıbrıs’ın bir hastalığıdır bu iş dünyasında. Çok fazla birlik olamıyoruz hatta kurulan birlikler, dernekler de sürekli bölünüyor. Küçük yer olmanın bir dezavantajıdır diye düşünüyorum veya toplumun yapısı bakış açısı mı böyle artık o da tabii işin sosyolojik boyutu.
· YD: Aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Genç İş Adamları Derneği-GİAD Başkanısınız. Hükümet Ekonomik Örgütlerle toplantı yapmıştı program çıkmadan önce, katılmış mıydınız?
· Angı: İki defa Çalıştay yapılmıştı, katıldık. Tabii bu konuda çok ciddi spekülasyonlar oldu. İşte biz mi hazırladık başkaları mı hazırladı diye. Hükümet şöyle bir iddia ile girdi bu işe; bu sene biz hazırlayacağız. Örgütlerden görüş alacağız, sonraki aşamalarında da olgunlaştıracağız hep birlikte ve gidip Türkiye’deki yetkililerle bunu pazarlık edeceğiz. Tabii görüşleri aldılar ama orda kaldı. Eğer siz derseniz ki hep birlikte hazırlayacağız veya hazırladık; bu hazırlama değil. Sadece herkese görüşünü sordunuz ama hamur yoğrulurken bizim bilgimiz dışında gerçekleşti herşey. Sıkıntı ordadır. Yani bizim kadrolarımız hazırladı ama örgütlere de sorduk deseler bence bir sorun yoktu.
“Programı kim uygulayacak önemli”
· YD: O toplantılarda tartışılan konular 2013-15 Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı’nda somuta geçti mi?
· Angı: Aslında geçti. Ama bence hükümet yetkilileri bunun sunumunu düzgün yapamadı halka, bu dediğim sebeplerden dolayı. Bir çoğu geçti. Zaten yazan şeylerin çoğuna baktığınızda yıllardır konuştuğumuz şeylerdir. Kamuda verimliliği arttırmak örneğin. Yani öyle şeyler var ki içerisinde kimse itiraz edemez bence. Bazı şeyler var bizim de katılmadığımız. Ama bir çok noktasına katılıyoruz ki ben bundan eminim her vatandaş alıp okusa içeriğini, birçok noktasına katılacak. Ama en önemli nokta nasıl uygulanacak, kim uygulayacak ve o boşlukların altı nasıl doldurulacak. Programı tartışmaktan ziyade bunları konuşmamız gerekiyor aslında. Bizde bir şey var; Annan Planı dönemindeki gibi işte Evet mi Hayır mı? Bana çok sordular, Ekonomik Pakete siz destek veriyor musunuz vermiyor musunuz? Biri dese bana ki bu madde hakkında ne düşünüyorsunuz, orda görüşümü söyleyim. Ama ben tümüne birden katılırım ya da tümünü birden reddederim yanlış bir şeydir. Bu kolaycılıktır. Bir de çelişki var; dayatmadır diyoruz, dayatmadır dedikten iki üç cümle sonra da işte bunlar bunlar da eksiktir içinde diyoruz. Hem dayatmadır diyoruz hem de daha fazlası dayatılsaydı keşke mi diyoruz. O çok çelişkiler içeriyor bence. Bu süreç işlerken her aşamasında biz GİAD olarak katkı koymaya çalışacağız, katılmadığımız konularda o aşamalar geldiğinde takipçisi olacağız. O aşamada da bence bazı şeyler değiştirilebilir. O aşamada da bizim siyasilerimiz Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine -çünkü Protokol onlarla imzalandı- bunları anlatabilecek yeteneğe sahip olmalılar ki bu ülke açısından daha iyi yerlere gelebilelim.
“Rekabet Kurulu çalışmıyor”
· YD: Uygulayıcılar önemli, denetleme de önemli sanırım...
· Angı: Aslında denetleme en önemli şey. Ekonomide en önemli şey bana göre denetlemedir ki bizde çok büyük eksikliği var. Siyasi yapının denetimi yok, ekonominin de yok. Yani örneğin özelleştirmeleri-özerkleştirmeleri tartışıyoruz, denetleme olmadan üst kurullar olmadan özelleştirme yaparsanız vay halinize. Devlet tekeli varken özel tekele teslim ederseniz bir kurumu ne olacak. Birçok noktada özelleştirmelerin yapılması gerekir ama onları nasıl denetleyeceksiniz. Bir rekabet Kurulu oluşturuldu, hâlâ daha çalışmıyor. Niye çalışmıyor, nasıl çalışmıyor o ayrı bir konu ama sonuçta çalışmıyor. Ülkedeki diğer denetleme mekanizmalarına da baktığınızda orda da ciddi sıkıntılar ve zaafiyetler var. Bu denetleme kurullarında mutlaka sivil toplum çoğunlukta olmalı, etkin olmalı. Çünkü siyasilerin ve siyasi kadroların, bürokratların çoğunlukta olduğu bir yapıda her zaman siyasi baskıya maruz kalınabilir ve başka yönlere çekilebilir. O denetleme çok sağlıklı olmayabilir. Ama örneğin 8 kişilik bir komitede 5’i sivil toplumdansa orda bir baskı olamaz. O yapılar iyi kurulursa bu baskılardan siyasiler de kurtulur. ‘Denetleme Kurulu’nda işte Arsen var, Ahmet var; kararı onlar aldı, gidin onlara’ denir. Sivil toplum üzerinde bir baskı oluşturmak kolay değildir. Onun için daha sağlıklı ilerler süreçler. Dünya’da da böyledir. Bu sorunlar sadece bizde yok. Yani özelleştirmelerin-özerkleştirmelerin çıkış noktası hep budur. Populizmin ve siyasetin karıştığı noktalarda rasyonel davranamaz yöneticiler. Onu minimize etmek için oluşturulmuş mekanizmalardır bunlar.Bazı örgütler veya bazı kişiler bazı şeyleri öcü gibi göstermeye çalışır; işte satacaklar, edecekler ama onların da hep yolları var. Kıbrıslıların da içinde maksimum düzeyde yer alabilmesi, verimliliğin maksimum düzeyde olabilmesi ve tabii çok iyi denetlenmesi, tekelleşmenin önüne geçmek aslında mümkündür. Ama bu mekanizmaları iyi kuracaksınız ve kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksınız. Bunun yolu o. Şu an denetleme mekanizmasına güven yok çünkü zaten doğru dürüst denetleme mekanizması da yok. Örneğin yabancı yatırımcı bir yere bakarken bazı veriler görmek ister, istatistik görmek ister. Bizde istatistik kurumu Devlet Planlama Örgütü. DPÖ de Ekonomi Bakanlığı’na bağlı. Yani aslında siyasete doğrudan bağlı İstatistik Dairesi. Onun ürettiği verilere, istatistiklere ne kadar güvenebilir bir yatırımcı. Siyasetin eli var orda. Bizim istatistik kurumumuz bir enflasyon, hayat pahalılığı açıklar. Herkes bunlar kör mü, markete gitmez mi der. Kimse de çıkıp diyemez yok bu inandırıcıdır çünkü yapıya baktığınızda güvenilir bir yapı değil.
“2013’ten umutluyum”
· YD: Geleceğe dair beklentileriniz neler?
· Angı: İnşaat sektöründe ciddi bir daralma var. Eğer bu siyasi çalkantılar bir rayına girerse bir şekilde yani bir istikrar olursa 2013’te ben inanırım ki inşaat sektöründe patlamaya benzer bir ilerleme olacaktır. Çünkü 2013’te gerçekleşecek çok ciddi yol projeleri var, özellikle Lefkoşa çevresinde. Bunlar hep yatırıma dönüşecektir. Projelerin, yolların yapılması ciddi anlamda yeni olanaklar sağlayacaktır bizim sektöre, onun için ben çok da umutsuz değilim aslında 2013 için. Tabii yaşadığımız bir çok olumsuz olay, işte Lefkoşa Türk Belediyesi ve bu diğer siyasi çalkantılar halkın çok ciddi moralini bozdu. Psikolojik de bir etki var ve şu anda birçok insan yatırımını erteliyor, dondurmuş vaziyettedir. Gelecek ay maaşımı alabilecek miyim, acaba benim kurumda da böyle bir sıkıntı olur mu, erken emekli olmak zorunda kalabilir miyim diye düşünür vatandaşlar, sürekli bunları konuşur. Ondan dolayı da işte ayağımı yorganıma göre uzatayım, varsın erteleyim belki gelen sene evimin ilavesini yaparım diyor. Bu da tabii hep zincirleme birçok sektörü etkiliyor. Bu olumsuzluklar bir şekilde aşılır, bir yoluna girerse ve gündemi de bu konular işgal etmezse ben inanıyorum 2013’te ekonomide ciddi bir büyüme olacaktır. Talepte ve arzda da artış olacaktır. Ben umutlu bakıyorum yani 2013’e.
· YD: Ürettiklerinizi ihraç ediyor musunuz?
· Angı: Mermer üretiminde Güney Kıbrıs’a ihracatımız var. 2007 yılında başladık, sürekli artan bir ivme ile gidiyor. Güney Kıbrıs dışında bir ihracatımız yok. Zaten bu üretim maliyetleri ile, navlun maliyetleri ile başka ülkelere ihracat pek mümkün değil, fizible değil. Ama Güney Kıbrıs anlamında çok daha fazla olabilir satışımız. Sadece bizim değil diğer firmaların da olabilir. Rekabet edebilirlik anlamında çok ciddi avantajlarımız var sektör olarak. İhracatta 2012 yılında 2011’e göre bir artışımız gerçekleşti. Güney Kıbrıs’ta büyük sayılabilecek bir proje aldık, şu anda tamamlama aşamasındayız. CE sertifikalı olarak üretiliyor bütün ürünlerimiz.
· YD: İhracat konusunda sıkıntı yaşıyor musunuz?
· Angı: En büyük engellerden bir tanesi psikolojik engel. Rum tarafında ciddi bir toplum baskısı var insanların üzerinde. Bizden alıyor malzemesini; gelirken arka yoldan girin ve hiç Türkçe konuşmayın geldiğinizde diye söyleyenler var. Evini bitirdikten sonra da bu mermerleri nerden aldın sorusuna -ki buna şahit olduk- İtalya’dan aldık bu güzel mermerleri diyen de var. Onun yanında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin İçişleri Bakanlığı’nda bu konuyla ilgili bir birim var ve çok ciddi şekilde bizimle uğraşıyorlar. O kadar ki her 2-3 ayda bir, bir müşterimizi arıyorlar; diyorlar ki siz Kuzey’den mermer almışsınız, niçin Kuzey’den aldınız, Güney’de aynısı yok mu. Sonra müşteriden inşaatın yerini öğreniyorlar, gidip bizim mermerlerden numune alıyorlar. Bunu onlarca kez yaptılar. O mermerleri Yunanistan’a gönderiyorlar çünkü Rum tarafında mermer testi yapabilecek olan bir tane laboratuvar var. Biz de onun müşterisiyiz. Yani CE belgesi kapsamında testlerimizi ona yaptırıyoruz. Yunanistan’da test yapıyorlar. İşte arada bir değerde bir şey buluyorlar kendilerine göre. Çünkü doğal mermer, adı üstünde, doğaldır. Her parça biraz farklı çıkabilir. Onunla ilgili 4-5 sayfa yazı yazıyorlar. Hatta bir defasında kırmızı renk kağıtta yazdılar. O, son ihtar demekmiş. “İşte filan tarihe kadar bu yanlışlık düzeltilmezse, bu ürünler Avrupa standartlarına uygun değildir. Hepsi imha edilecek. Eğer edilmezse gün başına 6 bin euro ceza alınacak” dediler. Bir de sıkıntı yazıları bize göndermiyorlar çünkü bizi muhatap almıyorlar. Müşteriye yolluyorlar. CE yasasına göre öyle bir hakları var. Aynı şekilde müşteriyi de sorumlu tutabilirler. Bugüne kadar herşeyimizi düzgün yaptığımız için sonunda bir şey elde edemediler ama biz ciddi anlamda para kaybediyoruz bu işten. Kırmızı kağıttan sonra biz hemen gerkli testleri tekrar yaptırdık. 2 bin euro verdik. Bu işlemler yapılırken biz hem ciddi anlamda para kaybediyoruz hem de müşteri bu kadar sıkıntıyı çektikten sonra bir daha bizden mal alacağında düşünüyor. Bir başka sıkıntı da hep işte hükümet yetkilileri veya siyasilerimiz ihracatı arttıralım diyorlar, teşvik verelim. Bazı sektörlere gidip adamın cebine para koyuyorlar. İhracatın her aşamasında da sübvansiye ediyorlar. Ben yapmasınlar demiyorum ama herkese yapsınlar. Bazı sektörler var işte mermer gibi, ahşap gibi Güney Kıbrıs’a çok ciddi ihracatlar yapabilir. Güney Kıbrıs da bir ihracat kapısıdır çünkü ayrı bir ekonomidir, yani sonuçta Kuzey Kıbrıs’a para girdisi oluşturur. Ticaret Dairesi’nden, Ticaret Odası’ndan, gümrüklerden Güney’e ne kadar mal geçtiğini görüyorlar ama bir Allahın kulu da demiyor siz bunu hiçbir teşvik olmadan yapıyorsunuz, destekleyelim. Doğrudan para teşviği anlamında söylemiyorum ama bazı kolaylaştırıcı şeyler yapılabilir. Örneğin peşin KDV uygulaması var şu anda gümrüklerimizde. Ham maddeye dahi %5 KDV ödüyoruz satmadan önce, Güney Kıbrıs’a %0 ile satıyoruz. Ben bunu Maliye Bakanımıza da söyledim. Dedim ki ben ciromun %25’ini Rum tarafına yapıyorum, peşin KDV’sini ödüyorum; sene sonu mahsuplaşırız diyor. Öyle değil ama. O paranın da bir finansman maliyeti var. En azından Rum kesimine gidecek olan malzemelerin ham maddesi konusunda bir formül bulunabilir. Bizim ve bizim gibi bazı sektörlerin önü açılabilir. Hatta belki o taraftaki tanıtımla ilgili bir kaynak da yaratılabilir ve çok ciddi bir ihracat olabilir diye düşünüyorum.
Bir cümleyle
Ekonomi: İnsan
Para: Araç
Döviz: Kıbrıs’ta sıkıntı
Yatırım: Risk
Hükümet: Hükmeden
Özelleştirme: Bir yöntem
Ticaret Odası: Tek tanınan Odamız
Sanayi Odası: Gelişmesi gereken Odamız
Medya: Daha objektif olmalı