GÜZEL SANATLARLAR’DAN YÜZDE YÜZ REKLAMSIZ ÜNİVERSİTE’YE
Konu Güzel Sanatlardan açılmışken, bugünkü Duyuşlar’ı AGSL’ye ayırmak iyi olur. Toplumumuz geneli tarafından pek de bilinmeyen yönleriyle Lefkoşa Güzel Sanatlar Lisesi Kuzey Kıbrıs’ın sanat merkezidir. Ne yazık ki bu bilinmey
Konu Güzel Sanatlardan açılmışken, bugünkü Duyuşlar’ı AGSL’ye ayırmak iyi olur. Toplumumuz geneli tarafından pek de bilinmeyen yönleriyle Lefkoşa Güzel Sanatlar Lisesi Kuzey Kıbrıs’ın sanat merkezidir. Ne yazık ki bu bilinmeyen yönler, bir sanat okulunu esas bilmesi gerekenler tarafından da anlaşılamıyor. Gerek resim, gerekse müzik bölümleriyle kimi çevreler tarafından sürekli eleştirilen AGSL. Ama nedense Kıbrıs’ın Kuzeyi’ndeki sanat dünyası’nın olmazları yine bu okulun hocaları ya da öğrencileri oluyor. Halk Dansları alanında müzik yapanlardan tutun da, müziğin piyasası denen sanat dünyasına kadar. Kimi zaman düğünlerde, orkestralarda görebilirsiniz, kimi zaman da gece eğlence hayatında. Şu anda Kuzey Kıbrıs ‘ın akademik eğitim almış tüm müzikçilerine iş imkanı sağlayan, Lefkoşa Belediyesi Orkestrası’na da baktığımızda, orkestranın çoğunluğunu Lefkoşa Güzel Sanatlar Lisesi çıkışlı müzisyenlerin oluşturduğunu da görebiliriz ve bu bir gerçek. Resim bölümü öğrencilerinin de açtıkları sergilerden çizimdeki ayrıcalıklı hünerleri hemen kendini belli ediyor. Müziği ya da resim’i sanatsal boyutuyla algılayamayanların eleştirilerine sürekli maruz kalan bu güzide okulun üniversite macerasını merak edenlere kısaca bilgiler vereyim. Vereyim ki, asıl amaçları pastadan pay koparmak olan müzik dersanelerini akademik sanat eğitimi veren kurumlar zannedenlere bir ışık tutar. Sadece ortaokul sınıflarının olduğu dönemlerde -doksanlı yıllar- Ankara Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı birincisi bir Kıbrıslı Türk olmuştu. Şu anda Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatçısı olan Nihat Ağdaç Lefkoşa Güzel Sanatlar Lisesi geleneğinden geliyordu. Nihat bir konservatuarın şeref listesine geçti, bir Kıbrıslı Türk olarak. Ordan mezun birçok kişi ise, ya Kıbrıs’a dönmedi ya da dönüp bir meslek sahibi oldular hem de dallarında en iyileri olarak. Bu insanların tümü güzel sanatlar geleneğinden gelmekteydiler. AGSL mezunlarının üniversite maceraları ise günümüze kadar başarılarla devam ediyor. Peki sonuçta ne oluyorlar? tartışmalarına girmek Kuzey Kıbrıs’ın akademik sanat yapısındaki kalın duvarlara çarpmakla eşdeğer ve müziği sanatsal boyutuyla topluma taşıyamamamızın gerçekliğiyle karşımıza çıkıyor acı bir gerçekle.
BİR GERÇEK DE AGSL ÖĞRENCİLERİNİN AVRUPA OKULLARINA OLAN İLGİSİ VE BU OKULLARA KABULLERİ.
Okulun nüfusunun az olması isim isim bunu irdelememizi kolaylaştırmakta. Biraz örnekleyelim; Süleyman Gingi, Londra Metropolitan Üniversitesi’nde resim eğitimini sürdürüyor. Monica Eringin Güney Kıbrıs’taki University of Cyprus’ta grafik eğitimi aldıktan sonra İngiltere’de yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Hasan Aksaygın Almanya Berlin üniversitesinde yüksek lisans yapıyor. Zühre Özer Üniversity of Wolverhampton, Duygu Gözde İtalya’da fotografçılık eğitimi, ardından da londra Metropolitan üniversitesinde eğitimine devam ediyor. Ezgi Bertiz Azerbaycan bakü devlet Konservatuarında, Hasan Rahvancıoğlu Rusya’da yüksek lisans eğitimine, Melis Luman, Sevim Kutbay, Cemal Cebeci İngiltere Canterbury’de müzik eğitimlerini sürdürüyorlar. Ayla Deniz Eminağa Üniversity of Wolverhampton’da vokal, Ceyhun Tanpınar ve Cemal Tanpınar ise University of Cyprus’da müzik eğitimlerine devam ediyorlar. Efsane Mene İngiltere Middlesex’de Müzik Performans, Duygu Alime Hafız Bakü Devlet Konservatuarının ardından İngitlere’de yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Murat Özpaşa, Cemre Seziner, Kamil Arıtman ve Firuze Demirağ ise, Azerbaycan’daki eğitimlerini tamamlayıp Kıbrıs’a dönüş yaptılar. İpek İkinci, Meryem Dora, Kasım Eryurt, Beste Tansu, Beste Üzümcüoğlu, DAÜ Müzik Bölümün’de eğitimlerini sürdürüyorlar. Bahire Deniz, Saadet Çaluda, 9 Eylül Üniversitesi, Özmert Ersin, İstanbul teknik Üniversitesi, Arif Cebeci Ege Üniversitesi, Cansu Hoca, Antalya Üniversitesi, Selçuk Menecioğlu Pamukkale Üniversitesi, Deren Kalfaoğlu YDÜ’si, Hasan Zeybek Akdeniz Üniversitesi Yüksek Lisans, Nilüfer İnandım Akdeniz Üniversitesi Yüksek Lisans, Fırat Özerin marmara Üniversitesi, Derya Ulubatlı Mimar Sinan Üniversitesi, Tahir Aktaş Mimar Sinan Üniversitesi, Raziyer Alp Gazi Üniversitesi ve inanın böyle üniversitelere gitmiş eğitimini tamamlamış ve şimdilerde Kuzey Kıbrıs’ta öğretmenlik görevlerine başlamış onlarca insan, özellikle Ankara Hacettepe Devlet Konservatuarını başarıyla tamamlamış ve KKTC’ye dönüş yapmış onlarca insan. Bu bahsettiğim insanların tümü de Lefkoşa Güzel Sanatlar Lisesi geleneğinden çıkma insanlar. 1991 yılından günümüze kadar başarılarla dolu ama “reklamsız” bir serüvenin kısa özeti bu işte. Tüm bu başarıların mimarları olan okul öğretmenleri, bu reklamsız sanat macerasının esas mimarları değillermidir ki?
Eğer güzel sanatları sanatsal boyutuyla algılayamassa toplum ve asıl algılaması gerekenler, bu serüveni de algılayamaz çoğu kez. Zaten sanattaki en büyük eksikliğimiz de bu değilmidir? Asıl olan düşünmemiz ve kafa yormamız gereken, bu kadar iyi üniversitelere yerleşmiş ve bu üniversitelerden mezun onlarca insana nasıl bir gelecek hazırlayabileceğimiz ya da bu geleceği hazırlayabiliyormuyuz sorusu değil midir? Güzel Sanatların hikayesi, tam bir okunmayan okunamayan yalnızlığın hikayesidir. Kalın sağlıcakla.
“Yanıma ilk gelince çok korktum, annem söylerdi bana korkma oğlum diye. Gittikçe bir şeyler öğrendim. Keyifle toplayıp çıkardım. Harfler yazdık, daha sonra kelimeler. Cümleler kurmaya başladım. Öğretmenim bir ana bir baba, çoğu zaman kardeş gibi oldun bana. Derdime derman bulmaya çalıştın, bilgime bilgi kattın. Bugün senin günün, bir şarkı yazdım sana. Bana öğrettiklerin aklımda. Bir teşekkür gibi kabul edip dinlersin keyifle. Öğretmenler gününüz kutlu olsun dileğiyle.”
Sinan Güzen, Lefkoşa Güzel Sanatlar Lisesi on birinci sınıf öğrencisi. Öğretmenleriyle ilgili duygularını müzik okulunda okumanın da avantajını kullanarak beste haline getirmiş. 24 Kasım Öğretmenler Günü sabahı tüm öğretmenlerine sürpriz yaparak kendi bestesini okudu Sinan. Müzik eğitimi alan bir öğrenciden de beklenen buydu elbette. O günün sabahı öğrenci arkadaşlarının ve öğretmenlerinin karşısına çıkan Sinan, aynı besteyi Atatürk Kültür Merkezi’ndeki resmi törende de salondakilerle paylaştı. Duygulu anlar yaşandı, gözyaşları döküldü. Kimileri artık hayatta olmayan öğretmenlerini düşündü, kimileri okuldan ayrılan öğretmenlerini. Ortak duygu sevgiydi, özlemdi, öğretmendi. Şimdi emekliliğini yaşayan Babam da öğretmendi. Bir öğretmen çocuğu olmanın gerektirdiği sorumlulukta büyüdük bizler. Benim gibi büyüyenler beni daha iyi anlayacaktır. Sonuçta ben de öğretmen oldum ve gelenek böyle devam ediyor. Öğrencilerden de böylesi güzel duygularını yansıtan besteler dinlemek tabii ki duygulandırıyor. Teşekkürler Sinan.