1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Ha tarla ha siyasi parti, ne fark eder?
Aslı Murat

Aslı Murat

Ha tarla ha siyasi parti, ne fark eder?

A+A-

 

Uçsuz bucaksız bir tarlanın girişindeyim. Başı sonu belli değil. Tek bildiğim, ben gelmeden önce biri tarafından sürülüp, ekim yapmaya hazır hâle getirildiği. Şaşırdım doğrusu. Uzun yıllardır bu işlerle uğraşmama rağmen, kimsenin gönüllü şekilde yardımcı olabileceğini görmemiştim. Hem de herhangi bir kazanç elde etmeden bunu yapmak, takdir edilesi bir davranış. Genellikle toprak üzerinde her ne varsa yakılır, sonradan gelecek olana yararlı hiçbir şey bırakılmazdı. İlk defa gizli bir kahramanla karşı karşıya olduğumu anladım. Demek ki dayanışma ruhu her şeye rağmen varlığını koruyor.

Anlattıklarım size yabancı ve tuhaf gelmiş olabilir. En iyisi ne demek istediğimi daha net bir şekilde ortaya koyayım. Bizim buralarda, insanların bir kısmı tarım yaparak yaşamlarını sürdürürler. Ama kullandıkları arazi, salt para kazandıkları bir ekmek kapısı değildir. Onlar aracılığıyla topluluk içinde güç ve söz sahibi olurlar. Bahsedilen gücü belirleyecek olan; vatandaşlara ve vatandaş yapılacaklara tüm tarlaların ortak kullanım alanında haksız şekilde yer alma hakkı tanımak, üretim yapmadan kazanç elde edilmesini sağlamak ve bu çarpık sistemi yokoluş pahasına savunmaktır. Tabi ki başka bir üretimin mümkün olduğunu savunan kesimler de vardır.  Bunlara göre; ekinlerin hangi yöntemlerle yetiştirildiği, verim alma kapasiteleri, ortaya çıkan ürünün kalitesi ve insanlığa olan katkısının ne olduğu önemlidir. Fakat zamanla birtakım değerler erozyona uğradı ve iktidar hırsının yarattığı çürüme etrafımızı sardı. Emeğe ve insani ilerlemeye dayalı olan yaklaşım, yerini vasat bir büyüme hevesine bıraktı. Tabi ki üretim yapılacak alanın büyümesi önemli ve gerekliydi. Sonuçta daha fazla güç elde etmek için buna ihtiyaç vardı. Ama nitelik ile nicelik arasında kurulması gereken dengeli ilişki gözetilmediği için, kaybetmek de kaçınılmazdı. Neticede konu, varlık ve yokluk çatışmasına dönüştü.

Sanırım en önemli hata, parsel parsel ayrılan bölümlerin birbiri ile benzer olduğu saptaması ile başladı. Oysa ki her bir toprak parçasının kendine has özellikleri ve yetiştirebileceği ürünleri vardır. Sağlıklı bir üretimi elde etmek için uygun koşulların hazırlanması gerekir. Bunlar içinde en önemli olan, ekinin kökleri ile tutunup can bulacağı topraktır. Yaptığım ufak çaplı bir araştırma sonucunda, toprağın sertlik ve pH derecesi, tuzluluk ve kireçlilik miktarı, nem ve mineral oranı, geçirgenliği, su tutma ve kumluluk oranı gibi ayırt edici özelliklerin dikkate alınması gerektiğini öğrendim. Kısacası sırf çeşitlilik yaratmak için, hem ondan hem bundan olsun diyerek üretim yapmanız imkânsızdır. Belki birbirinden farklı bitki veya ağaç yetiştirmeniz mümkündür ama hepsinin toprak ile uyumlu olmaları gerekir. Aksi takdirde bir fiyasko ile karşı karşıya kalırsınız. Mesela fazla kumlu ve kayalık alanlarda patates yetiştirebilir misiniz? Hayır. O zaman hareket planı oluştururken, toprak belirleyici bir faktördür. Onunla taban tabana zıt girişimler yaparsanız, görünürde ekim yapmanın ötesine geçemezsiniz.

Zaman değişti, teknoloji ilerledi deseniz de, hâlâ varlığını koruyan bir gerçeklik var. Bunu kendi kafanıza göre yorumlayamazsınız. Özellikle nasıl elde edildiği meçhul statülerin sahibi kimi akıl hocaları; toprağın öneminin kalmadığını, başarıya herkesin birbiri ile kucaklaşması sonucu varılabileceğini söylüyorlar. Tabi ki memleket sakinleri arasında yaşanacak kargaşa veya çatışma istediğimiz bir durum değildir. Lâkin üretimin sevgi ve saygı ile alakası yoktur. Ayrıca bu yönde bir zihin karışıklığı yaratmak, tek bir şeye hizmet eder. Üretim yatağını yok saymak ve sağdan soldan, ne idüğü belirsiz araçlarla toprağı bulanıklaştırmak, hasat vakti elimizin boş kalmasına neden olur. Hatta zamanla yaptığımız yanlış müdahaleler sonucunda toprağın yapısını bozarız ve niye üretim olmuyor acaba diye de hayıflanmaya başlarız.

Artık kitap sayfaları arasında ve birçoğumuzun yüreklerinde kalmış toprağın yapısını, kötü huylu bileşenlerden temizlemek ve yeniden organik tarıma imkân tanıyacak koşulları yaratmak için çabalamalıyız. Yanlış anlaşılmasın. Bahsettiğim, toprağın bir kısmını elden çıkarmak ve onu küçültmek değildir. Tabi ki ilerlenecek yolda bu da yaşanabilir. Ama esas başarı, toprağa uygun koşulları bir araya getirmek ve belki de bu şekilde çok daha işlevsel bir üretim gerçekleştirmektir. Toprağınızı, ihtiyaç duyduğu şekilde beslediğiniz, yararlı ek besinler sağladığınız sürece, zararlı katkı maddelerine yer kalmayacaktır. İşte o zaman “temiz” bir hasat sağlanabilir.

İçi boş ve yorgun bir tarlaya bakarken aklımdan geçenleri sizinle paylaştım.  Bundan on yıl önce olsaydı, daha umutlu bir tablo çizebilirdim. Ama vakit geçtikçe, kötülük ortalığı iyice sarıyor. Ne zaman, nereden çıkacakları belli değil. Bazen aynı bazen farklı tarlalardan başlarını kaldırıp zehir saçabiliyorlar. Ya bunlara boyun eğeceğiz ve hâli hazırda dokusu bozulan toprakların aynılaşıp, deniz aşırı bir karaya bağımlılığı pekiştiren tutumlarına alkış tutacağız ya da içinde bulunduğumuz toprağı, hakiki görevine hazır duruma getireceğiz. Seçim bizim.

Bu yazı toplam 2003 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar