HAFIZA TUTULMASI
Geçen Cuma akşamı, Işık Kitabevi Kitap Fuarı’ndaki Panel başlığıydı “Hafız Tutulması…
“Toplumsal Mücadelenin Kaybolan Durakları” alt başlığıyla gerçekleştirdiğimiz panelde, Yaşar Ersoy, Kani Kanol ve Hürrem Tulga konuşmacılar ben de moderatördüm.
Kültür / sanat alanında geçmişe yaptığımız o yolculukta; toplumun hangi duraklara takılarak bugünlere geldiğini, arşivsel belgelerle yeniden hatırlatmaya çalıştık izleyenlere…
Bu hafta köşemi, o panelin açılışında yaptığım konuşmaya ayırıyorum…
Hafıza Bulantısı
Bu akşam yalnızca birkaç köşesinden tutmaya çalışacağımız “Hafız Tutulması”nın, “toplumsal irade sıkıntısını” aşamayan toplumumuzun geleceğini biçimlendirmede izlenebilecek yollar adına (cılız da olsa) aydınlatıcı mumlar yayakbileceğimizi umut etmekteyim…
Bellek özürlülüğümüz yüzünden “Hafıza Bulanıklığı” yaşadığımız için olsa gerek; bu zaafımızı örtülemek için büyük çaba gösteririz…
Bu “emeksiz çabanın” en belirgin yansıması olan “İLK Takıntısı”ndan kısaca söz etmek istiyorum bu akşam.
Geçmişi göz ardı ederek, kendini gösteren “İlk Takıntısı” reklam / pazarlama içgüdülerinin dışa vurumudur adeta. “Bakınız, BEN ne önemli bir insanım; bu işi ilk kez ben yaptım; kimsenin akıl edemediğini / beceremediğini BEN becerdim!” böbürlenmesi; “Şok, şok, şok” çığırtkanı medyamız için de “bulunmaz bir malzeme” olduğundan hızla yayılır ve “realit(y)e dönüşür…
Birileri çıkıp da “dur kardeşim, senden önce başkaları da yapmıştı, bu işi”deme cürrüetini gösterirse vay haline… “Kıskanç, oyunbozan, hatta ve hatta hain” ilan edilir; anında…
“İlk Takıntısının” ikinci versiyonu ise; “zoraki ilkler” yaratarak, gerçek değerleri “değersizleştirmeyi” hedefler…
Her alanda görebileceğimiz bu “takıntılar” bireysel ego’nun fışkırmasıyla olabileceği gibi; “resmi tarih memuru” tozlanmış beyinlerin “geçmiş takıntılı” parmaklarından kanayarak da olabilir…
***
Dünya görüşü olmadan; moda ideoloji sözcülüğüne soyunanların “ah ah, bizim zamanımızda!..” nostaljisine yaslanarak, bugünü kötülemesi ile “dönekliğini” örtülemek için “geçmişte kandırıldık ama sonunda doğru yolu bulduk” savunmaları da benzer takıntılardan biridir..
Felsefik bir kavram olan “Dünya Görüşü’nü (evrenin ve yaşamın anlamını, amacını, değerini, insan varlığını ve davranışlarını bütünüyle kavramaya çalışan düşünce, evreni toplu kavrayış ve değerlendiriş)” olgunlaştırma çabası yerine; kulaktan dolma bilgi kırıntılarıyla “ideoloji sahibi” olduğu iddiasındakilerin; hafif bir yaprak gibi RÜZGARda savruluşları bize özgü bir durum değildir kuşkusuz…
“Hafıza tutulması”ndan çok; rüzgar savrulmasına kapılan bu cenah; bugün nasıl, “moda eğilimlerin (liberalizm, globalizm, postmodernizm vb.) başı püsküllü kamışlarıysa; geçmişte de başka sulakların kamışlığını yapmışlardı…
Rüzgar estikçe tatlı talı eğilip bükülürler; kimseye zararları olmaz!.. Ama rüzgar durursa; sakın yanlarından geçmeyin; SAP gibi dikilirler yolunuza…