1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Hakikatin Yalanla Örtülmesini Onaylayan, Sağ Popülist Lider Olmaya Özenen Bir Cumhurbaşkanı
Aslı Murat

Aslı Murat

Hakikatin Yalanla Örtülmesini Onaylayan, Sağ Popülist Lider Olmaya Özenen Bir Cumhurbaşkanı

A+A-

Üniversiteden sonra yüksek lisans yapmaya karar verdiğimde, hazırlayacağım tezin salt yasa maddeleri üzerinden şekillenen bir perspektife hapsolmasını istemedim. Bu sebeple insan hakları konusunda araştırma yapmaya başladım. Böylece hukuku üreten siyasi düşüncelerin ve sosyolojik yaklaşımların da farkına varabilecektim. Öyle de oldu. Edindiğim en temel bilgi; bugüne kadar kazandığımız hak ve özgürlüklerin, döneme egemen olan yöneticilere rağmen örgütlenen toplumsal hareketler sonucunda elde edildiğiydi.

Geçmişten bugüne kadar iktidarı elinde bulunduranlar, sahip oldukları imtiyazları sonsuza dek koruyamadılar. Bahsedilen kesimler, yaşanan zaman ve coğrafyaya göre farklılık gösterse de, temel olarak; aristokratlar, burjuvalar – küçük burjuvalar, beyazlar, erkekliği kutsayanlar, etnik – din – ırk üstünlüğünü kuranlar ve doğa karşısında insan oldu. Hemen hepsi sömürüye dayalı bir sistem inşa ettiler. Hiçbirinin kitabında, kendi dışındakilere  eşitlik, adalet ve özgürlük sağlamak yoktur. Bu yüzden, “öteki” diye tanımladıkları gruplar, bir şekilde mahrum bırakıldıkları hakları ayaklanarak elde ederler.

Tabi ki bu karşı çıkış, her dönemde hedeflenen gücü elde edemeyebilir. Çünkü yöneticiler tarafından söylenen yalanlar ve yapılan manipülasyonlar, direncin kırılmasına neden olur. Bunun da tek aracı, siyasi demeçler değildir. Etkinin daha fazla yayılmasına yardımcı olacak diğer farktörlerden bazıları: Ders kitapları, dizi – filmler, iktidarı besleyici medya kuruluşlarının ürettiği programlardır. Kısacası propaganda sadece Meclis kürsüsünden, bakanlıklardan veya saraydan yapılmaz. İşbirlikçiler birçok koldan hayatlarımızı işgal ederler.

***

Tam da bu tespit üzerinden yola çıkıp, toplumların zihinlerini hedef alan “milli tarih eğitiminin” neyi amaçladığının cevabını aramaya başladım. Yaşadığımız coğrafyada buna dair çok fazla malzeme vardı. Vehbi Zeki Serter’in kaleme aldığı kitaplar bile bu algının yıllarca hangi yönde örüldüğünü kanıtladı. Hatta emekli orgeneral Yirmibeşoğlu’nun “Kıbrıs’ta cami bile bombaladık” itirafı, bizlere öğretilen yalanların boyutunu açıklamak için iyi bir örnekti. Hâlbuki bize okutulan tarih kitaplarında, camileri bombalayanlar “kurtarıcılarımız” değil, gavur diye tabir edilen Rumlardı. Genel itibariyle yalan, kışkırtma, kan ve ölüme dayalı anlatım 2004 yılında yerini; sosyal – kültürel hayata odaklanan, savaşlarda yaşanan acıdan adadaki herkesin payını aldığını anlatan ve barış kültürünün yaygınlaştırılması gerektiğini öğütleyen bir yaklaşımına bıraktı.

Uluslararası insan hakları metinlerinde belirtilen eğitim hakkına göre öğrenimin; milliyetçilik ve ırkçılığı kışkırtmayan, objektif kriterlere dayanan ve demokrasi – insan haklarını önemseyen yerden şekillendirilmesi gerektiği ortaya çıktı. 2004 yılında yayınlanan kitapların hazırlanma sürecinden önceye bakıldığında; Kıbrıs Türk toplumuna yıllardır söylenen yalanların deşifre edildiği ve insanların yollara döküldüğü Annan Planı referandumu öncesine denk geldiği anlaşılır. Hepimiz biliyoruz ki, yıllardır üzerimize serilen tozlu perde aralanmıştı. Her ne kadar sonrasında istenmeyen bir sonuç çıksa da, Kıbrıslı Türkler gerçeğe sarıldığı için zihinsel dönüşüm için güçlenmişti. Malesef bu kazanım, 2009 yılında yeniden iktidara gelen UBP hükümeti tarafından değiştirilen kitaplarla gerisin geriye gitti.

Aradan 17 yıl geçti ve benzer yalanlar yeniden pişirilip önümüze sunuluyor. Bırakın hükümet edenlere, parti yöneticilerine ve cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale etmeyi, geçmişimizi fantezilerle süslü bir dizi vasıtasıyla bize öğretmeye kalkıyorlar. Öğrencilerden sonra sıra,  “cahil – tarih bilmez – şuursuz” Kıbrıslı Türklere geldi.

***

Böylesi karanlık bir dönemde, elime İletişim Yayınlarının “Faşizm İncelemeleri” serisinden, Federico Finchelstein’ın kaleme aldığı “Faşist Yalanların Kısa Tarihi” isimli kitap geçti. Yazar ilk cümlesinde “Irkçı yalanlar aşırı siyasi şiddete yol açar” dedi ve bugün yalanların yeniden iktidara geldiği tespitinde bulundu. Geçmişi kasıp kavuran faşizme dayalı yönetimlere atıf yaparak, dayandıkları siyasi gücü; “hakikati bulandırmaya, mit, öfke ve paranoyanın açıkça onaylanmasına ve yalanın teşvik edilmesine” bağladı.

Bugün dünyada etkin hâle gelen sağ popülist liderler, mirasçısı oldukları faşist siyasetin nispeten kabul edilebilir, demokrasiye uyarlanmış bir şeklini ifa ediyorlar. Yaşadığımız coğrafya açısından zihnimin iyice aydınlanmasına neden olan cümle de şuydu: “Bu şiddet iklimi, ırkçı yalanların her seferinde hakikatmiş gibi paketlenip halkın önüne sürülmesinden besleniyor”. Son zamanlarda gündemimize düşen dizi krizi ve cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Kıbrıs sorununa dair herkesi bilgisiz görüp, sadece kendinin konu hakkında ehil olduğu algısını yaymaya çalışması, illüzyondan başka bir anlam ifade etmez. Çünkü icazet almadan konuşamadığının farkındayız. Adeta sunulan senaryoyu harfiyen yerine getirmekte, öğretmeni tarafından sevilen ve kafası okşanan bir ilkokul talebesi gibi davranmaktadır.

Sayın Tatar’ı dünyanın pek çok ülkesinde “şiddet iklimi” yaşanmasına neden olan ve “yabancı düşmanlığını” körükleyip toplumsal gruplar arasındaki eşitsizliği iyice derinleştiren popülist sağ liderler mertebesinde görmüyorum. Çünkü kuzey aşırı diyarların ajandalarını, noktası virgülüne uygulamaktan öteye geçemiyor. Böyle olsa bile; hakikati bu denli yok saymasına, tarihimizin yap boz gibi yeniden şekillendirilip kafamıza kakılmasını onaylamasına ve geleceğimizin başkalarının siyasi çıkarı için masalara meze edilmesine karşı çıkmamız gerekiyor.

***

 İşte bu noktada toplumsal hareketlerin önemi ortaya çıkıyor. Aman onu kırmayım, bunu gücendirmeyimle yalpaklayarak yürüyen ve naif kürsü konuşmalarının gölgesinde kalarak Meclis koridorlarında salınan bir tavırla değil. Geçmişte ve hâlâ okullarda sunulan eğitimle, her türlü iletişim aracıyla ve parmak arkasına saklanmadan söylenen yalanlarla mücadele etmek için, tüm adaya sahip çıkan güçlü bir muhafete ihtiyacımız var. Ülkede aslında hiçbir zaman var ol(a)mayan eşitliği kurabilmek, hak ve özgürlükleri tesis edebilmek ve tarihin Kıbrıs’ın tamamında kötüye kullanımı ile yüzleşebilmek için başka çaremiz kalmadı.  

kktc-de-cumhurbaskani-secilen-ersin-tatar-kimdir-4750060-3.jpeg

Bu yazı toplam 2140 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar