“Hakkı Abdurazak’ın olağanüstü öyküsü...” (1)
Avustralya’dan değerli arkadaşımız, akademisyen, araştırmacı yazar ve grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle’in kaleme aldığı Hakkı Abdurazak’ın öyküsünü okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik.
Konstantinos Emmanuelle, şöyle yazıyor:
*** Hakkı Abdurazak, 24 Mart 1925 tarihinde, Lefkoşa’nın Yenicami Mahallesi’nde dünyaya gelmişti... Fatma Süleyman ile Abdu Razak Helezade’nin dört çocuğundan üçüncüsüydü. Abisi Derviş 1918 senesinde, ablası Hatice 1921 senesinde dünyaya gelmişti – Hakkı’dan sonra 1928’de de küçük kardeşçikleri Muzaffer dünyaya gelecekti.
*** Hakkı’nın babası Abdu Razak, Lefkoşa Belediyesi’nde başkentin sokaklarını süpürme ve temizleme görevlisi olarak çalışmaktaydı. O günlerde belediye konseyi, Britanyalı yetkililer tarafından idare edilmekteydi ve hem Kıbrıslırum, hem de Kıbrıslıtürkler’i istihdam etmekteydiler. Ne yazık ki Abdu Razak efendi, saldırgan bir göz kanserine yakalanmış ve bu da beynine kadar yayılmıştı. 1933 senesinde henüz 33 yaşındayken vefat edecek ve eşi Fatma, henüz 25 yaşında dört çocuğu yetiştirmek üzere dul kalacaktı. Babası vefat ettiği zaman Hakkı henüz sekiz yaşındaydı...
*** Abdu Razak efendinin vefat etmesi ardından Lefkoşa belediyesi, Fatma hanım ve dört çocuğuna, Lefkoşa varoşlarında bir ev verecekti. Pek çok evlenme teklifine karşın Fatma Hanım bunları kabul etmeyecek ve uzun saatler boyunca çamaşırcılık ve evlerde hizmetçilik yaparak evlatlarının en temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacaktı. En büyük oğlu Derviş, kent merkezindeki Magic Palace sinemasında iş bulacak ve bu da aileye biraz katkı olacaktı.
*** Hakkı ilkokula ancak üç sene gidebilecek, sonra da İsmail Hakkı Salih adlı bir berberin yanında çalışmaya gönderilecekti. İsmail Bey’in dükkanı, kentin tam kalbinde, Ayasofya’nın tam karşısındaydı. Hakkı, iki sene boyunca haftanın altı günü ücretsiz olarak çalışacak ve berber olmayı öğrenecekti. Başlangıçta yalnızca oturup ustasını izlemesi ya da aynaları temizlemesi ya da yerdeki saçları süpürmesi istenecekti ondan. Zaman içerisinde İsmail Bey, bu genç çırağına saç kesmeyi öğretecekti – İsmail Bey çırağının tüm giysilerini ve her gün yediği yemekleri de karşılacaktı.
*** Hakkı Bey, İsmail Efendi’nin son derece yetenekli ve popüler bir berber olduğunu hatırlıyor, hem Hristiyan, hem Müslüman, hem zengin, hem fakir müşterileri varmış... “O günlerde herşey barışçıldı” diyor. “Kimse size Rum musun, Türk müsün diye sormazdı, hiçbir şekilde sorgulamazdı. İnsanlar karışıktı. Hiçbir sorun yoktu...”
*** 1936 yılında saç kestirmek birbuçuk kuruştu. Hakkı Bey ustasının fakir kişilerin saçını kesip ya da onları traş edip para almadığını hatırlıyor. Bazan sözkonusu fakir insanlar da berberin bu iyiliğine karşılık bir küçük sepet meyva veya sebze ya da evde pişirdikleri bir somun ekmek getiriyorlarmış ona...
*** Hakkı, çoğu zaman İsmail Bey’in evinde öğle yemeğine davet ediliyormuş... O günlerde ustasının küçük kızı Sevil’in günün birinde eşi olacağının farkında değilmiş... 1936 yılında Sevil henüz iki yaşındaymış ve 11 yaşındaki Hakkı, 14 sene bekleyecekmiş – ta ki Sevil evlilik yaşına gelinceye kadar... Ancak buna daha sonra değineceğiz... Hakkı’nın annesi Fatma Hanım, iki oğlunun da iş bulmasından ötürü mutluymuş... Derviş’in Magic Palace sinemasında düzenli bir işi varmış, Hakki ise çok saygı gören yerli bir berberin yanında çırak imiş. En azından besleyenecek bir kişi azalmış çünkü Hakkı’nın bütün yiyeceklerini iyi yürekli ustası İsmail karşılamaktaymış...
*** Boş gününde Hakkı diğer çocuklarla birlikte “mappa” (futbol) ve lingiri oynuyormuş Ayluga kilisesinin avlusunda – bu da camideki mezarlığın yanındaymış. O günlerde Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslıermeni çocuklar hep birlikte oyun oynarlarmış, herhangi bir önyargı ya da kaygıları olmaksızın... Pek çok diğer oğlan çocuğu gibi Hakkı da yalınayak oynuyormuş. Bir gün topa vuracak yerde kazayla bir taşa vurmuş ve ayağı yaralanmış. Başparmağı kanarken hızlı düşünen Hakkı hemen caminin minaresinin arkasına giderek şortunu aşağıya indirmiş ve yarayı dezenfekte etmek için üstüne işemiş. Ve bu da işe yaramış...
*** 12 yaşlarına geldiğinde Hakkı aniden kendini iyi hissetmemeye başlamış, sık sık kan tükürüyormuş. Kaygılanan annesi nihayetinde onu Lefkoşa Genel Hastanesi’nde doktora götürmüş... Hakkı’yı derhal tedavi için hastaneye yatırmışlar. Büyük olasılık yetersiz beslenme nedeniyle Hakkı veremden muzdaripmiş. Ne yazık ki Hakkı’nın annesi çok fakirmiş ve iki haftadan sonra oğlunu hastanede tutacak durumu yokmuş. O günlerde hastanede yatan hastaların, hasta yatağında bir gün yatmak için günde iki kuruş ödemeleri gerekiyormuş.
*** Oğlunu eve götürmeye gittği zaman Doktor Kurea adlı bir Kıbrıslırum doktor araya girmiş ve onun adına hastane parasını ödemekte ısrarcı olmuş. Hakkı’nın tam olarak iyileşmeden hastaneden ayrılmasını istememiş. Böylece Hakki iki ay bonunca hastanede kalarak Dr. Kurea’nın ve çoğu Kıbrıslırum olan nörslerin şahane bakımıyla iyileşmiş. Ve hatta orada kaldığı süre içerisinde Rumca bile öğrenmeyi başarmış...
*** Hakkı iyileşince, Dr. Kurea onu alıp İsmail Bey’in berber dükkanına götürmüş ve avucuna da iki şilin sıkıştırmış. “Bu parayı al Hakkı” demiş... “Ve bunu sadece şişmanlamak için yiyecek için harca...” Tüberkülöz kuşkusu duyulan hastalıktan tamamen iyileşen Hakkı, İsmail Bey’in berber dükkanında yeniyetmelik çağında, yetişkin oluncaya kadar çalışmış.
*** 1945’te, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Hakkı kendine “Ensign” marka bir fotoğraf makinesi satın almış ve tüm Kıbrıs’ı arkadaşlarıyla dolaşarak belli başlı olayların, gezilmesi gereken yerlerin ve doğal çevrenin fotoğraflarını çekmeye başlamış. Fotoğrafçılığa gerçekten ilgi duyuyormuş ve 40’lı yılların sonlarında çok sayıda fotoğraf çekmiş, filmlerini de Foto Diana diye Lefkoşa’da bir fotoğraf stüdyosu bulunan popüler ve başarılı fotoğrafçı Mustafa Diana’ya yıkayıp tabetmesi için vermekteymiş.
*** 1947 senesinde Hakkı Bey 22 yaşına gelmişti ve kendi berber dükkanını açmaya karar vermişti – ustası İsmail Bey’in dükkanından bir sokak aşağıda açacaktı dükkanını. Abisi Derviş ayna, sandaliye gibi dükkanda gerekli olan eşyaları 25 liraya satın almak için ona yardım etti. Derviş Bey artık Magic Palace’tan ayrılmış, polis olmuştu.
*** Altı ay sonra Hakkı, bir berber ve genç bir çırak istihdam edecek düzeyde müşteri çekebilmişti: Kipro adlı Dikomo’dan genç bir Kıbrıslırum çırak istihdam edecekti... “O günlerde, tıpkı ustam gibi, benim de çok sayıda Rum müşterim vardı” diyor gururla Hakkı Bey... “Kipro da, düzenli müşterilerimden birinin oğluydu... Ben çok iyi Rumca konuştuğum için Rum müşterilerimle çok iyi iletişim kurabiliyordum ve çırağımın da Kıbrıslırum olması, benim için herhangi bir sorun yaratmıyordu...”
*** Hakkı Bey, eski ustası İsmail Bey’le dostluğunu devam ettirmiş ve zaman zaman işle ve hatta müşterilerle ilgili bilgileri paylaşıyorlarmış... Aslında her Pazar akşamı, Hakkı Bey, İsmail Bey’in evine yemeğe davet edilmekteymiş hala...
(TALES OF CYPRUS’tan Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Lapta'da subaşında arkadaşlarıyla kebap yerken Hakkı Bey...
Hakkı Bey, arkadaşlarıyla birlikte kiraladığı bir arabayla... Arabayı haftasonları denize gitmek için kiralıyorlardı. Sene 1947...
(Devam edecek)