1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. Hala Sultan ve Fethullah Gülen
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

Hala Sultan ve Fethullah Gülen

A+A-

Bu topraklarda bugüne gelinmesini sağlayan ana eksen; şimdi İslami yapısını beğenmediğiniz Kıbrıs Türk halkının, her tür olumsuz koşula karşın, Hala Sultan’ı gözetmesi, yaşatması ve korumasıdır.
------------



TOBB ile protokol imzaladı. Bunun hemen hemen hiç değinilmeyen yanlarından biri de, bu protokolün imza töreni ve yapılan konuşmalardır..
Kıbrıs’a dönük büyük iddialarla imzalanan bu protokol Ankara’da imzalandı. Kıbrıs’ı, İslami açıdan yeterli hale getirme amacı taşıyan bu protokolü, lütfedip de Kıbrıs’ta da imzalamadılar. Neden?
Bu törende ne idi söylenenler? Hala Sultan adına bir dini eğitim merkezi kurulacaktır. Bu törende konuşan Sayın Beşir Atalay ve Sayın Hısarcıklıoğlu yaptıkları konuşmalarda Hala Sultan’ın değerlerini yaşatacak nesiller yetiştirilmesini amaçladıklarını söylediler.
Yani, bugün yaşayan nesilleri, İslami açıdan yeterli bulmuyorlar. Bu yüzden gelecek kuşaklarda, Hala Sultan adına ,“ Mücahit” insanlar yetişmesini amaçladıklarını söylediler.
İşte burada önce durmak gerekir. Sayın Beşir Atalay ve Sayın Hısarcıklıoğlu eğer bu topraklarda, bugün, gelecek adına kendi dünya görüşlerine göre insan yetiştirmekten söz edebiliyorsa, demek ki bir temel vardı. Bunu durup düşünmeleri gerekir.
Bu topraklarda bugüne gelinmesini sağlayan ana eksen; şimdi İslami yapısını beğenmediğiniz Kıbrıs Türk halkının, her tür olumsuz koşula karşın, Hala Sultan’ı gözetmesi, yaşatması ve korumasıdır.

Yani, sizin beğenmediğiniz bu insanlar ve onların nesilleri, bu topraklarda var olmayı becermemiş olsaydı, bu gün, Osmanlı coğrafyasının dışında kalan pek çok toprakta var olan Osmanlı eserleri gibi insansız bir eser olarak kalırdı Hala Sultan Tekkesi.

Onun için bu konuşmalar, hem bu ülkenin insanlarının tarihinin hiçleştirilmesidir. Hem de bugün ve yarın var olacak olan bu halka karşı büyük bir ayıptır.

“Hala Sultanın değerlerinin gelecek nesillere taşınması” iddiası ile yapılan konuşmalar özünde , kendi İslami anlayışlarını tek geçerli anlayış olarak görmenin yol açtığı bir mağrurluğu kendi içinde taşımaktadır. Yani buradaki yaşam biçimlerine müdahale etmek için atılmış bir adımdır.

Ayni günlerde TOBB Başkanı Sayın Hısarcıklıoğlu, Türkiye’nin başka illeri ile ilgili eğitim merkezleri kurmak maksadı ile de protokoller imzaladı. Peki bu protokollerle hangi tür eğitim merkezleri kurulmasının öncülüğünü yaptı TOBB. Meslek liselerinin. Teknik kapasitesi yüksek okullarla genç nesillerin ileri teknolojik eğitim alanında gelişmesi için..

Bunu imzalarken de Sayın Hısarcıklıoğlu; yaptığı konuşmalarda eğitilmiş ve teknik kapasitesi yüksek insan gücüne duyulan ihtiyaçtan söz etti. Attığı bu adım, Türkiye için doğru ve yerindedir. Kendisini ve ekibini Kutlarım.

Ama burası için imzalanan protokol töreninde ise  Sayın Hısarcıklıoğlu, Türkiye için teknik kapasitesi yüksek insan yetiştirmek için bu okulların öncülüğünü yaparken, “ Kıbrıs’ta ise ihtiyacın İslami değerleri var etmek olduğundan söz etti.”

Yani, Türkiye’de teknik eğitim kapasitesi yüksek okullar. Ama bizde ise, “Mücahit” yetiştirmek. İşte bu olmadı. Halbuki Kıbrıs’ın en büyük ihtiyacıdır teknik eğitim, mesleki eğitim. Meslek liselerinin güçlendirilmesi cazip hale getirilmesi, son derece önem taşımaktadır .

Türkiye ile imzalanan 2013- 2015 protokolünün eleştirilerime karşın, bir maddesi çok önemli idi. Yazdığım yazıda da hem Hükümet’e, hem T.C Büyükelçiliğine gecikmeden bu işe girişmeleri çağrısı yapmıştım.

Bu da projesi de, yeri de hazır olan ve K.T.M.M.O.B’nin açtığı yarışma ile projesi de var olan Meslek Liseleri Kompleksinin bitirilmesi idi. BRTK karşısındaki arazi bu işe ayrılmıştı.

Şimdi bu ne? Protokolde Meslek lisesi kompleksi için kaynak ayrılacağı ifade edilmesine rağmen, şimdi imzalanan başka protokolle eksiğin İslami eğitimde  olduğu tespiti yapılıyor.

Ne yani, burada söylenmek istenen şu mu?  Sizin Teknik eğitime ihtiyacınız yok. Eğer olursa da dıştan gelir ve yabancı işgücü olarak başlar, sonra da vatandaş olur. Bu mu denmektedir?

Peki, Hala Sultanı bugüne getiren, bu topraklarda yaşayan insanların varlığı ise,  bunun devamı burada yaşayan, üreten, kendi kendini demokratik olgunluk içinde yöneten, kendine güven duyan bir halkın varlığı değil mi? Yoksa buna artık ihtiyacınız mı yok?  Yani artık bu topraklarda yaşayan insanlar, üretim ve çağdaş demokratik anlamda gelişme içinde olmayacaklar mı?

İşte bu nedenle yazdım. Bu görüş, Sayın Fethullah Gülen’in geçtiğimiz makalelerimde ele aldığım konuşmasının, insani ve demokratik değerine de aykırıdır.

Çünkü, Sayın Gülen o konuşmasında, “ Biz herkesi kendimize benzetmeye çalıştık. Omuz vurduk geçtik” dedi. Dün o omuz vurup geçilenler de sonra,  günümüzde yaşanan terör olaylarının da nedeni oldu.

Şimdi Sayın Beşir Atalay’ın ve Sayın Hısarcıklıoğlunun yaptığı ne?.Bu omuz vurup geçme değil mi?

Bu topraklarda yaşayan insanlar, Hala Sultanı bugüne taşıdılar. İnançlarını ve kimliklerini her açıdan korudular ve geliştirdiler.. Ama kendilerine göre bir İslam inancı içinde oldular. Şeyh Nazımı da sevdiler ve saygı duydular. Şimdi herkesi  kendi İslami anlayışına benzetme çabasının ortaya çıkarttığı bu yaklaşım ne oluyor?.

Bunun, dün, askeri vesayet altında iken olanlardan farkı ne? Çünkü, onlarda dün bu topraklarda yaşayan insanların milliyetçiliğini ve Atatürkçülüklerini beğenmediler. Kendilerinin belirlediği bir Atatürkçülük ve milliyetçilik anlayışına ve düzenine bizi sokmaya çalışıyorlardı.

Bunun için kurslar, çeşit çeşit siyasi ve ideolojik yaklaşımlar, baskılar gündeme getirdiler.” Sosyal Mühendislik” işine soyundular

Şimdi ise bu topraklarda yaşayan insanların İslami inancını beğenmiyorlar. Bizi; şimdi, kendi  İslami inançları  açısından şekillendirme işine giriyorlar. Dünkünün yerini bu alıyor. Yani “ Sosyal Mühendislik” işinden kurtulmadık. Şimdi “mühendis” değişti . Dün militer “ Mücahit”, bugün dini “Mücahit” yetiştirecekler.

Dün, nasıl bir sonuç çıktı ise. Yani bu topraklarda yaşayan insanlarda, o yapay milliyetçiliğe dönük nasıl bir tepki oluşmuşsa; bugünde bu adıma karşı ayni temelde tepki oluşacak. Bu da toplumsal dokuya zarar verecektir. Toplumu bağlayan ve bizi bugüne getiren  insani, kültürel, dini, ulusal, toplumsal değerlere dönük inançsızlık gelişecektir. Hiçbir değer anlam taşımayacaktır.

Sayın Fethullah Gülen’in gerçekten geçmişe dönükte derinlemesine bir bakışı getiren sözleri gibi bizi; “bize” benzetmeye çalışırken ve bunu da omuz vurup yapmayı iş zan ederek yapmaya çalışanlar, temele verdikleri zararı görmüyorlar.. Askeri vesayetin yol açtığı kırılmaların yerine, bu kez de, İslami değerler ile benzetme yapmaya çalışmak kırılmaları getirecektir.

İşte bu yüzden bence AK Parti, Kıbrıs bağımlısı oluyor. Nasıl ki Kıbrıs gibi önemli bir sorunu, iç milliyetçi siyasetler adına, dün vesayet rejiminin unsurları iç siyaset için değerlendirmeyi öne almışlar. Bu yüzden,  çözümü değil de, çözümsüzlüğü seçerek kendilerine bağımlı olduğuna inandıkları ve kendilerini güçlü saydıkları; Kıbrıs’ın bağımlısı oldular. Bu nedenle de hem kendilerine, hem Türkiye’ye, hem de bize,  evrensel siyaset yanı sıra , insani ve demokratik değerler açısından güçsüzlüğü her açıdan yaşattılar. Türkiye’nin ayağına da Kıbrıs’ı bir pranga yaptılarsa. Şimdi de aynisi, farklı siyasi anlayışla yaşanmaya adaydır..

Kıbrıs’ta, çözüm siyasetini ele alan bir iktidar, şimdi gelip, kendi ideolojik ve politik yaklaşımının yönlendirmesinde, Kıbrıs’a bağımlı oluyor.

Ama unutulmasın ki Güç tapınılacak bir olgu değildir.

Kendini en güçlü saydığı anda, mağrurluk ve “ağabeylik”, başkalarına saygı ve onların değerlerini inkarı geliştirir. Bu gücün, itici kuvveti ile başkalarını, kendine benzetme anlayışı,  gelişir.  İşte o zaman bilinsin ki, o güç sahibi, artık dıştan veya içten başkalarının etkileyeceği koşullara ve onların yol açacağı gelişmelere bağımlı olur.

Ne acıdır. Kıbrıs sorununun temeli budur. Kürt sorununun da temeli de budur. Belli ki daha yaşananlardan hala dersler alınmadı. Çünkü, bu güce tapınma, sonuçta,  en büyük değer ve meziyet olan bilgeliği, alçak gönüllüğü de yok eder.

Bunu yok olması ile Gücü; baskı ve despotizm ile sürdürme gelişir. Bu ise kazanıldı sanılanın aslında  kaybının ilk adımıdır. Bu olanlarla maalesef; Türkiye bu topraklarda yaşan ve Türk dili konuşan insanların sevgisini kaybediyor. İşte bunu görmeleri lazımdır artık.

Bu yazı toplam 2848 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar