Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Halimiz!

A+A-

Donarak ölmek gibidir ruhun çürümesi, için için eksilirsin, yavaş yavaş uyuşursun
hiçbir şey hissetmemeye başlarsın..

M.Mungan


Halimiz!

 

Gecenin bir yarısı!
Karanlık...
“Dün”ümüz değil sadece, “yarın”ımız da.
Bu ülke “rastgele yaşayanların” vatanı!
Başıboş...
“Kuralı, yasayı, etiği ihlal edersem yanarım” demiyor kimse...
Tam tersi...
“Aptalım” diyor, etiğe, usule, yasalara, değerlere saygılı insanlar...

*  *  *

Gecenin bir vakti, zifiri karanlık...
Ve bir inşaatın iki ya da üçüncü katında... (Göremiyorum çünkü, bina acaba kaç kat diye...)
İşçiler çalışıyor, lambalar eşliğinde...
Geçtim pazar gününü... Mesai dışını...
Baretsiz, korunaksız çalışmayı; iş güvenliğini, işçi sağlığını...
Gece yarısı!
Göz gözü zor görüyor...
Ve bırakınız çevre, ses kirliliği, mahalle sakinlerinin dağıtılan beynini...
İnsan be bunlar...
Birkaç bin liraya, o karanlıkta, tepesinde betonun, hiçbir iş güvenliği olmadan çalışanlar...
İnsan!

*  *  *

Bakanın biri, “Her kliniğin önüne bir polis dikemezsiniz, denetim olmaz” dedi...
“Olmaz” dediği denetim “canımız” için yani, yanlış anlaşılmasın...
Bir diğeri, “denetlesek hepsini kapatmak gerekecek” dedi, yine...
İyi de size ne ihtiyaç var o halde!
Eğer hayat öylesine akıp gidecekse, hiçbir denetim gücününüz, yaptırımınız, düzenlemeniz yoksa...
Siz niçin varsınız?
Maaş için mi?
Yoksa makam arabası ya da koltuk!
Niye çekiyor sizi bu toplum sahi...
Eğer bu kadar “rastgele” yaşayacak, eğer bu kadar “ucuz” öleceksek..

insaat.jpg


 

Bir ‘grev’in düşündürdükleri

 

Türk Ajansı Kıbrıs’ta bir acayip ‘grev’ yaşandı. Aslında, devletimize benziyor bu grevin öyküsü de.
Yasada yeri var, terfiler açılacak, sınav yapılacak, ek bir maliyeti de yok devlete...
Niye açmıyorlar?
Ses yok, seda yok günlerce...
İlk tuhaflık bu...

...

İkincisi “genel” anlayışımız...
“Sırası gelen yükselecek” mantığı...
Peki “yükselince” ne olacak, neye göre, performans ya da üretimde ne değişecek?
“Sırası gelmiş” diye.
“Sırası gelen” kadar insana yasada yer açmak, yükseltmek ama bunun üretim karşılığını ya da ölçütünü konuşmamak bir devlet geleneği...
Bu satırların yazarı gibi ‘eleştirel’ yaklaşanlara tavır almak da öyle...
Çünkü gazetecilik propaganda makinesine dönüştüğünden beri, asıl işlevi olan ‘sorgulamak’ yadırganır olmuş...

...

Mesele CNA, Kıbrıs Haber Ajansı, güney... 2 kişi çalışıyor, “Türkçe” servisinde... Türkçe dilinde sayfaları, bölümleri, bültenleri var...
Çok mu iyi? Hiç de değil...
Ama ‘Yunanca’ bilmeyen birisi, CNA’nın sayfasına baktığı zaman okuyacağı haber, yorum, makale bulabiliyor.
Oysa ‘Türkçe’ bilmeyen herhangi birisi Türk Ajansı Kıbrıs’ın sayfasına girerse, öylece kalıyor!
Türk Ajansı Kıbrıs’ta 6 Yunanca tercüman dahil Dış Haberler’de sanırım 10 kişi var... Oysa, Yunanca ya da İngilizce sayfası yok. Sebeplerini anlamak için arkadaşlarla konuşmak gerek elbette.
Peki bu terfiler sonrası olacak mı?
İşin bu yanı kamuoyuna anlatılmıyor.
Bir de niye kamunun tüm insan kaynağı birleştirilmiyor ki,  Cumhurbaşkanlığı, ajans, enformasyon...
Öyle bölük pörçük ve az kadrolar ile yarım işler üretileceğine, niye “kapsamlı” bir sonuç ortaya konamıyor.
Ah bir ‘içeriği’ konuşmaya zaman kalsa, üretimi yani “baremlerin, terfilerin, makamların” asıl sebebini...
Ah bir de sendikalar “üye yazmak, üyeyi elde tutmak, başka sendikalara kaptırmamak, maaşından pay almak” derdinden kurtularak, biraz da buna bakabilse...
Hep birlikte, işin üretim aşamasını da konuşabilsek...

 


 

Hayata dokunmak

Yeni bir gelişme okudum, Türkiye'de...
İcraat...
Yurttaşlar artık eczanelerden "tıbbi malzeme ya da cihaz" alırken hiçbir ücret ödemeyecek.
Yani yurttaş, önce cebinden ödeme yaparak, sonra parasının peşine düşmek yerine, doğrudan hizmet alacak.
Sosyal Güvenlik Kurumu da bu malzemelerin parasını kişiye değil eczane ya da firmalara verecek.
Genel Sağlık Sigortası kapsamındaki sigortalılar, böylece, önemli bir dertten daha kurtulacak.

*  *  *

Topluma dokunmak bu işte...
Hep anlatmaya çalıştığımız...

 


mavi_.jpg

Hep mi “çocuk” kalır bir oyuncu, öleceği güne kadar... Hep mi “Güdük Necmi...”
Halit Akçatepe ile çocukluğumuzdan bir tat daha eksildi...
“Mavi Boncuk” filminde gülen yüzlerden kim kaldı, geriye... Münir Özkul yatağa mahkum... Çok yaşa
Metin Akpınar, Emel Sayın...
İşin aslı, hep yaşıyor onlar, hep gülüşlerimizde...

 


 

haftanın notcukları

 

  • Dün “Nisan 1”di, sizin, şakaya falan ihtiyacınız yok...
    “KKTC”niz var (!)
  • Ülkeyi yönetenlerin ‘özel hayatları’na yönelik dedikodulara harcadığımız enerjiyi, politikaları ve icraatlarını konuşmaya göstersek ya!
  • BENZİN ve mazot inerken “KURUŞ KURUŞ” geliyor da, binerken FENA oluyor.
  • PAPATYALAR hep böyle kalsa keşke, insan baktıkça unutuyor; oyulan dağları bile !
Bu yazı toplam 1853 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar