Halk iradesi…
Yunanistan uzun süredir ağır bir ekonomik krizle uğraşıyor.
Bu kriz sadece Yunanistan’ın bir iç sorunu değil, bütün Euro bölgesini tehdit altında tutan bir kriz. İlk kez bu kadar canlı bir şekilde AB’nin kaderinin sorgulandığı bir sürecin de
Yunanistan uzun süredir ağır bir ekonomik krizle uğraşıyor.
Bu kriz sadece Yunanistan’ın bir iç sorunu değil, bütün Euro bölgesini tehdit altında tutan bir kriz. İlk kez bu kadar canlı bir şekilde AB’nin kaderinin sorgulandığı bir sürecin de başlangıcını oluşturuyor.
Ve böyle bir ortamda, “atsan atılmaz, satsan satılmaz” bir anlayışla, AB Yunanistan için ekonomik yardım programları hazırlıyor.
100 milyar Euro’luk program uygulanırsa, 2020 yılında Yunanistan’ın borç yükü ancak %120’ye düşecek. İktisatçılar 2050 yılına kadar ülkenin düze çıkmak için çaba harcaması gerektiği görüşünde.
Yunan halkı ise uygulanan kredi programları ve ekonomik paketler karşısında ayakta.
Sokakları yangın yerine çeviren süresiz grevler yapılıyor.
Yunanistan Başbakanı Papandreu, direnmekte oldukça kararlı göründüğü bu muhalefet karşısında artık teslim bayrağını çekmiş durumda.
Son olarak, halkın karşı olduğu ekonomik yardım paketini referanduma sunma kararını açıkladı.
AB cephesi bu karardan hoşnut değil...
Yunanistan’ın sorumluluklarını yerine getirmesi gerekliliği üzerinde duruyor.
Konu sadece bir ülkenin iç krizi değil, domino taşı gibi bütün bölgeyi de etkileyen bir kriz olarak algılandığından, halkoylamasında hayır çıkması halinde buna AB tarafından karşı çıkılması bekleniyor.
Yunanistan’da ne olur, halk nasıl ikna edilir, edilmezse bunun bedeli nasıl ödenir bu süreç içerisinde ortaya çıkacak.
Ancak Yunanistan krizi, bir taraftan ülkenin, siyasetin elinde ne kadar hor kullanıldığını, devlet olanaklarının ne kadar heba edildiğini de ortaya koydu.
Şehir efsaneleri tarzında örnekler günlerce konuşuldu.
Binlerce ölü emeklinin maaşı yatmaya devam ederken, aslında bu maaşı almaya hakkı olmayanların devleti dolandırdığı, devletin ise yıllarca bundan bihaber olduğu bu örneklerden sadece bir tanesi.
Bu çarpık, gelişmemiş devlet yapılarının bir örneği.
Üstelik devlet olgusunun beşiğinden bir örnek.
Diğer taraftan Yunanistan krizi halkların gücünü ve iradesini ortaya koydu.
“Ne yaparsak yapalım, değişen bir şey olmayacak” duygusundan uzak, parlamentoda yasalar oylanırken, halk tüm gücüyle sokaklardaydı.
Karşı çıktıkları hayata geçerken de sokağı terk etmiyordu.
Yunanistan’da toplu taşıma durdu, televizyon ve gazeteler sustu…
Toplum direnmeye devam etti… Sadece birkaç saatlik göstermelik grevler değil, süresiz genel grevler yapıldı. Gençler ve yaşlılar sokağa çıktı…
Haklı olup olmadığı bir tarafa, doğrudan sorumluluk kabul etmeyerek bu acı reçeteyi bu kadar dayatma şekilde ödemek istemedi, Yunan halkı. Hâlâ istemiyor ve bunun için de mücadele etmeye devam ediyor.
Toplumların özgüveni mücadele süreçlerinde önemlidir.
Bizim uzun zamandır baş gösteren bir özgüven sorunumuz var.
Sendika ve örgütleri yalnızlaştıran, gençleri yabancılaştırıp başkalaştıran bir buhrana dönüştü bu nerdeyse.
Bizi doğrudan ilgilendiren yasalar Meclis’te görüşülürken de liderler unuttuğumuz Kıbrıs sorununda önemli bir eşiği daha atlarken de sahnede değiliz.
Oysa toplumların ve halk iradesinin neler yapabileceğini yakın geçmişte bizzat yaşamış da bir toplumuz.
Sebebi ne olursa olsun, demokratik hak ve duruşumuzun koşulunun hiçbir tarafa bağlı olmaması gerekiyor. Hiçbir partiye, hiçbir iradeye ipotek edilmemesi gerekiyor.
Siyaset her zaman krizleri çözemeyebiliyor
Başarısız ve erksiz de kalabiliyor.
Bunun temel denetim noktası halklardır.
Etken ve edilgen olmak da kandırılmak ve hayal kırıklığına uğratılmak da bir seçimdir, çoğu zaman.
Sanırım yakın coğrafyamızdan, 21. yüzyılda halk iradelerine ve demokrasi mücadelelerine ilişkin görmemiz gereken önemli örnekler var.
Yunanistan bunlardan sadece biri.