HALK İRADESİ İLE DEVLET KURMANIN ÖNEM VE ANLAMI
DEVLET
Devlet, en sıradan tanımı ile, kendi kendini yöneten ya da yönetme arzu veya iddiasında bulunan toplumların, yönetim mekanizmalarını oluşturmak ve toplumsal egemenliklerini sürdürebilmek maksadı ile kurdukları üst yapı olarak tanımlanabilir.
Elbe
DEVLET
Devlet, en sıradan tanımı ile, kendi kendini yöneten ya da yönetme arzu veya iddiasında bulunan toplumların, yönetim mekanizmalarını oluşturmak ve toplumsal egemenliklerini sürdürebilmek maksadı ile kurdukları üst yapı olarak tanımlanabilir.
Elbette yönetim şekillerine, demokratik düzeylerine ve toplumu oluşturan bireylerin yönetime katılabilme olasılıklarına göre devletler farklı şekillerde oluşturulabilir.
Özellikle demokrasilerde en temel ortak noktalardan bir tanesi ve belki de en önemlisi, üç kuvvetler ayrılığı diye bilinen yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığıdır ve bu demokratik devletlerin olmazsa olmaz ilk koşulu olarak tanımlanır. Seçme seçilme hakkı, basın özgürlüğü, çalışma yaşamı yasaları, sosyal güvenlik, eşitlik ve adalet temelinde uygulamalar, eğitim hakkı, sağlık düzeni, yaşamın her alanında fırsat eşitliği, düşünce özgürlüğü vb konular bir devletin demokratikliğinin belirleyicisi olan oldukça önemli diğer temel konulardır.
Kurulan bir devletin uluslar arası tanınmışlığının ise en temel belirleyicisi yine uluslar arası antlaşmalar, uluslar arası siyaset, ülkeler arası ilişkiler ve dengeler ile BM kararlarıdır diyebiliriz.
Bir devletin var olması ile tanınmış olması farklı unsurlardır. Elbette kendi kendini yönetme erkini ortaya koyan bir toplumun devlet ilan etmesi kadar uluslar arası tanınmış olması da oldukça önemli ve yaşamsaldır günümüz giderek daha da küreselleşen dünyasında. Ancak her şeyden önemlisi devlet kurdum iddiasında olan bir toplumun illaki kendi kendini yönetme erkini kullanması ve bunu her şeyden daha önemli bir olmazsa olmaz görüp davranmasıdır denirse bu çok yanlış bir iddia olmaz düşüncesindeyim. Çünkü kendi kendini yönetme iddiasında olan bir toplum eğer bunu kendisi başaramaz ve özellikle yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığını hayata geçiremez ve üç kuvvetlerin mensupları ve devletin en üst mevkilerinde oturanlar ülkenin düzenini sağlayan en büyük mutabakat olan Anayasa’ya kendileri uymazsa o ülkede toplumsal yaşamı düzen, güven ve adalet içerisinde yürütebilmenin olasılığı günden güne azalmış olur ve daha da önemlisi kendi kendini yönetmeye soyunmuş olan ve kendi yasalarına kendisi uymayan bir toplumu uluslar arası toplumun dikkate alması olasılığı da minimize edilmiş olur.
KKTC ANAYASASI’NIN 90(1) MADDESİ
Bu uzun girişi yazmamın esas nedeni geçtiğimiz hafta Kıbrıslı Rumların sondaj çalışmalarına Kıbrıslı Türklerin haklarını ve iradelerini dikkate almadan başlamalarının ardından New York’ta TC Başbakanı Sayın Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu tarafından imzalanan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşmasının yarattığı yetki ve yasallık tartışmaları üzerinedir.
KKTC Anayasası’nın 90(1) maddesi der ki “ KKTC adına yabancı devletlerle veya uluslar arası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması Cumhuriyet Meclisinin bir yasa ile uygun bulmasına bağlıdır”.
Şu ana kadar böylesi bir yasa Cumhuriyet Meclisi’nde görüşülmemiş, tartışılmamış ve onaylanmamış olduğuna göre ortada hali hazırda TC ile imzalanan bir uluslar arası andlaşmadan yasal anlamda bahsetmek KKTC Anayasası’na göre söz konusu değildir.
Burada ayrıca bir yetki sorunu da vardır her ne kadar da KKTC devletinin en üst makamı olan Sayın Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmış olsa bile çünkü yine Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı uluslar arası andlaşma yapma konusunda hükümetin ve meclisin yetkilendirmesi olmadığı durumlarda yetkili ve sorumlu değildir.
KKTC ANAYASASI’NIN 90(3) MADDESİ
Diyelim ki yapılan bu andlaşma önümüzdeki günlerde meclise gelecek ve en azından “şeklen” bile olsa Anayasanın bu amir hükmü geç de olsa yerine gelecek.
Sorun burada da bitmiyor maalesef çünkü bu kez de Bakanlar Kurulu atılan bu imzaların üstündeki “andlaşma metni” “taslağı” Cumhuriyet Meclisinde henüz onaylanmadığından KKTC Anayasası’na göre bir uluslar arası andlaşma hüviyetini kazanmamış olmasına karşın sanki bu andlaşma Cumhuriyet Meclisinde onaylanmış kabul edilerek buna istinaden bir uygulama kararı almış ve TPAO’yu araştırma yapmakla yetkilendirmiştir.
Burada söz konusu olan TC ile New York’ta imzalanan metine ya da TPAO’nun araştırma yapmasına karşı çıkmakla hiç ama hiç alakalı değildir. Burada önemli olan bir toplumun, bir halkın iradesinin dikkate alınmaması ya da diğer bir deyişle Cumhuriyet Meclisinin by-pass edilmesi ve bu yüzden de Anayasanın ihlal edilmesidir.
Bakınız ne diyor KKTC Anayasası’nın 90(3) maddesi: “ Uluslar arası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile yasanın verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Cumhuriyet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur; ancak bu şekilde yapılan ekonomik ve ticari andlaşmalarla gerçek kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.”
SORULAR
Demek ki son günlerde bu imza ile yaşadığımız birkaç sorun var ve bu sorunlar halk iradesinin yansıması anlamında oldukça önemlidir:
1. Sayın Cumhurbaşkanı bu metni imzalama konusunda Anayasal olarak yetkili midir? Bu konuda Hükümet ve Meclis nerede yer almaktadır?
2. İmzalanan bu metin Cumhuriyet Meclisine henüz gelmeden ve onaylanmadan uluslar arası bir andlaşma hüviyetini taşır mı?
3. Anayasanın 90(1) maddesi Cumhuriyet Meclisi onayını gerekli gördüğüne göre ve bu andlaşma henüz yasa hükmüne dönüşmeyen bir durumda olduğuna göre Bakanlar Kurulu’nun yapmış olduğu uygulama andlaşması da Anayasamızın 90(3) maddesine göre yasal ve geçerli midir?
Devlet kurmak oldukça önemli bir eylemdir ve bir halkın iradesini yansıtmaktadır ancak her şeyden önce devletin başında olanların Anayasa dahil ilgili yasa ve tüzüklere uyması şarttır; aksi halde kaos yaşanır ve ciddiyetimiz tartışma konusu olur; halk iradesi, Anayasa ve yasalar ise anlamsızlaşır! Bunu kim ister ki?