“Halk kendi tiyatrosunu istemiyor”
“Halk kendi tiyatrosunu istemiyor”
Hayvansever, çevreci, tiyatro ve sinema tutkunu sanatçı Ertaç Hazer’in en büyük hayali hayvan barınağı yaptırmak... Bu yıl Direklerarası Seyirci Ödülleri’nden 2 ödül daha alan sanatçı tiyatroya dair halka sitemkar…
Özgül GÜRKUT
Hayvansever ve çevreci kimliğiyle de tanınan çok yönlü sanatçı, tiyatrocu Ertaç Hazer, gönül verdiği Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrosu’nu layık olduğu yere getirmeyi; Kıbrıs sinemasını geliştirerek dünyayla yarışabilecek filmler yapmayı; sokak hayvanları vakfı ve bir barınak kurmayı istiyor.
Bu yıl Türkiye Direklerarası Seyirci Ödülleri’nden 2 ödül daha alarak ödüllerini 6’ya çıkaran sanatçı, tiyatroya dair halka sitemkar. Devlet Tiyatrosu’nun yanması nedeniyle 14 yıldır sahnesiz olduklarını hatırlatan Ertaç Hazer, yeni tiyatro binasına kavuşmak için, halkın bunu gerçekten istemesi gerektiğini ama yaşanan sürecin halkın kendi tiyatrosunu istemediğini gösterdiğini söyledi.
Hazer’in tümü “Türkiye Direklerarası Seyirci Ödülleri”nden olmak üzere 6 ödülü var. 1984’ten beri tiyatroyla haşır neşir. 1985’te Devlet Tiyatroları’nda sahneye ilk kez adım attığı ilk oyunu “Yarış” adını taşıyor.
Askerdeyken attığı tiyatro tohumları daha sonra kurucusu ve isim babası olduğu Güzelyurt Sanat Derneği’yle (GÜSAD) büyüyen Ertaç Hazer’in GÜSAD’a karşı burukluğu var. Güzelyurt’tan ayrıldığı 1987’den beri GÜSAD tarafından hiç aranmadığını, hiçbir etkinliğe davet edilmediğini söylüyor Hazer… Bu yüzden “vefasız” buluyor ülkenin en eski, en köklü derneklerinden GÜSAD’ın yetkililerini… GÜSAD’daki ilk oyunlarının Ali Volkan’ın yönettiği Aziz Nesin’in eseri Toros Canavarı’nda “Duman Osman” rolünü de hatırlıyor Ertaç Hazer.
Binlerce kez sahneye çıkan, yüzlerce reklam filmi, Kıbrıs’ın ilk iki sitcom dizisini (Bizim Aile ve Sevgili Komşum ) yazan ve yine Kıbrıs’ın ilk senaryo kitabı olduğunu belirttiği ”Uğur Böceği” isimli çevreci kitabı Tabipler Birliği’nden de ödül alan Ertaç Hazer, 9 yıldır GAÜ Tiyatro Kulübü’nde tiyatro eğitimleri veriyor. Birçok belediyenin tiyatrosunun kurulmasına yardımcı olmuş. Birçok dernek ve kulüpte tiyatro çalışmaları yapmış; Galatya’da Altın Salkım Belgesel Film Festivali’ni başlatanlar arasında yer almış.
Sanatçı Ertaç Hazer, ülkemizin çevre örgütlerinden Yeşil Barış Hareketi’nin de kurucularından. Bu yıl 1.’sini düzenledikleri Çevre konulu film festivalinin jürisinde ve düzenleme komitesinde yer almış.
1997’de Cemal Yıldırım’la ülkenin ilk uzun metrajlı filmi “Aynı Yerde ve Zamanda” adlı filmi çeken Ertaç Hazer, “Bu film BRT’de sadece bir kez gösterildi ve tozlu raflara kaldırıldı” diyor. Birkaç yıl önce de yine Cemal Yıldırım imzalı “Gün Batarken”in ilk uzun sinema filmimiz olduğunu ve bu filmde de yer aldığını anımsatıyor.
Ertaç Hazer’in sinema macerası merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın senaryosunu yazdığı “İşgal Altında”yla başlamış. Hazer, 1993-94’te çektikleri filmde, Gülben Ergen’le beraber rol aldığını ve kötü adam rolünü üstlendiğini belirtiyor.
Hazer daha sonraki yıllarda da, başrolünü Kenan İmirzalıoğlu’nun oynadığı ve bazı sahnelerinin Kıbrıs’ta çekildiği “Ezel” filminde de rol almış.
Bir film senaryosu şeklinde yazdığı ve Tabipler Birliği’nden 3’üncülük ödülü kazandığı “Uğur Böceği” adlı kitabını para bulursa filmi çekmek istiyor.
1990’larda çıkardığı “Hayalimdeki Kayıp Şehir” adlı şiir kitabı bulunan Hazer, Devlet Tiyatrosu veya bir üniversite çatısı altında, Kıbrıs Türk tiyatrosunun geçmişten bugüne geçirdiği evreleri içeren bir çalışmayı içerecek tiyatro enstitüsü kurmanın da hayalini taşıyor.
Peki ya çevrecilik ve hayvan sevgisi?
“Bu dünya sadece insanların değil, bütün canlılarındır. Bütün canlıların yaşaması gereken bir dünyadır ama biz egolarımız, istençlerimi doğrultusunda dünyayı yok ediyoruz. Aslında kendi kendimizi yok ediyoruz. Bir Kızılderili atasözü şöyle der: Biz bu dünyayı torunlarımızdan ödünç aldık. Onlara sağlıklı şekilde vermek zorundayız. Ama biz insanlar anlık zenginliklerle yaşayarak, ihtiyaçlarının ötesinde katlettik, yok etmeye çalıştık ve başardık. Bugün dünyada her gün bitki türleri, hayvan nesilleri yok olmaktadır” diye yanıtlıyor sorumu…
Çocukluğunun geçtiği Limasol’da Taksim denizinde karşılaştığı denizatını, denizkestanesini, denizyıldızın yıllardır görmediğini hüzünle anımsıyor ve “Her şeyi anlık mutluluklar uğruna yok ettik!” diyor.
“Yaşanası bir çevre için aktivistim”
Tiyatrocu Ertaç Hazer, yaşanası bir çevre için bir aktivist olduğunu, Dünya’ya karşı bir sorumluluğu bulunduğunu ve elinden geleni yapmaya çalıştığını belirtiyor.
Hedefi hayvan barınağı
Hayvanları çok sevdiğini vurgulayan Hazer, sokak hayvanları için bir vakıf kurup barınak yaptırmayı çok istiyor. Değirmenlik bölgesinde devlete ait arazilerden birinin ağaçlandırılıp bu amaçla kullanılması için uğraşıyor. “Hayvanları toplayıp oraya atmak sorunu çözmez. Sürdürülebilir olması, hayvanların da mutlu olması gerekiyor…” diyerek iyi bir örgütlenmenin de şart olduğunu hatırlatıyor.
Sigara alkol yerine sokak hayvanlarına yemek alıyor
Ertaç Hazer, sokak hayvanlarının da ekosistem için gerekli olduğunu düşünüyor. Hem evinde hem de sokakta kedi ve köpek besleyen Hazer, “Bazı komşularım sokak hayvanlarını beslediğim için beni belediyeye şikayet ediyor. Sigara ve içki içmiyorum. Bunlara harcayacağım parayla her gün sokak hayvanlarına yemek alıyorum. Kendimi zehirleyeceğime, onları mutlu etmeye çalışırım. Sık sık da hayvan barınağına gider, oradaki hayvanlarla da ilgilenirim” diyerek yaptığı bu güzel işi yüreğinden gelen güzel duygularla anlatıyor.
“Yabancı hayranlığı var… Basın bizi görmüyor”
Çok yönlü sanatçı, çevreci, hayvansever Ertaç Hazer’le sohbetimiz yeniden sanata dönerken dudaklarından sitemkar ifadeler çıkıyor:
“Toplumumuzda bir yabancı hayranlığı, sevdası, aşkı var. O yüzden kendi sanatına, sanatçısına gereken ilgiyi, özeni göstermemekte, kendi sanatını ve sanatçısını hep ötekileştirmektedir. Ben KTTB dışında ülkemden hiç ödül almadım, hep Türkiye’den aldım. Kendi basınımızdaki arkadaşlarımız sadece bana değil, ödül alan başka arkadaşlara da gereken önemi vermiyor, onları da haber yapmıyor. Basınımız bizi görmezden geliyor, ötekileştiriyor, sansür uyguluyor. Türkiye’den gelenleri her gün magazin sayfalarında görüyoruz ama ben kendi gazetelerimizde kendi sanatçılarımızla ilgili haberleri de görmek isterim.”
Ertaç Hazer’e aldığı Direklerarası Seyirciler Ödülü’nün nasıl bir süreçle verildiğini sorduğumda, ilginç şeyler öğreniyorum.
15 yıldır Türkiye’de verilen bu ödüllere 2009’dan beri Kuzey Kıbrıs da katılmış. Hali vakti yerinde kişilerden oluşan bu grup bağımsızmış. Türkiye’deki ve KKTC’deki tiyatroları, tiyatroculardan habersiz izleyip not veriyorlarmış. Ve günün sonunda kriterlere göre bir değerlendirme yaparak ödüller dağıtılıyormuş.
“Yani kim olduklarını, ne zaman gelip izlediklerini hiç mi bilmiyorsunuz?” diye ısrarla sürdürüyorum sorularımı… Hazer’in yanıtı “Hayır bilmiyoruz. Normal bir seyirci gibi gelip bilet alıp izliyorlar oyunumuzu… Ödüller de her yıl mayıs ayında açıklanıyor” oluyor.
Ertaç Hazer, Direklerarası Seyirci Ödülleri’nden bu yıl hem GAÜ’deki “Duvarların Ötesi” oyunuyla en iyi yönetmen, hem de Tabipler Birliği üyesi doktorların rol aldığı “Dışardakiler” oyundaki yönetmenliği için de özel ödül aldı.
ÖZEV’deki çocuklarla tiyatro
Ertaç Hazer, Özel Eğitim Vakfı’ndaki çocuklarla yaptığı tiyatro çalışmasını ise heyecanla anlattı. Aralık 2012’de ÖZEV okulundaki çocuklara tiyatro çalıştırması istendiğinde “acaba yapabilir miyim” diye endişelenen Hazer, engelliler haftasında sahneye çıkan çocukların başarısından gurur duyuyor ve bu projeyi sürdürmek istiyor.
Bunu da hayatındaki ilklerden biri olarak tarihe not düşmüş…
“Çaresiz kalan toplumdur”
27 Şubat 1999’da yanan Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrosu’nun 14 yıldır sahnesiz kaldıklarını belirten Ertaç Hazer, “Aslında bir ülkenin tiyatrosunun yanması, ülkenin yanmasıyla eşdeğerdir. Aslında çaresiz kalan toplumdur. Hükümetler değil” diyor.
Türkiye’den gelen tiyatrolara gösterilen ilginin oyunları daha ucuza sahneledikleri halde Kıbrıs’taki tiyatroların gösterilmemesini eleştiren Hazer, şöyle konuştu:
“Bana ‘yeriniz nerde’ diye soran milletvekilleri oldu. Benim milletvekilim tiyatronun nerde olduğunu bilmiyor. AKM’de ve başka yerlerde oynuyoruz ama prova yapacak yer sorunumuz var. Siyasiler zemzem suyuyla yıkanmış değil ama haklıdırlar. Halk kendi tiyatrosunu istiyor mu? Kendi tiyatrosunun yapılması için uğraş verdi mi?
Ben bir uygulayıcıyım. Yazılan esere ruh veriyor, oynuyorum. Bu ülkenin tiyatrosu yok! Salonu demiyorum.
Bir ülkenin varlığı tiyatrosu ve tiyatro adamıyla olur. Bizim ülkede tiyatro adamı da yok. Bir ülke tiyatrosuyla bir yere varır, ilerler. Biz sadece çıkar oyun oynarız. Yazarımız yok!
AKM bir tiyatro salonu değildir. Üniversitelerin salonları da değildir. Bunları yapacak zihniyetler ortaya çıkması gerekir. Umarım yeni hükümet hem Devlet Tiyatrosu’nun fiziki yapısını oluşturur hem uzun vadeli programlarıyla birlikte yeniden bir yapılanmasına gider, gerekirse bizlerden de yararlanırlar ve Kıbrıs Türk tiyatrosunu oluşturacak nüveler atılır.”
“Halk kendi tiyatrosunu istemiyor, isteyecek ki olacak”
Yanan binaya karşı neler yapıldığını sorunca eylemler yaptıklarını ve siyasilerin yuvarlak laflarla sözler verdiğini kaydeden Ertaç Hazer, “Ama sorun halktadır. Halk kendi tiyatrosunu istemiyor. Halk isteyecek ki olacak. Halk istemeden hiçbir şey olmaz. Halka rağmen birşey yapılmaz” ifadelerini kullandı.
28 Temmuz seçimiyle halkın değişime gittiğini; halk isterse siyasilerin de sessiz kalamayacağını, halkın istediğini yapacağını vurgulayan Ertaç Hazer, devlet adamının geleceği gören, torunlar için ufuk ve ışık açan kişiler olduğunu ancak Kuzey Kıbrıs’ta devlet adamı pozisyonundakilerin sayısının bir elin parmağını geçmediğini söyledi.
Hazer, “Politikacılarımız üzülmesinler, kendileri politikacıdır, siyasetle uğraşır. Devlet adamlığı farklı bir olaydır. Ufuk meselesidir. Bu ufuğu gösterecek kişiler olduğu sürece belki tiyatromuz da gereken layık olduğu yere varabilir. Ama ben ümitli miyim ‘hayır’, umarım beni yanıltırlar” dedi.
Hobileri… “Gerçek dostlarım hayvanlar”
Gününü “gerçek dostlarım” dediği hayvanları, kitapları, yazdığı oyunlar, spritüelizm, kuantum, matriksle geçiren Ertaç Hazer, dinlerle ilgili kitaplar sonucunda “her biri birer afyon ve şarlatanlık” yorumu yapıyor.
Ertaç Hazer, Kıbrıs’ın savaş öncesi ve sonrasını, kapıların açılmasını konu alan “Komşum” adlı bir oyun da yazdığını ancak onun da henüz filme çekilemediğini anlattı. Ada’nın yaşadığı kaderi ise “Ortak yaşamdan bölünmüş yaşamlara, ortak arkadaşlıktan, bölünmüş kardeşliklere, yabancılaşmaya ve tekrar birleşmeye giden bir Kıbrısımız var bizim… Aynı havayı soluyorduk, aynı gökyüzü altındaydık, beraber yaşardık ama egemenlerin istemi doğrultusunda ayrıldık öldük yaralandık şehit olduk. Kapıların açılmasıyla suni bir birleşme oldu. Onlarca yıl geçince gerçek birleşme olacak” sözleriyle yorumluyor.
15 yaşındayken Limasol’dan Kuzey’e geçtiklerini, artık Rum arkadaşlarını hatırlamadığını, suni birleşmenin kalıcılaşması için daha onlarca yıla ihtiyaç duyulduğunu belirten Ertaç Hazer “Unutmayalım ki Kıbrıs her iki toplumun da vatanıdır” diyor.
İdealleri
Sanatçı Ertaç Hazer’in birbirinden güzel, gerçekleştirmek istediği idealleri var. Bunları anlatırken gözlerinin içi gülüyor, inancın verdiği huzurla… Özetle şöyle anlatıyor bunları…
“Devlet Tiyatrosu’nu layık olduğu yere getirmek isterim. Kıbrıs’ta Kıbrıs sinemasını yapmak isterim. Adamız doğal bir atmosferdir ve çok güzel sinema filmleri çekilebilir. Dünyayla yarışabilecek sinema filmleri, TV dizileri yapmak isterim. Altyapısı var ama beyinler hazır değil. Ve en çok yapmak istediklerimden biri de sokak hayvanlarıyla ilgili bir vakıf kurmaktır. Ben öldükten sonra da sokak hayvanları binlerce, on binlerce yıl yaşayabilsinler diye bunu yapacağım. Sokak Hayvanları Vakfı kuracağım.”
Hayatını matematik mezunu kızı ve emekli eşiyle sürdüren Ertaç Hazer’in kızı küçükken kendisiyle bir oyunda rol almış. Kızının şimdiki ideali ise babasıyla bir filmde rol almakmış. Ha bir de, eşi izin verse evde yılan bile beslemek istiyor Ertaç Hazer! Röportajımızı böylece sonlandırıyoruz, şimdi kedi ve köpekleri besleme vakti…