HALKIN İRADESİNE MÜDAHALE
Müdahale sözcüğü, Türkçe Sözlükte (http://www.turkcebilgi.com) şu şekilde yer almaktadır. Müdahale; karışma, araya girme. Bir dava sonucu verilecek olan kararın, dolaylı olarak etkileyeceği üçüncü kişilerin davaya katılmaları.
DEĞİŞEN DÜNYA DENGELERİ
G
Müdahale sözcüğü, Türkçe Sözlükte (http://www.turkcebilgi.com) şu şekilde yer almaktadır. Müdahale; karışma, araya girme. Bir dava sonucu verilecek olan kararın, dolaylı olarak etkileyeceği üçüncü kişilerin davaya katılmaları.
DEĞİŞEN DÜNYA DENGELERİ
Gerek dış gerekse iç politikada uluslararası sistemde meydana gelen teorik ve pratik değişimler, güvenlik ve ekonomik ilişkiler ve zorunluluklar, ülkeler arası ilişkilerin yoğunluğunu beraberinde getirse de tanımından da anlaşılacağı gibi müdahalede doğrudan yaptırım vardır; bu yaptırımın da kanalları açıktır.
Nereden ve nasıl müdahale geleceğini, sadece müdahil olan yapının bilebileceği son derece tehlikeli ve güvenlikten uzak bir zemindir bu anlamıyla müdahale denen durum.
Ortak güvenlik, savunma ve dış politika sistemi geliştirme bağlamında gerçekleştirilen açılımların ve fikir ilişkilerinin, kuramsal ve eylemsel politik süreçlerin önemi yadsınamaz niteliktedir. Çünkü “Soğuk Savaş” döneminin bitimiyle güvenlik politikalarının işlevsellik kazanması bakımından küreselleşme ve küreselleşmenin kuralları ile AB yapısının neredeyse tüm dünya düzenleri doğrultusunda yeni ve ciddiye alınması gereken bir denge olması önemli dönüm noktalarıdır.
Reel-politik açıdan düşünüldüğünde, kısa ve orta vadede günümüz uluslararası arenasında belirleyici unsurlar olan güç ve çıkar ilişkileri, geleceğin değişmesi kuvvetle olası koşullarda farklı güvenlik oluşumları da beraberinde getirebilir.
ORTAK ÇÖZÜM VİZYONU
Garantörlük hakları kapsamında her zaman belli dengelerde ve belli koşullarda Kıbrıslı Türklere destek olan Türkiye özelinde düşünüldüğünde, kuşkusuz ki ortak beklentiler ve ortak çıkarlar durumunda, halklarının hak ve özgürlükleri doğrultusunda her iki ülke, gelecek durumdaki politik kar ve zarar hesaplarını yapmak durumundadır.
Birlikte politika üretmek, bu politikaları müzakere ederek en doğruya ulaşmak, ortak politik tutumlarda tutarlı ve kararlı olmak ile müdahale etmek arasındaki fark çok ama çok önemle ele alınmalı ve ciddiyetle üzerinde düşünülmelidir.
Müdahale kavramını basitçe özetlersek, müdahale eden ipleri elinde tutan kuklacı; müdahale edilen ise kukladır.
19 Nisan 2009 seçimlerinden beridir özellikle karşı karşıya kaldığımız, halka türlü yalan vaatlerle hükümete gelen UBP, hem kendini seçen halka hükümet etmeyerek hem de dış müdahalelere açık ve davetkar bir yönetim sergileyerek Kıbrıs’ın kuzeyinde içinden çıkılamaz bir ortam yaratmakla meşguldür. Bu ise on yıllardır toplumsal, ekonomik, demokratik ve sosyal var oluş ve kalkınma mücadelesi veren Kıbrıslı Türkler için kabul edilemez bir tutumdur.
Türkiye ile KKTC arasında olması gereken, 2 farklı ama eşit ülkenin dostça ve sağlıklı ilişkiler geliştirmesi ve aralarında müdahalelerin söz konusu dahi olmamasıdır.
ÇÖZÜMSÜZLÜKTEN BESLENME
Kuzey Kıbrıslı Türklerden, geçmişte aktif politikada yer almış ve günümüzde de yer almakta olan çok değerli politikacılarımız, politik kuramcılarımız, toplum liderlerimiz, halk önderlerimiz vardır ve gelecekte de olacaktır. Çünkü bu halk, bunları üretecek kadar ve çoğaltıp yaşatacak kadar yetkin ve aklı başındadır.
Ortak çözüm vizyonu ile yürütülen politikalarda fikir alış verişi ile dikte edilme yapılarını birbirine karıştıranlar (!) ya kendi tarihlerini bilmiyorlar ya da olumlu çaba ve çalışmaları kendi yetkin olmayan ve yetersiz zamanlarındaki bilgisiz ve bilinçsiz, çözümsüzlükten beslenme saatleri ile karıştırmaktadırlar.
2 yıldan beridir hükümette olan UBP işte tam da çözümsüzlük politikaları ve anti-demokratik uygulamalarla hareket etmekte, Kıbrıslı Türklerin onurlarının dahi ayaklar altına alınmasına sırf koltuklarında biraz daha fazla oturabilmek adına seyirci kalabilmektedirler.
HALKI DEĞİL KOLTUKLARINI DÜŞÜNENLER BIRAKIP GİDECEKLER
Ey çözümsüzlüğün ve anti demokrasinin temsilcileri; demokrasiden, çözümden ve barıştan korkanlar; halkı değil koltuğu sevenler; halk için diyerek halkı kişisel hırs ve çıkarları uğruna kullananlar; ulusal değerleri sömürerek ulusu savunduklarını sananlar; çoluk çocuğun geleceğini vicdanları sızlamadan çöpe atanlar; gençlerin gelecek kaygısından ve insanların iş ve aşından beslenenler, kuru gürültü ve anlamını yitirmiş alkışlar arasında olmayınca güvensizleşip iki kelimeyle konuşmaktan meramını anlatmaktan aciz olanlar, sormak isteriz sizlere…
İnsanları ekmekleriyle, emekleriyle, yaşama haklarıyla, iletişim özgürlükleriyle, konuşmak ve fikirlerini özgürce açıklamak haklarıyla, vatandaşlığa kabul veya reddetme koşullarını seçimlerle ve seçimler için ve yasasız düşünerek (insanların gelecek düşlerini, daha iyi yaşam isteme haklarını sömürerek ve belli çıkarlar için militanca kullanma eğilimi ile!); kendi yurttaşını sindirmek, korkutmak, hak ve özgürlüklerinden mahrum etmeye teşebbüs etmek, insan haklarının en temel düzeydeki yapısına MÜDAHALE değildir de nedir?!
İktidarlar ne zamanki halkı, “halkın iyiliği için” masalları ile sindirmeye başlamışsa orada demokratik değil faşist yapılar kendilerine gürbüz yaşam alanları bulmuş demektir.
Ancak unutmayınız ki bu halk sessizce, sakin ve bilinçli duruşuyla herkese ve her zaman gereken yanıtı verebilecek kadar cesurdur. Bugün yeni bir mücadele içerisinde olan, baskıcı ve yok edici saldırılara maruz bırakılan halkımız, çözümsüzlükten ve taşıma suyla beslenerek halka müdahale etmeye çalışan çözüm karşıtı ittifaka bir kez daha gösterecektir 24 Nisan Referandumunda gösterdiği gibi, ve halkı kandırarak halka karşı politikalarla, anti-demokratik uygulamalarla hükümet ettiğini sananlara halkın gerçek gücünü en demokratik yollarla gösterecektir.
Çözüm ve halk karşıtı ittifakın kendi halkına saldığı korkular ve müdahaleler bir kez daha tarihin çöplüğüne atılacak ve bir daha hortlayamayacak şekilde gömülecektir halkın gerçek iradesi ile. Çözüm karşıtları halkı da farkı da göreceklerdir önümüzdeki süreçteki demokratik eylem ve kararlılıklarda.
Ve bilsinler ki, çözümsüzlük politikalarına baskı ve korku ile kendilerine destek veren insanlarımızın da kurtuluşu olacaktır kendilerinin önce oturdukları koltuklardan gidişi, ardından da ülkemize gelecek olan çözüm ve barış.
Kıbrıslı Türklerin Bayramı esas o gün olacaktır.