Hangi zat-ı muhteremdi o “Uyuyunca geçer” diyen?
Hangi zat-ı muhteremdi o “Uyuyunca geçer” diyen?
Meliz Erdem
[email protected]
Bir kadim dostumun da dediği gibi tüm bu olanlar öyle gerçek dışıydı ki, artık gerçekle hayali ayırt etmek güçleşmişti ve biz adeta fantastik bir filmin ya da bir masalın içinde yaşıyor gibiydik...Sonra bu kadim dostumla durduk ve ikimizin de duyduğu, okuduğu ve/veya izlediğini düşündüğü birtakım haberleri ve/veya olayları “gerçeklik” bakımından teyit etme girişiminde bulunduk.
Çıkan sonuca göre, Türkiye’de 17 Aralık 2013 öncesinde adeta normal durummuş gibi devlet içinde cemaatin de hakim olduğu tartışılmakta idi; paralel devlet halen mevcut; Sterlin 3.6 olmuş, Dolar rekor seviyesine ulaşmış; tüm Türkiye nefeslerini tutmuş ve Erdoğan’ın Brüksel ziyaretinde an itibarı ile sahip olduğu ruh haliyle aksi bir davranışta bulunması endişesi içerisinde beklemekteymiş, her an Avrupa Birliği’ne bir ‘one minute!’ çekilebilirmiş, çekilirse ne olurmuş; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tamamen Adalet Bakanlığı’na bağlanıyormuş; Kıbrıslı Türk çift Avustralya’ya girmeye çalışırken bilimum hellim, sebze ve ülkeye girişi yasak gıda ile yakanlanmış, ülkeye bunlarla girmekte direnmiş, bunu konu alan videoda anlatım yapan spiker gerçekten de “There is either a communication breakdown or this cheese is really worth fighting for because the passenger does not give up”(1) demiş; Kıbrıs Türk İslam Cemiyeti adında birdenbire ortaya çıkan bir oluşum ciddi ciddi gazeteye homofobik ötesi bir ilan vermiş, nefreti körüklemiş ve hatta ve hatta bu ilanın içerisinde, diğer şeyler yanında, “Toplum içinde istedikleri gibi davranış” ibaresi geçiyormuş, o yerel gazete de bu ilanı seve seve yayınlamış... Hem kadim dostum hem de ben bu olay ve haberleri gözümüzle görmüş ve kulağımızla duymuşuz. Yani tüm bunlar gerçekten de olmuş ve gerçekten de gerçekmiş!
Bunlar yaşanırken günlük hayattan kesitler verecek olursak; KKTC’de halen halk arasında park yasağı için yol kenarlarına bidon dizimi devam etmekteymiş, ve hatta bu bidonlar bazen birbirine ince bir iple bağlanıyormuş. O kadar da ilginç değil belki ama bunların bazen çalındığı bile oluyormuş, yani o derece değerlilermiş bu bidonlar KKTC’de. “Bidonlardan bidon beğen” demek ise yerinde bir cümleymiş.
Tüm bu olanlar karşısında aklıma birgün radyo dinlerken gazetelerdeki manşet ve haberleri anlatan o spikerin “İsmet V. Güney”i okurken “İsmet Beşinci Güney” demesi geldi. Diğer bir deyişle durum bu derece absürddü. Bu ise kesin bilgiydi ve yayılabilirdi... Spikerin “Beşinci Güney” demesinden daha da kötü bir durum var idiyse, bu da onun bir üniversitenin gazetecilik veya iletişim veya benzeri bir bölümünden mezun olmuş olma ihtimali idi...
Aslında bu olaylar silsilesi bize “innallahım perde” ve “yedikleri naneye bak sen” özlü sözlerinin ortaya çıkış nedenini ve haklılığını da ortaya koymakta idi. E pek tabii bu haytta varolan her sözün bir nedeni vardı. Ve Turgut Uyar’ın
“..... başarısız boktan bir kış geçirdik
kanımız bile doğru dürüst akmadı
bir sürü çocuğu öldürdüler...” (2)
dizeleri ne kadar gerçek idiyse, bu olanlar da o kadar gerçekti. Peki tüm bunlar olurken ben ne mi yaptım? Ve hangi zat-ı muhteremdi o “uyuyunca geçer” diyen? Çünkü uyudum uyandım ama hiçbiri geçmedi...
(1) “Burada ya bir iletişim bozukluğu var ya da bu peynir gerçekten kavga edilmeyi hakediyor, çünkü yolcu vazgeçmiyor.”
(2) Turgut Uyar’ın “Kıştan Kalan Soğukluk” adlı şiirinden alıntılanmıştır.