Harcananlara Dair…
Afrika gazetesine yapılan linç kültürü saldırısının sanıkları yargılandı ve değişen süreli hapis cezası ile mahkum edildi.
Peki ama, onları toplayıp meydana sürenler, bazı belediyelerde çalışanları toplayıp otobüslerle Lefkoşa’ya alayla – valayla getirenler ve ‘Ağa Babaları’na kaç otobüs dolusu insan getirdiklerine dair tekmil verenler ve “Bizden şu kadar kişi geldi, sizden kaç kişi geldi ya?!” diye yarışa girenler, Lefkoşa’ya gelince de “hade aslanlarım, gösterin kendinizi” dercesine kışkırtarak meydanlara sürenler ve onları kucaklayanlar ne oldu?!. Onlar işinde – gücünde, makamında – evinde; rahatındalar yani… Galeyana getirip harcadılar insanları… İnsanlar şimdi hapiste ve hapisten çıkınca da işsiz kalacaklar çünkü hapse giren kamu çalışanı, tahliye olunca işine dönemez… Kamuya iş müracaatı için ‘Polisten temiz kağıdı’ da vermek koşulu boşuna mı?!
Linç kültürü ile saldıranlar, bu kışın soğunda, çoluk çocuğundan ayrı ve hayat boyu siciline işlenmiş bir suç ile hapiste… Linç kültürlü saldırıyı planlayanlar, kışkırtanlar, eyleme koyanlar ise çoluk çocuğuyla evinde; kendilerini sorgulayanlara da “yahu, ben mi dedim çıksın oralara, vursun - kırsın - döksün diye?!” de kendilerini savunmada; adalete duyguları sarsılmış diyerek de topu mahkemelere atmada… Harcadılar insanları… Ama kendileri, tekmil verdikleri ‘Ağa babaları’na karşı muzaffer… Meydanlara taşıdıkları insanlar hapiste sürünsün, kendileri de ‘Ağa babaları’nın kapısında bonus istesin… Toparlayıp getirdikleri insanlar tekdir aldı, kendileri de takdir dilencisi… Bunların niteliği böyle imiş; şimdi artık diğerleri de öğrenmiş oldu bunların ipiyle kuyuya inenin kuyuda kalacağını…
Haksızlık bu… Hapiste çile çekenlere karşı sorumluluklarını yerine getirsinler, çıksınlar özür dilesinler, hatalarını kabul etsinler… Ve mertseler, hapis cezası alanların ve onların ailelerinin acısını hissettiklerini ve paylaştıklarını, işgal ettikleri makamlardan hemen istifa ederek, yiğitliklerini göstersinler… Elbette bunu yapacak değiller, mert ve yiğit olsalardı, çalışanları polis tarafından tutuklandığında, polise gidip “Biz de suçluyuz, azmettirdik” diye itirafta bulunurlardı; kefil olmakla geçiştirmezlerdi… Yani, timsah gözyaşı bile yokmuş bunlarda… ‘Ağa Babaları’na gösteriş yaparak kendi çıkarlarının arsızlığına yatanlar, insanları harcadı… Muhatapları tanısın bunları…
Bu arada, denizlerde de kışkırtmalı olaylar gelişti… Güney Kıbrıs’ın hidrokabon araştırmasına yetkilendirdiği İtalyan ENI şirketi, Saipem 12000 araştırma gemisini Greko Burnu açıklarına gönderdi; Türkiye navteks yayınlayarak onların çalışmalarını askeri marifetle engelledi. Yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. Güney Kıbrıs yönetimi ENI firmasına doğal gaz araması için “Yap da korkma” dercesine gaz verdi. Türkiye “Yaparsan vurabilirim” dercesine tehditini ortaya koydu. Güney Kıbrıs uluslararası toplumu ve siyaseti devreye sokmaya çalıştı; kendisinin müşterisini tehditten koruyamayarak başkalarının Türkiye’yi tehdit etmesini istedi. Doğu Akdeniz’de sular ısındı. İtalyan hükümeti ‘iki arada - bir derede’ kaldı. Neticede Güney Kıbrıs tahrikli girişim sonuç vermedi, çok taraflı diplomasi ortalığı yatıştırdı… AB Konsey Başkanı Junker Rumların hoşuna giden bir açıklama yaptı ama onun da sözcüsü Yunanlı…
Güney Kıbrıs yönetiminin uluslararası kışkırtmalarla Türkiye’yi ‘dövme’ girişimi sonuç vermeyince, Dış İşleri Bakanı Kasulides açtı ağzını yumdu gözünü… BM Genel Sekreteri’nin tavrını, Pontuslu Pilatus’un tavrına benzetti ve BM’nin bu tutumundan büyük hayal kırıklığına uğradığını ifade etti. (Pontuslu Pilatus, Roma İmparatorluğu’nun işgalinde olan Yahudi Krallığı’nın valisi idi; yahudilerin İsa’ya verdiği ölüm cezasını uygulamak istemedi. Yahudi halkın ısrarlı baskısı karşısında, ellerini yıkarmış gibi bir hareketle ve dolayısıyla bu kirli konuda kendi ellerinin yıkanmış ve temiz olduğunu ima ederek, “suç bende değil, günah benden gitti” diyerek ve istemeyerek İsa’yı çarmıha gerilmeye göndermişti).
Kasulides bununla da yetinmedi; Birleşik Krallık Avam Kamarasında milletvekillerine konu ile ilgili bilgi veren Avrupa Bakanı Sir Alan Duncan’a da ağzının payını verdi, Sir Alan’ın sözlerinin tamamen kabul edilemez olduğunu söyledi. Ve hızını da alamayarak Sir Alan’ın Kıbrıslı Rumları daha once de hayal kırıklığına uğrattığını, son Crans-Montana Konferansı’nda da Kıbrıs’la ilgili duruşundan, özellikle son konuşmasının, Konferans’ın çöküşünde katalizör olmasından söz etti. Bir de tehdit ekledi Kasulides: Bu durum Birleşik Krallık’la ikili ilişkilerine de yansıyacakmış. Benzer tehditi Kıbrıslı Türklere de yaptı.
Birileri insanları kışkırttı sokağa döktü, linç kültürlü saldırı yaptırdı; saldıranlar hapiste, saldırtanlar hiç sorumluluk almayan bir dangalaklıkla olağan yaşamını sürdürüyor. Birileri şirketleri kışkırtarak cesaretlendirdi, denizlerde araştırmaya saldı; karşı tavırlar gelince de “Ben seni koruyamam, başkaları korusun” diyerek ortalığı velveleye verdi, kimse ateşlenmeyip “suç bende değil” tepkisini verince de ‘hayal kırıklığı’nı ifade etti.
Delicesine tavırlar ve girişimlerle muradına ermeye çalışanların yaşadıkları hayal kırıklıkları kendilerine ders olur mu belli değil ama harcananlar ortada kaldı… Harcananlar ders aldı mı, ileride belli olacak…