1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Haşerelere karşı savaş
Haşerelere karşı savaş

Haşerelere karşı savaş

Haşerelere karşı savaş

A+A-

 

Stella Aciman

Bütün bir kış düzgün toplanmayan çöplerin üstüne, havalar da ısınmaya başlayınca kâbusumuz da geri döndü… Karasinekler, sivrisinekler ve fareler! Hepimiz çeşitli restoranlarda yemek yiyor, marketlerden gıda alışverişi yapıyoruz. Bu sektörlerin haşerelere karşı ne gibi önlemler aldığını merak ettim ve bir ilaçlama şirketinin yolunu tuttum. Focus Trading Ltd.’in direktörü Öcal Dallı’yla konuştum.

Haşerelerle hayat

Hangi sektörlere hizmet veriyorsunuz?
Çevre sağlığı ve insanların tüm yaşam alanları işimizin bir parçası. Bizim hizmet verdiğimiz sektörler arasında marketler, pastaneler, restoranlar, kafeler, gıda depolarının yanı sıra turistik tesisler, üniversiteler, otellerde haşerelere karşı tedbir alırız.

Nelere karşı ilaçlama yapıyorsunuz?
Bu sene, özellikle Lefkoşa Bölgesi’nde belediye hizmetlerinin tam olarak yürütülememesi nedeniyle karasinekler oluştu. Yine Kıbrıs’ta karasinekler, sivrisinek ve küpdüşenler en büyük sorunumuzdur. Yine temizlikle alakalı olan kemirgen grubu dediğimiz farelerdir ki, çok da var. Fareler yiyecek bulamadıkları zaman su ve yiyecek için bizim yaşam alanlarımıza doğru akın ederler. Tabii çevre kirliliği de bunu destekleyen bir unsur. 

İlaçlamayı ne kadar zamanda bir yapıyorsunuz?
Sözleşmeli olarak hizmet verdiğimiz kuruluşlara 15 günlük aralarla gidiyoruz. Buralarda yapılan ilaçlamalarda tesisi dıştan içe doğru düşünürsek; öncelikle çöp alanlarının sinek üremesine karşı ilaçlanması, su birikintisi varsa onların ilaçlanması, yine kemirgenlerin işletmenin içerisine girişlerini engelleyecek şekilde yem istasyonlarına fareleri cezbedici yemler koyuyoruz, fareler bu yemleri yiyor ve belli bir süre sonra kendi yuvalarında ölüyor, dolayısıyla çevreye bir koku da yayılmıyor. Ofislerde ise en büyük sorun sineklerdir, oraları da ilaçlıyoruz.

Mutfakları da ilaçlıyor musunuz?
Mutfakları hamam böcekleri ve diğer haşerelere karşı ilaçlıyoruz.

İlaçlar farklılaştı

Çalışan bir restoranın mutfak kısmını nasıl ilaçlıyorsunuz, kapalı olması gerekmiyor mu?
Şu an eskiden kullanılan ilaçlar artık kullanılmıyor. Artık kokusu olmayan, leke bırakmayan, insan sağlığına kötü etkisi olmayan, dünya sağlık örgütünce kullanılması onaylanan özellikle Türkiye’de sağlık bakanlığınca bir takım testlerden sonra ruhsatlandırılan ilaçlar bunlar. Bir mutfağa ya da bir eve girdiğimiz zaman orada yaşayan veya çalışan insanların dışarı çıkmasını önermiyoruz. Tabii ki evin içinde çok ciddi bir haşere sorunu yoksa. Bazı evlerde tahtakurusu gibi haşereler olabiliyor. Onlarla ilgili bir mücadele yapıldığı zaman ev halkının o ortamdan uzaklaşması gerekiyor.

Peki, mutfaklarda kullandığınız ilaçlar için de geçerli mi bu?
Yemek yapılmamasını isteriz çünkü biz ne kadar zararlı değil dersek de ilacın gıdayla temas etmesini istemiyoruz. Zaten mutfaklardaki en büyük sorun hamam böcekleridir. Biz de bunlar için diş macununa benzeyen bir jel kullanıyoruz. Bu ilacı belli noktalara uyguluyoruz, böcek yiyor ve yuvasında ölüyor. Sıvı ilaçlamayı tercih etmiyoruz.

Havalar ısındı, haşereler arttı

Restoranları ne sıklıkta ilaçlıyorsunuz?
Şu anda hizmet verdiğim restoranlarımıza 15 günlük aralarla gidiyoruz. Havaların ısınmaya başlamasıyla hamam böcekleri görülmeye başlandı, bazı restoranların bahçelerinde sinekler artmaya başladı. Maalesef Lefkoşa’da kurumsal ilaçlama başlamadı daha, yönetim değişti, belediye başkanı göreve başladı ama sadece çöp ve temizlik işleri yapılıyor, ilaçlama yapılmaya başlamadı. Dolayısıyla dış mekânlarda karasinekler çok.

İlaçların ruhsatını kim veriyor?
Tarım Bakanlığı’na bağlı Tarımsal İlaçlar Denetim Kurulu veriyor. Menşei bilinmeyen ve sahte ilaçların kullanımını yasaklayarak doğru bir iş yaptılar. Mesela, bütün kimyasalların bir patent hakkı, üretim izni vardır ellerinde. Bazı firmalar bu kimyasalları bunlardan alarak ilaç üretirler. Bize gelen ürünler hazır ürünlerdir. Tüm kimyasallar Dünya Sağlık Örgütü’nce izleme altındadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün bir direktifi var; iki gurup ilaç var, birincisi testlerden geçmiş pozitif dediğimiz ilaç, diğeri ise Dünya Sağlık Örgütü’nce kullanımı test edilmemiş ama üretici firmaların savunduğu ürünler. Biz bunları getireceğimizde Tarım Bakanlığı bunlara bakıyor. Bunu takiben, bu ilaç Türkiye’de ruhsatlıysa Türkiye’deki ruhsatını başka bir ülkede ruhsatlıysa o ülkedeki ruhsatını istiyor, Türkiye’deki serbest satış sertifikasını, etkileşim değerleri vardır bu ilaçların, onları da istiyor. Bir de erişim mektubu denilen bir doküman isteniyor bizden; kimyasalı ilk elinde bulunduran üreticinin bu ürünün üretilmesiyle ilgili tesisi yetkilendirdiğine dair bir dokümandır bu.

Siz bireysel olarak ilaç satışı yapıyor musunuz?
Hayır, biz dışarıya ilaç satmıyoruz ama bununla ilgili çalışmalarımız var. Ama bir müşterimiz gelip de ‘Benim evimde fare var, ilaç verir misiniz?’ derse o zaman ilaç veririz.

Zehirler doğaya atılmamalı…

Sakıncalı değil mi?
Bu ilaçların içinde hedef canlılar dışında tüketilmesini engelleyen bir takım unsurlar var, mesela fare zehrini bir çocuk ısırmaya kalkarsa canı yanar, acı biber tadı vardır içinde. Bunların içinde Dünya Sağlık Örgütü’nce belirlenen, LDE dediğimiz bir etkileşim var ki, kütlesel bir cismin ya da insanın alacağı toksin değeridir. Yani onu bir fare yerse ölür ama onu bir köpek yerse ölmez. Boyutsaldır… Aldığınız üründeki LDE’li değer ne kadar yüksek ise bunun toksin değeri o kadar düşüktür. Son günlerde gazetelerimizde de çıktı. Fare zehirleri verildi, bunlar doğaya atıldılar; köpekler, tilkiler bunları yediler  ve öldüler. Bunun engellenmesi için farenin olduğu noktalara atılması gerekiyor zehirlerin. Bizim gibi profesyonel şirketler kesinlikle bu tip zehirleri doğaya atmazlar. Ya da açıkta bırakmayız. Kilitli kutuların içinde muhafaza edilir. Bu tür zehirlerin birçok Avrupa ülkesinde doğaya atılması yasaktır. Bu yüzden vatandaşın kesinlikle bilgilendirilmesi gerekir. ’Al bu zehri at ölsünler’ demek yanlıştır. Bir hayvan zehri aldığı ilk gün ölmeyebilir, doz vücuduna girdiği zaman bir süre sonra vücut onu atar, vücut onu atmadan ikinci kez zehir verildiğinde ölebilir. Halkımıza bu zehirleri nasıl kullanabileceklerini anlatmamız, onları bilgilendirmemiz lazım. Zehirleme işleminin kesinlikle profesyonel şirketler tarafından yapılması gerekir.

Yem istasyonu dediğiniz nedir?
Plastik bir kutudur ve kilitlidir. Onun içine ilaçlı yemi koyduğunuz zaman, çocuk meraklı olsa bile onu açamaz, köpek ya da bir tilki onu ısıramaz. Pahalı ürünler de değil bunlar, fare zehrinden daha ucuz. Çünkü bunu fareye atarken amacınız nedir? Bunu fareye yedirmek, fare nüfusunu azaltmaktır burada amaç; yok etmek değil. Tabii ki doğayı kirletmemek de önemli.

Sizce halk ne kadar bilinçli?
Bilinçlidir dersek doğru olmaz. Çünkü biz de izliyoruz, görüyoruz. Bugün her hangi bir markete gidelim, yabancı dilde ürünleri görebiliyoruz, bunlar İngilizce bile değil. Bunları alıyoruz. Bir ilacı ilaç yapan ya da zehir yapan onun dozajıdır. Bu ilacı alırken çoğunun yaptığı şudur; üzerine yazar işte, ‘1 litre suya iki kapak koy.’  Bu ilaçtır. Alan kişi, çabuk ölsünler diye 3-4 kapak koyar, zararlının alacağı doz zaten bellidir, testleri yapılmıştır, fazla verdiğiniz zaman bu onu erken öldürmez, sadece yaptığınız ne? Doğaya daha fazla zarar vermek…  Bunlar kimyasaldır, sentetik bir ürün var içinde. O yüzden mümkün mertebe bizim gibi kuruluşlar -ki ben diğer kuruluşları da izliyorum- halkı bilinçlendirme adına sürekli uyarı yapıyoruz. Önemli olan zehirlerin bilinçli ve profesyonel bir şekilde kullanılmasıdır. En mükemmel bir ilaç bile bilinçsiz bir elde zehre dönüşebilir.

Yasada ‘mesul memur’ zorunluluğu yok

Elemanlarınızı ilaçlama için eğitiyor musunuz?
Bu bizim acıyan bir yaramızdır. Ben hep batıyı değil de en yakınımızdaki Türkiye’yi örnek almaya çalıştım. Türkiye’de bizim gibi işletmelerin mutlaka bir tane mesul memur dedikleri yasada belirlenen, kimya, gıda ya da ziraat mühendisi gibi belli bir eğitimden geçmiş kişilerin olması gerekiyor. Bu kişiler bakanlık tarafından yetkilendirilir.  Bu kişilere üniversiteler tarafından kurslar açılıyor ve bunlar mesul memur oluyorlar. Biz işletme sahipleriyiz, vatandaşa karşı sorumluyuz.

Kıbrıs’ta mesul memur bulundurma zorunluluğu yok mu?
Kıbrıs’ta mesul memur bulundurma zorunluluğumuz yok, ama bizim gibi profesyonel işletmeler açılırken gidip bakanlığa danıştığımızda bir tarımsal ilaçlama yasası var, o yasa kapsamında bir tane mühendis bulundurun deniyor ama bu mühendisin eğitimden geçmiş olması gibi bir zorunluluk yok. İlacı kullanan elemanlarımızın ise belli bir eğitimden geçmesi gerekiyor, keşke bakanlık bu eğitimleri yapsa, biz de elemanlarımızı bu eğitimlere göndersek. Belli bir eğitimden geçsinler ve bakanlık bunlara belli bir sertifika versin, bu kalıcı bir sertifika olmasın belli periyotlarla mesela bir sene gibi, sonra tekrar bu personeli çağırsınlar ki bu sadece bizim personelimiz değil bu hizmeti yapan belediyeler de var, belediyelerin kendi ilaçlama ekipleri var oradaki personelin de eğitilmesi gerekir.

Siz şirket olarak ilaçlama personelinizi eğitiyor musunuz?
Önce işletmemizin profesyonelliği açısından sürekli Türkiye’den destek aldığımız kuruluşlardan yüksek mühendisleri, bu konuda eğitim alan arkadaşları buraya çağırıyoruz, ya da kendi personelimizi gönderiyoruz. Çoğunlukla buraya çağırarak onlara eğitimlerini tazelettiriyoruz. TSE’ye müracaat ettik, çünkü siz Türkiye’de her hangi bir yerde çevre sağlığı işletmesi olarak faaliyet göstermek isterseniz, il sağlık müdürlüğü size önce bu konuda hizmet yeterliliğine sahip olduğunuzu belgelemenizi ister. Biz de böyle bir şey yok.  Mesela biz TSE’ye müracaat ettik ve Kıbrıs’ta ilk defa hizmet yeterlilik belgesi alan bir işletme olduk. Ev, otel, restoran ve şehir ulaştırması konusunda hizmet yeterliliğine sahip bir işletmeyiz. İşe aldığımız genç çocukları ise sahaya çıkarmadan önce bizim kendi yetişmiş personelimiz onlara ön eğitim veriyor, sonra Türkiye’den buraya arkadaşları çağırıyoruz ve onları tekrar bir eğitimden geçiriyoruz. Bugün yeni işe başlayanların nazari eğitimleri var, yarın da sahaya çıkacaklar, uygulamalı olarak örnekleme yapacaklar. Bize işletmesini teslim edenlere o güveni vermemiz lazım. Devletimizin bir adım daha öne çıkıp bunu yapmasını bekliyoruz.

En fazla işi herhalde bu sene yaptınız…
Biz yeni bir işletmeyiz, geçmişe dayalı bir şey söyleyemem ama gördüğüm kadarıyla Lefkoşa’da
en fazla haşere oldu bu yıl. Müşterilerimizin haşere problemi yaşayıp da bize gelmeleri değil bizim amacımız. Bizim amacımız; elbette ki çevremizde zararlılar vardır, yüzyıllarca bu zararlılar vardı, bunu işletmelerimizden uzaklaştırmak, oraları korumak, ama bunu devletimizle birlikte yapmak zorundayız çünkü sanayi bölgesini düşünün, sadece bir gıda deposunu ilaçladık diye düşünelim, onun dışında da haşere mücadelesi gerekir. İnsanlarımızın, vatandaşlarımızın yaşam kalitesi yönünden, uçan haşere mücadelesi, birlikte bilinçli bir şekilde yapılmalıdır. Tek bir yeri ilaçlamanız bir şey ifade etmez, haşere üretimini tetikleyen insanlara karşı da tedbir almak gerekir. Birlikte mücadele edilmelidir.

Uygun doz

Kimyasal ilaçlar kanserojen midir?
‘Kimyasal ilaçlar zararlı mıdır, kanserojen midir?’ diye merak ediliyor. Kimyasal ilaçlar yüzde yüz zararlıdır ya da hiç zararlı değildir demek yanlış olur, kullanılan dozla ifade etmek gerekir bunu, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre tavsiye edilen ilaçların uygun dozlarda kullanılmasıdır. Bunu ise ancak kimyasal ilaçlar konusunda eğitimli biri tarafından, uygun yer ve dozajda kullanılmasıyla olur ki biraz önce de ifade ettiğim gibi.

Haşereler zaman içinde kullanılan ilaçlara karşı bağışıklık kazanmıyor mu?
Bu çok önemli bir konu… Bakanlığımız da bu konuya dikkat çekiyor. İlacın içinde haşerelerin bağışıklık kazanmasını engelleyici bir direnç engelleyici ilaç olmazsa haşere bir müddet sonra ilaçlara alışır ve etkilenmez. Bir diğer konu da; son günlerde basında yer alan haşereyle mücadele konusunda çok sık haberler çıkıyor. Bizleri rahatsız eden sadece tek başına sivrisinek değil, bugün biyolojik mücadele de sınırlı bir mücadeledir. Doğru bir mücadeledir ama sinek daha uçkun hale gelmeden yapılmalıdır. Bu mücadele nerde yapılmalı onu da belirlemek gerekir. Çok iyi hesaplanmalıdır. Fare ile biyolojik mücadele yöntemi yoktur bunu da belirtmek gerekir. Küpdüşenle de biyolojik mücadele yoktur.

Biyolojik mücadele dediğiniz nedir?
Mücadeledeki ana etken uçan haşerelere yani sivrisinek, karasinek, küpdüşen gibi haşereler önce larva dediğimiz kurtçuk halindedirler, sonra şekil değiştirirler ve uçkuna dönüşürler. Bu gelişimi bozan, daha larvayken yapılan mücadeledir. Kurtçuğu yiyen kurtçuklar diyelim. Bakteridir bu, suyun içine atılır kimyasal olmadan, larvaların üzerine atılır. Oluşumunu engeller. Yani biyolojik olarak yok ediyor. Lefkoşa’da ise bu aşama geçildi çünkü larva mücadelesi Ekim- Kasım’da yapılır. Şu an belediyemiz eğer insanların yaşam kalitesini artırmak istiyorsa mecburen uçkunla mücadele yöntemini kullanmak zorunda. Burada önemli olan kullanılan ilaç ve onun dozajıdır. Larva mücadelesini düzgün yaparsak, sinek oluşumunu yüzde 70-80 oranında engelleriz. Mücadele 12ay sürmeli sadece yazın mücadele ederseniz etkisiz olur. Sivrisinek su birikintilerinde ürüyor. Karasinekler köpek barınaklarında ve mandıralarda çoğalıyor. Oraların muhakkak ilaçlanması lazım. Küpdüşen ise her ortamda ürüyor. O yüzden her tarafta biyolojik ilaçlama yapamazsınız, kimyasal kullanmak zorundasınız. Önemli olan haşerenin çoğalmasını önlemek.

Siz mandıraları ilaçlıyor musunuz?
Mandıralarla ilgili bir projemiz var. Buradaki mandıralardaki en önemli sorun gübre yönetimidir. Mandırada karasinek ürer. Düzgün temizlemezsen, ilaçlamadan bırakırsan milyonlarca karasinek ürer. O yüzden hayvanın dışkısını altından düzenli olarak almalı. Mümkünse bir yere yayarak doğal kurumasını beklemek gerekiyor. Doğal ortamda, güneş altında kurursa karasinek üremez. Islak ve nemli olmayan ortamda kurtçuk üremez. Dışkıyı biriktiriyorsa, her gün aldığı dışkıyı ilaçlayacak ve bir sera naylonuyla üstünü örtecek. Sera naylonunun içeride yarattığı ısı, karasineklerin üremesini engelleyecektir. Köpek kulübeleri için de geçerli bu sözlerim. Hayvanların pisliği her gün temizlenmeli ve kulübeleri dezenfekte edilmeli. Biz vatandaşlara da düşen görev var. Çöplerimizi mutlaka poşet içerisinde dışarı bırakmalıyız. Belediye ekiplerimizin periyotlarına uymalıyız. Her evin kendine ait çöp bidonları vardır. Eğer her şeyi belediyeden beklersek çöp bidonlarımızı gelsinler yıkasınlar zor. Biz haftada bir bile olsa çöp bidonumuzu yıkayalım. Bir detollu suyla yıkasak o bile yeterlidir.

Cızbız makinelerini önermiyoruz

Sinek kullanma makineleri için ne diyeceksiniz?
Gıda maddeleri satan yerlerde sinek yakalama makineleri vardı. Geçmiş dönemde cızbız veya çatlak adını vermiş olduğumuz, düşük elektrik akımıyla çalışan cihazlardı. Ultraviyole ışığı yardımıyla sinek oraya çekilir elektriğe temas ettiği anda ölürdü. Fakat bu sinek patladığı zaman binlerce mikro organizmayı da ortama yayıyordu. Bu hem bizlere hem de oradaki gıda maddelerine çok ciddi zararlar veriyordu. Biz bu eski tip cızbız makinelerin kullanılmasını önermiyoruz. İşletme sahiplerine önerimiz tamamen yapışkanlı sistemlerdir ki burada aynı mantıkla ultraviyole ışıkla sinek makineye çekilir. Sinek makinenin altında müşterinin görmediği yapışkanlı kâğıda yapışır. Bu kâğıtların üstünde sinekleri cezp edici kokular vardır. 

 

Bu haber toplam 3884 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 103. Sayısı

Adres Kıbrıs 103. Sayısı