Hastalığın Teşhisi
"...Kıbrıs’ta barış kültürünü yaymak veya etnik milliyetçiliğin hegemonik konumunu yapıbozuma uğratmak bazen Gandi kadar sakin ve kararlı olmayı gerektiriyor."
Hastalığın Teşhisi: Etnik Milliyetçilik Kültürü
Şiddetli Semptomları: ELAM gibi aşırı sağ örgütler
Tedavisi: Barış Kültürü veya Etnik Milliyetçiliğin Yapıbozumları
Bilge Azgın
Çarşamba akşamı Sayın Mehmet Ali Talat’ın davet edildiği Limasol’daki konferans binasına otobüsle vardık. Limasol Belediye Başkanı ve Kıbrıs Teknoloji Üniversitesi Rektörü bizi sıcak tebessümleriyle karşıladılar. Binanın kafeteryasına oturmuş bir şeyler içiyoruz. Kıbrıslı Rumlar ile yeni başlayan müzakere süreci bu kez çözümle sonuçlanır mı diye sohbet ediyoruz. Konferans saat yedide başlayacak. Başlamasına beş dakika kala binanın dışından bir uğultu yükselmeye başlıyor. Bizim arkadaşlara dönüp “Salonun içine girme vakti geldi. Faşistler dışarıda ulumaya başladılar, anlaşılan gene ziyaretimize gelmişler” uyarısında bulunuyorum. Ne de olsa ELAM Talat’ın Baf’ta yaptığı konferansı da sabote etmeye çalışmışlardı.
Konferans kapısından içeri girdikten birkaç dakika sonra Faşistlerin dışarıdan gelen uğultusu fırtınaya yakalanmış deniz gibi dalga dalga kabarıyor. Anlaşılan o ki; bu sefer daha iyi örgütlenmişler ve Baf’takinden çok daha fazla kalabalıklar. Bir kulağımla dışarıdan gelen sesleri, diğer kulağımla da konferanstaki konuşmacıları dinlemeye çalışıyorum. AB Temsilcisi açılış konuşmasını yaparken, konferansın ana kapısına şiddetli bir nefret dalgası çarpıyor.
ELAM Faşistleri binanın içerisine girmeyi başarmış, konferans odasının giriş kapısına hücum etmişler. Araya giren Kıbrıslı Rum görevliler sayıca az ve çaresiz. Konferans kapısından içeri can havliyle koşup sığınan Kıbrıslı Rum katılımcıların yüzlerindeki korku ve panik tüm salona yayılıyor. Hemen oturduğum yerden fırlayıp kapıya koşuyorum. Ersöz Paşa konferans kapısını içerden kilitlemiş başında nöbet tutuyor. Meğer içeri girmeye çalışırken darp edilmiş! Alnında kırmızı bir şişlik ve fotoğraf makinesi elinden alınmış olsa da sükunet içinde kapıda nöbet tutuyor.
Paşa “tamamdır yahu, bir şey yok!” deyip ortalığı sakinleştirmeye çalışsa da kapıya tekme ve yumruk atılıyor. “Güm! Güm! Güm!” gürültüleri konferans odasının içinde yankılanıyor. Durum tam bir Jaws filmi sahnesi gibi. Kapının diğer tarafında dolaşan köpek balıkları oldukça aç, kararlı, ve öfkeli...
5-10 dakika süren kapı zorlama girişimleri ve bağrışmaların ardından görevliler ELAM’cıları binanın dışına püskürtmeyi başarıyor. Binanın dışından faşist marşlar söyleyip slogan atmaya devam ediyorlar. Tüm bunlar olup biterken, konferansdaki konuşmacılardan hiçbiri istifini bozmuyor. Kıbrıs’ta neden çözüm olmasının gerekliliğini anlatıyorlar.
Konuşma sırası Talat’a geliyor. Talat konuşmasında adada kalıcı bir çözüm olması için “birbirimizi anlamamız gerektiğini, birbirimizi anlamamız için de ilk önce birbirimizi dinlememiz gerektiğini” vurguluyıp ekliyor: “Ben bugün bunun için buradayım! Size Kıbrıslı Türkler’i anlatmak ve konuşmamın ardından da sizleri dinleyip anlamak için…”
Talat ilerde gerçekleşebilecek bir bütünlüklü çözümün sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için birçok güven artırıcı önlemlerin şimdiden hayata geçirilmesi gerektiğini söylüyor. Sıraladığı güven artırıcı önlemlerden belki de en çarpıcı olanları, ara bölgede iki toplumlu yüksek öğrenim okulunun kurulması ve iki tarafta bulunan devlet okullarında Rumca ve Türkçe dili eğitimi verilmesi fikirleri... Talat, Kuzey’den öğretmenlerin gidip Kıbrıslı Rumlar’a Türkçe eğitim vermesinin karşılığında Güney’den gelen Kıbrıslı Rum öğretmenlerin de Kuzey’deki öğrencilere Rumca ders vermesinin barış kültürünün yayılmasına çok büyük katkı yapacağını dile getiriyor.
Talat tüm bu güven artırıcı önlemleri bir bir sıralarken, birden bire salonda Jaws sahnesi yeniden tezahür ediyor.
“Güm! Güm! Güm!”
ELAM faşistleri kalenin ana kapısından içeri giremeyince, kalenin en zayıf ve korunaksız olan yangın çıkışı kapısını tekmeleye başlıyorlar. Tekmelenilen kapının hemen 10 metre sağ paralelinde Talat tam konsantre şekilde sunum yapmaya devam ediyor. Anlaşılan o ki, konferans yaklaşık birbuçuk saat önce başlamış olmasına rağmen Limasol polisi ELAM’cıları uzaklaştırmayı başaramamış.
Beşinci tekmede kapı açılıyor. Konferansı dinleyen Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar’ın birçoğu oturduğu yerden fırlayıp açılan kapıyı yeniden kapatmaya çalışıyor. ELAM’cılardan biri kapı açılınca havai fişek yakıp içeri atmış. Maksatları terör estirmek! Panik yaratarak konferansın tamamlanmasını engellemek! Beyinlerini istila etmiş fanatik Elen milliyetçiliğinin yapıbozuma uğratılmasına tahammülleri yok...
Arkadaşlarımızdan biri Talat’a gidip “böyle şey olmaz, konuşmayı bırakın artık! Can güvenliğimiz kalmadı” diye feryat ediyor. Talat, uyarılara aldırış etmeden Gandi misali sakin ve kararlı bir şekilde yerinde oturmaya devam ediyor.
ELAM’cıları püskürtüp kapıları kapattıktan sonra, Talat konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor. Barış kültürünün yayılıp gelişmesi için bu tür konferansların daha sıklıkla yapılması gerektiğini vurguluyor. “Geçmişte ELAM gibi aşırı sağ grupların kendi toplumlarında baskın rol oynayıp adayı felakete sürükledikler; artık Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin bir araya gelip bu tür aşırı sağ gruplara geçit vermemeleri gerekir” sözlerinin ardından salonda bir alkış kopuyor.
Ertesi günü, Ersöz Paşa’nın alnındaki kırmızı şişlik nasıl oldu diye merak edip Talat’ın ofisine gidiyorum. Talat cep telefonuyla Sabah Daily’ye geçen gece olan olayları anlatıyor. Talat’ın çalışma masasının yanında dizili duran kitaplara gözüm ilişiyor.
Kütüphanesinde en kalın olan kitabın üzerinde “Gandi” yazıyor...
Evet...Kıbrıs’ta barış kültürünü yaymak veya etnik milliyetçiliğin hegemonik konumunu yapıbozuma uğratmak bazen Gandi kadar sakin ve kararlı olmayı gerektiriyor.
Barış, göze almaya değer bir risk!