1. YAZARLAR

  2. Fatma Azgın

  3. Hatay Süreci KKTC’de Uygulanır mı?
Fatma Azgın

Fatma Azgın

Hatay Süreci KKTC’de Uygulanır mı?

A+A-


KKTC’nin Türkiye’ye bağlanması projesinin giderek daha belirgin olduğu günlerden geçmekteyiz. Su projesi, Elektrik projesi ve Ekonomik programın içeriğinde, bu toprakların Türkiye’ye katılması, giderek vilayet haline getirilmesi belirginleşiyor.

Bu amaç için oldukça yol katan TC’nin hakimiyetini kırma noktası çoktan aşıldı. Yıllar içinde, yerli halkı en az  ikiye katlayan  nüfus aktarımı sonra  buranın kaynaklarınının karşılık vermeden sömürülmesi, sonuçta halkın ve devletin hep borçlu kalması, iflas ettirilmesi gidişatı açıkça gösteriyor.

Kaç seçim yaparsak yapalım, kaç hükümet kurarsak kuralım “bağımsız ve özgür” irademiz erozyona uğramıştır. Geri dönülmez hatalar, basiretsizlikler sergilenmiştir. Kritik eşik aşılmıştır.

Bu ortamda Kıbrıs’a çözüm bulmak zorlaşıyor. TR’nin isteksiz olduğu, “kendi planını” uygulamak istediği nettir. Burası “ilhak” edilirse BM veya AB’den “protestodan” başka tepki beklenmemelidir.

Bu aşamada Hatay’ın ilhak edilmesi sürecini gözden geçirmek yararlı olur. Ayşe Hür’ün, Hatay’ın ilhakı üzerine Radikal gazetesinde yayınlanan  14/10/2012 yazısının bir bölümünü okumak iyi bir fikir olmaz mı?
                                              

***

‘Ayrı Varlık’ statüsü tanınıyor”

Nasıl olduysa, 27 Ocak’ta gözlemci heyetinin hazırladığı rapor üzerinde taraflar anlaştı. Buna göre Sancak, Türkiye ve Fransa’nın garantörlüğü altında ‘Ayrı Varlık’ (Entité distincte) olarak kabul edilecek, içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Suriye’ye bağlı olacaktı. Türkiye İskenderun limanından yararlanacaktı. Suriye ile Sancak arasında gümrük ve para birliği olacak, resmi dil Türkçe olacak, ikinci dil Arapça olacaktı. Sancak’ın yeterli sayıda jandarma ve polisi olacak, buna karşılık ordusu olmayacaktı.

Anlaşma tarihinde Sancak’ın yüzölçümü, 4.085 km2 nüfusu 219.000 idi. Nüfusunun yüzde 39,7’si Türk, yüzde 28’i Alevi, yüzde 11‘i Ermeni, yüzde 10’u Arap, yüzde 9’u Rum, kalanı da Kürt, Çerkez, Yahudi ve Arnavut kökenli olarak tespit edilmişti. Sancak Meclisi 40 kişiden oluşacak, bunun 8’i Türk, 6’sı Alevi, 2’si Ermeni, 2’si Arap, 1’i Rum cemaatinden seçilecekti. Tasnif garipti, çünkü Türk, Kürt, Ermeni vb. gibi etnik grupların dışında bir de Aleviler gibi dini grup vardı. Raporlara ‘Alevi’ diyen geçen Nusayrilerin büyük kısmı Arap olduğundan, bu tasnifin Arap toplumunu bölmek için yapıldığı anlaşılıyordu. Görüşmeler  sonucu Sancak Anayasası yürürlüğe girdi. Seçimler ise ancak 3 Mayıs 1938’de MC’nin tayin ettiği seçim Komisyonu’nun gözetimi altında başlayabildi.

‘Özbeöz Türk’ Hatay kimliğinin inşa edilmesi

Seçimler silahların gölgesinde yapıldı. Ankara Sancak doğumluları Türkiye’nin dört bir yanından Sancak’a taşıdı. Araplara, Nusayrilere gereken gözdağları verildi ve sonunda 22 Türk, 9 Alevi, 5 Ermeni, 2 Arap, 2 Rum’dan oluşan 40 kişilik Meclis 2 Eylül 1938 günü açıldı. Yeni devletin adı Hatay Cumhuriyeti olarak seçildi. MC’nin onayladığı Sancak statüsüne göre resmi dil Türkçe ve Arapça olmasına rağmen bütün milletvekilleri Türkçe yemin ettiler. Yemin töreninin ardından, her ikisi de ‘özbeöz Türk’ olan Tayfur Sökmen 40 milletvekilinin oybirliği ile Devlet Başkanlığına, Abdülgani Türkmen ise Meclis Başkanlığı’na seçildi. Tayfur Sökmen’in başbakan olarak atadığı bir başka ‘Türk’ Abdurrahman Melek yeni hükümeti kurdu. Hükümetin diğer üyeleri de ‘Türk’tü. Böylece çok dilli, çok etnisiteli, çok dinli Sancak’ın ‘Türkleştirilmesi’ne başlandı.

Hükümet güvenoyu aldıktan sonra Milletler Cemiyeti tarafından hazırlanan anayasayı onayladı, devletin adını da Hatay Devleti olarak değiştirdi. Başkent İskenderun’dan Antakya’ya aktarıldı. Ertesi gün Türk İstiklal Marşı milli marş olarak kabul edildi. Türk bayrağına benzer bir bayrak kabul edildi. Atatürk'ün ölümünden sonra süreç daha da derinleşti. Ocak 1939’da Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nun Hatay’da aynen uygulanmasına karar verildi. Şubat ayında maaşlar Türk lirası ile ödendi. Postaneler Türkiye’den gönderilen pulları kullanmaya başladılar. Mart ayında Merkez Bankası İskenderun’da şube açtı. Türkiye ile Hatay arasında ithalat-ihracat serbest bırakıldı. Ardından Fransız uçaklarına Hatay semalarında uçma yasağı getirildi.

Devletten vilayete...

Bu arada Avrupa’da savaş çanları çalıyordu. 15 Mart 1939’da Almanya Çekoslovakya’yı işgal etti, İtalya 7 Nisan 1939’da Arnavutluk’a asker çıkardı. Bu gelişmeler Türkiye ile Fransa’yı biraz daha yakınlaştırdı. Bunun meyvesi de 30 Haziran 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılması oldu. Hatay Devleti, Türkiye’nin Hatay Vilayeti’ne dönüştü. 1934’de Trakya’da Yahudileri kaçırtma operasyonu sırasında Trakya Umumi Müfettişlik Baş Müşaviri olan Gümüşhane Milletvekili Şükrü Sökmensüer yeni vilayete vali olarak atandı. Bu tarihten itibaren Hatay’dan Ermeni göçü başladı. Göçle ilgili olarak Yunus Nadi’nin Cumhuriyet gazetesinin 20 Temmuz 1939 sayılı nüshasındaki yazısında şöyle deniyordu: “Neden korkuyorlar? Ne var?  Kendilerini yiyeceğimizi mi vehmediyorlar?” 1915 Ermeni Kırımı’nı gayet iyi hatırlayan bir kuşağın bu soruya (elbette içlerinden) verdiği cevabı tahmin etmek zor değildi. Nitekim vatandaşlık konusunda tercih yapma hakkının sona erdiği 1940’a kadar 48 bin kişi Lübnan veya Suriye’ye göç etti. Bunların 26.500’ü Ermeni, 11.500’ü Rum, 6 bini Arap ve 3 bini Nusayri idi.”

 

***

Son olarak, tek kurtuluşun AB’ye başvurarak, onların mali ve ekonomik yardım ve denetleme programı altına girme seçeneği var. Gerçi Türkiye buna da izin vermez ya !!

 

 

Bu yazı toplam 7474 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar