Hatice değil netice!
Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulunabilmesi amacıyla neredeyse yarım asırdır müzakere ediliyor.
Nice müzakere süreci başladı ve bitti sonuca ulaşılamadan.
Hem kuzeyde hem güneyde liderler değişti, her yeni liderle yeni bir sürece geçildi ama sonuç değişmedi.
Kimi lider döneminde üç adım atılmışken kiminde belki beş adım atıldı ama hani amiyane tabiriyle, haticeye değil neticeye bakmak lazım galiba.
***
Hristofyas’ın Rum Yönetimi başkanlığına seçilip de Kıbrıs müzakerelerinde Talat’ın karşısına oturduğu günden başlayarak, bir ‘yoldaş’ tartışmasıdır gidiyor.
Bu 4 ayaklı tartışmanın bir yanında Hristofyas ve AKEL, diğer yanında da Talat ve CTP var.
İşin acı tarafı, bu tartışmanın 2008-2010 arasında son derece yoğun bir mesainin harcandığı müzakere sürecine verdiği zarardan kimse gereken dersi almamış olacak ki, hâlâ bugün sürdürülmesinde bir sakınca görülmüyor.
Hristofyas geçtiğimiz gün Fatma Kişmir’e verdiği röportajda, ‘Talat yoldaş olduğunu kanıtlayamadı’ deyiverdi.
Bunun üzerine bazı CTP’li siyasetçilerimiz buna yanıt verme ihtiyacı hissetti, karşı eleştiriler ortaya koydu.
Bana sorarsanız ne Hristofyas’ın ne de onu yanıtlayanların ne söylediğinin hiçbir önemi yok.
Önemli olan şu; Talat-Hristofyas ikilisi bu adaya bir çözüm getirebildi mi?
Hayır!
***
Çözüm mümkün mü değil mi?
Talat’ın da Hristofyas’ın da bu soruya yanıtı ‘evet’ olacak ki her ikisi de o masaya oturdu.
O veya bu sebeple bir çözümün mümkün olmadığını düşünen taraf boşuna o masaya oturup da zaman, efor ve para harcamaz!
Öyle mi?
Öyle olması lazım.
Ve hatta sadece o masaya değil, o makamlara da büyük oranda ‘Kıbrıs sorununu çözme’ vaadiyle oturduklarına göre, çözüm mümkün.
Çözüm mümkünken buna ulaşılamamışsa, o zaman geriye, masadakilerin bir şeyleri yanlış yapmış olma ihtimali kalıyor.
Ve yanlış her neredeyse, bunun vebali her iki tarafın da boynundadır.
***
O süreç noktalanalı 3 yılı aşkın bir süre geçti ama herkes ötekini suçlamaya devam ediyor.
Peki niye kimse biraz olsun kendi tarafının duruşunu sorgulamıyor?
Niye kimse özeleştiri kurumunu biraz olsun işletmiyor?
O süreçte Kıbrıs Türk tarafı da Kıbrıs Rum tarafı da hep doğruları yapmışsa, o halde yanlışı yapan kim?
Eğri oturup doğru konuşalım, Talat ve Hristofyas’ın başarısızlığının sorumlusu ne tek başına Talat ne de tek başına Hristofyas’tır.
Her iki lider de en az diğeri kadar sorumludur.
Ve daha da önemlisi, beklentinin doruğa ulaştığı bu tarihsel eşleşme döneminin sonunda yaşanan hayal kırıklığı, her iki toplumun çözüme ilişkin zaten alt seviyede olan inancını neredeyse sıfır noktasına çekmiştir.
Gelinen bu aşamada çözüm konusunda halihazırda bunca umutsuzluk varken, karşılıklı suçlama yöntemlerinden hâlâ vazgeçilmemesi, gelecek üzerindeki ipotek borcunu artırmaktan öteye bize ne getirebilir?