Hatırlama ve “Hınç Yasağı” Üstüne
Evripidis, “ne mutlu tarihi bilen kişiye” diyordu. Fakat gerçekten öyle mi? Geçmişte yaşanan haksızlıkları, mutsuzlukları, adaletsizlikleri, şiddeti, vahşeti bilmek bir insanı neden mutlu etsin ki! Evripidis, gerçekte “ne mutlu tarihten öğrenen kişiye” demek istiyordu. Burada kastedilen “mutluluk”, “bilmek”, “farkında olmak” anlamındadır. Nazım Hikmet’in mısralarındaki gibi: “anlamak sevgilim, gideni ve gelmekte olanı, o müthiş bahtiyarlıktır.”
Evet, anlamak, özellikle de geçmişi, bahtiyarlıktır. Fakat geçmişi anlamak, geçmişten ders almak, her zaman benimsenen bir görüş değildir. Bazı düşünürler hatırlamanın değil unutmanın “erdem” olduğunu ileri sürerken, bazıları da hatırlamanın önemine vurgu yapıyor. Örneğin Ernest Rennan, ulusların oluşumunda ve birliğini korumalarında geçmişi unutmanın, hatta bazı tarihi olayları çarpıtmanın elzem olduğunu söylüyordu. Hatırlamanın, geçmişin olaylarını deşmenin ulusların birliğini tehlikeye düşüreceğine inanıyordu.
Rennan bu görüşlerini 19. Yüzyılda dile getirmişti. Fakat günümüzde hafıza çalışmaları göstermiştir ki, geçmişi ele alıp değerlendirmek, geçmiş üstünde eleştirel olarak çalışmak yararlı olduğu kadar, kaçınılmazdır da. Çünkü gerçekte unutmak mümkün değildir. Dolayısıyla, önemli olan nasıl hatırladığımızdır.
Örneğin Eski-Yunan’da Atina Demokrasisini yıkan 30 Tiran Rejimi devrilerek demokrasi yeniden tesis edildiğinde, Atina Demokrasisini korumak için ilginç bir yasak uygulanmıştı. “Mi Mnisikakin” adı verilen ve hem yemin hem de yasa olarak bütün yurttaşları bağlayan bu uygulama, “geçmişin kötü olaylarını hatırlayıp kötülük yapma yasağı” anlamına geliyor. Yani, bir tür af yasası... Tam olarak “Mi Mnisikakin” sözcüğünü karşılamasa da, buna “Hınç Yasağı” da diyebiliriz.
Atinalılar, bu uygulamaya baş vururken, “hatırlama yasağı” değil, geçmişte yaşanan kötülükleri hatırlayıp kötülük yapmayı, yani, intikamı yasaklamışlardı.
Nitekim, intikama yönelen bazı yurttaşlar bu yasa çerçevesinde yargılanıp cezalandırılmışlardı ve böylece, intikam furyası yaşanmasının önüne geçilmişti.
Buradan çıkaracağımız sonuç, unutmanın erdem olduğu değil, hatırlamanın ama intikama yönelmemenin erdem olduğudur. Başka türlü söylersek, geçmişte yaşanan kötülükleri unutmak değil hatırlamak önemlidir ama hatırlarken ne yaptığımız daha önemlidir. Çünkü hafıza, Zygmunt Bauman’ın da söylediği gibi, nimet olduğu kadar lanet de olabilir.
Şurası bir gerçektir ki, geçmiş olaylarla doludur ve hafıza bütün olayları barındıramaz. Barındırdığı olayları da “gerçekte yaşanmış olduğu gibi” barındırmaz. Geçmişi canlı tutmak, seçmeye ve yorumlamaya dayalı aktif bir hafıza çalışmasıdır.
Yani, hafıza seçicidir ve yorumlayıcıdır. Hatırlamak, geçmişi yorumlayıp bir hikaye anlatmak demektir. Neyin seçileceği ve nasıl yorumlanacağı ise sürekli bir çekişme konusudur. Bu çekişme, geçmiş olaylarla ilgili bir pozisyon alma olduğu kadar, şimdiki zamanı nasıl okuduğumuz ve geleceği nasıl tahayyül ettiğimizle de ilgilidir.
Unutmadan affedebilmek, hatırlayarak intikama yönelmemek, toplumların birliği kadar toplumlar arası uzlaşmanın da temelini oluşturuyor. Geçmişin kötülüklerini araçsallaştırarak hınç üretip intikama yönelmenin demokrasiyi tehdit edeceğini Atinalılar 2500 sene önce kavramışlardı. Ne yazık ki, Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerde bu durum yeteri kadar anlaşılmadı. Bir zamanlar haksızlığa uğrayan İslamcı kanadın bugünkü icraatları maalesef intikam kokuyor. Bu da toplumun bölünmüşlüğünü daha da derinleştiriyor.
Türkiye’nin içine sürüklendiği hınç ortamından çıkması için “Hınç Yasağına” ihtiyacı var. “Mi Mnisikakin!”... Geçmişin kötülüklerini hatırlayarak kötülük yapma!!!