HAYALET ŞEHRİN ÇIĞLIĞI
Oraya bakmak trajik bir geçmişi hatırlamak demek. Toprak altına gömülü, kuyulara atılmış cesetlerin fısıldayıp durduğu o geçmişi… Bu küçük adanın ortasından kanamakta olduğu yerdeki hayalet şehrin kırık kalpler senfonisini… Kendi mezarları kazdırılıp içine gömülen o insanların, bir sabah apar topar evlerini ve hatıralarını bırakıp kaçmak zorunda kalan çaresizlerin hikayesini…. Oraya bakmak Kıbrıs’ın mezarsız ölülerinin “beni bul” çağrısının kalpleri sağır eden çaresizliğini hatırlamak demek.
Yıllarca orada bir açık hava müzesi, bir kahroluş anıtı gibi duran, bazılarının çocukluğu ve gençliği olan, bir sabah apar topar bırakılıp gidilen o yer, o utancın açık hava müzesi, Tanrısı para olanların iştahını kabartıvermiş birden. Talan edilecek kıyılar, oluk oluk akacak banknotlar görmüşler orada ve takım elbiselerini giyip kravatlarını takarak çok muteber makamlarını temsilen bir toplantıyla ilan etmişler niyetlerini. Ayıp olmasın diye bir hatun kişi de katıvermişler aralarına. Aile fotoğrafında gülümseyerek ajanslarla evlerimize ulaştırmışlar hain pozlarını. Minarenin kılıfını hazırlamışlar önce, sonra yalancı tarih derslerini dikte etmeye başlamışlar bize.
Biz orayı uyuyan güzelin her yanı yabanıl otlar bürümüş şehri sanıyorduk oysa. Bir gün prens gelip öpecek ve prensesle birlikte uykuya dalan şehir uyanacaktı ya… Masal böyle diyordu. Öylece bakıyorduk uzaktan, içimiz parçalanarak izliyorduk onun çürüyüşünü. Her şey değişiyordu hızla ama geleceği incitmeye devam eden o geçmiş oradan inatla bakmaya devam ediyordu yüzümüze. O ulaşılmaz, o yasak yer, o utancımızın ve çürümüş günlerimizin fotoğrafı, o yalvaran sessizlik bir umuda dönüşmeyi bekliyordu.
Oradan iyileşmeye başlayabiliriz belki diye hayaller kuruyorduk. Barışı kurmaya hala açık duran o yaraya merhem sürerek başlayabiliriz belki diyorduk. Bölünme çizgisinin olduğu o yerde başka bir hayatın tohumlarını atabilirdik belki. Sayısız güzel hayalimiz olabilir, toprak altındaki o mezarsızların kanattığı vicdanlarımızı “Bunca acılar yaşandı ama bir barış şehri kuruyoruz” diyerek biraz iyileştirebilirdik belki.
Biz o fotoğraftakilerin sevmedikleriyiz çünkü bu adada savaştırıldığımız “onlara karşı biz” değil, onlarla birlikte bir “biz” olmak, kavgaya tutuşup yeni trajediler yaratmaktansa elbirliğiyle bir gelecek kurmak, doğup büyüdüğümüz toprakları ortak vatan yapmak istiyoruz.
Farklıyız, çok farklıyız çünkü o fotoğraftakilerin düşman bellediklerinin de acılarını, kaygılarını, düşüncelerini dikkate alıyoruz.
Farklıyız, çok farklıyız çünkü banka hesaplarından çok ağaçlardan, kuşlardan, çocuklardan, estetik ve ahlaktan, birlikte armoni içinde yaşamaktan yanayız.
Farklıyız çünkü geçmişi tüm boyutlarıyla anlamak, hangi taraftan gelmişse gelsin adaletsizliği görmek ve tamir etmeye çalışmak istiyoruz.
Toplanmışlar ve geleceğimiz için karar alacaklarmış. Bir taciz fotoğrafında bir araya gelmiş gülümsüyorlar cümleten…
Hassas dengeler umurlarında bile değil onların, zücaciyeci dükkanına dalan filleri andırsalar da pek muteber duruyorlar.
Vaatleri pek cafcaflı; toprağa toprak, paraya para katılacak, düşmana kafa tutulacak, kat kat mutluluk dağıtılacak, ekonomi şaha kalkacak.
Onlar, o muteber sahiplerimiz, işbirlikçileri ile her türlü kararı alıp dayatabilirler bize. Biz onları seçmiyoruz ama onlar bizim geleceğimize karar verip dünyaya ilan ediyorlar.
Onlardan farklı düşünen herkes hain. O fotoğrafı alkışlamayan herkes “düşman” la iş birliği içinde.
Bu muteber fotoğraf, o hayalet şehrin iç acıtan fotoğrafını paranın fotoğrafıyla değiştirmek istiyor. Yeni bir rant alanı için kolları sıvıyor, ihtişamlı otellerle bir zafer anıtı dikmeye hazırlanıyor ve açılış töreninde alkışçıları olmaya davet ediyor bizi. Ürkütücü bir yüzü var sahiplerimizin. Dünyanın gözleri önünde dudak uçuklatan insan hakkı ihlalleri sergilemekteler kendi ülkelerinde. Zulmün her çeşidinin korkusunu saçmaktalar çevreye.
Hayalet şehir iç çekiyor, kalpleri inciten bir yalvarışla bakıp duruyor yüzümüze. Derin uykudaki prensesi öpmeye gelecek prens zalimler tarafından zindana atılmış. Prensese saplanacak hançer hazırlanıyor sarayda. Katliam çok yakında.