HAYALLERİMİZİN ÜZERİNE ASFALT DÖKÜYORLAR
Yakın zamanda ülkemizde yapılan bir araştırmaya bakıyoruz. Şehirlerimizdeki mutluluk oranını ele alan bu araştırmaya göre başkent Lefkoşa ülkenin en mutsuz şehri.
Tabii, pek çoğumuzun düşündüğünün aksine bu mutsuzluğun sebebi başkent belediyesinin içinde bulunduğu ekonomik durum değil. Yaşadığımız bu mutsuzluğun en büyük sebebi mevcut belediyecilik zihniyetimiz ve şehirlerimize yaklaşımımız.
Düşünün ki evinizi alıyorsunuz, koltuklarınızla, kütüphanenizle, yatağınızla, salonunuzla, mutfağınızla evinizi muntazam bir şekilde döşüyorsunuz. Boş zamanlarınızda sizi mutlu edecek mekanlar yaratıyorsunuz. Bazen bir spor odası oluyor bu mesela, bazen bir kütüphane, bazen bir sinema odası, bazense bir sanat odası. Hepimiz şehirlerimizde bizi mutlu edecek evimizi bir şekilde oluşturuyoruz.
Evimizi bu kadar temiz, düzenli ve umut dolu bir şekilde döşedikten sonra kapıdan dışarı ilk adımımızı attığımızda karşımıza belediyecilik zihniyeti asfalt dökme ve çöp toplama ile sınırlı olan bir şehir çıkıyor.
Halbuki Lefkoşalılar olarak bizler belediyelerimize sadece şehirlerimizi değil, aynı zamanda hayallerimizi de emanet ediyoruz. Kapımızdan çıktığımızda bizi heyecanlandıracak şehirler ve mutlu edecek mekanlar hayal ediyoruz.
Biz bunları hayal ederken, ülkemizdeki belediyecilik anlayışı hayallerimizi imkansız olarak ilan etmiş. Ve seçim kazanmanın formülünü bulmuş: ASFALT DÖK ve ÇÖP TOPLA.
Pek çok belediye başkanı bu formülü uygulayarak seçim kazanmaya odaklanırken, başta Lefkoşa olmak üzere, hayallerini gerçekleştiremeyen şehirler şüphesiz mutsuz oluyor. Yani kısacası, hayallerimizin üzerine asfalt dökülüyor.
Peki böylesi hayali ölmüş şehirleri biz istiyor muyuz? Ne kadar mutlu ediyor bu şehirler bizi? Bunun cevabını yapılan araştırma ortaya koyuyor aslında: Hayalleri gerçekleşmeyen Lefkoşa, mutsuzluğun da başkenti olmuş durumda.
Teşhis ortaya çıkmışken, tedavi artık yavaş yavaş kendini gösteriyor. Eğer mutlu olmak istiyorsak, Lefkoşa’yı sadece asfalt döken zihniyetten çıkarıp, hayallerin de gerçekleştirdiği bir başkent haline getirmek zorundayız.
Dahası bu adımlar sadece biz Lefkoşalıların yaşamı için değil, aynı zamanda Lefkoşa’mızdan gelip geçen insanları kazanmamız için de önemli. Önemli çünkü ülkemize okumak için gelen öğrencileri kazanmamız ve birer Lefkoşa Gönüllüsü’ne dönüştürmemiz gerekiyor.
Lefkoşa’da 4-5 yıl boyunca toplu taşıma, kaldırım, kent parkı ve sanat parkı gibi vizyonların yokluğunda yaşayan öğrenciler, maalesef bu şehirden mutsuzluğumuzun bir kısmını paylaşarak ayrılıyor.
‘Ülkemizden ayrılan öğrencileri Lefkoşa Gönüllüsü yapmaya ihtiyacımız var mı?’ diye sorulduğunu duyar gibiyim. Evet, bu öğrencileri Lefkoşa Gönüllüsü yapmamız büyük bir önem taşıyor. Çünkü bu öğrencilerin her biri kendi şehirlerine döndüklerinde akrabalarını ve arkadaşlarını Lefkoşa’ya imrendirecek hikayeler anlatma potansiyeline sahip.
Hükümetlerimiz charter seferlerine tonlarca para dökerken, bu şehri yaşayarak tanıyan, gönül bağı kurmaya hazır olan ve ücretsiz bir şekilde reklamını yapabilecek öğrencilere, mutsuz bir Lefkoşa sunuyoruz. Doğal olarak da ülkemizde okuyan öğrencileri birer Lefkoşa Gönüllüsüne dönüştürme fırsatını değerlendiremiyoruz.
Halbuki evimizden dışarıya ilk adımımızı attığımızda bizleri heyecanlandıracak bir Lefkoşa, bu fırsatı değerlendirebilir.
- İşimize veya okulumuza tramvayla gidebileceğimiz bir Lefkoşa
- Öğle aramızı yapay bir göleti olan kent parkında piknik yaparak geçirebileceğimiz bir Lefkoşa
- Akşamları bisikletimizi alıp çocuğumuzla birlikte Kanlı Dere boyunca spor yapabileceğimiz bir Lefkoşa
- Dereboyu Caddesinin geniş kaldırımlarında eşimizle birlikte alışveriş yapabileceğimiz bir Lefkoşa
- Yayalaşmış Surlariçi’nde hafta sonu ailecek kahve zevki yapabileceğimiz bir Lefkoşa
- Ve bu ayrıcalıkları yaşatarak bizi mutlu edecek bir Lefkoşa.
Evet, böyle bir Lefkoşa mümkün. Yeter ki hayallerimizin üzerine asfalt dökülmesine artık izin vermeyelim. Yeter ki artık en büyük önemi seçim galibiyetlerine değil, içinde yaşayanları mutlu edecek bir başkente ve hayallerimize verelim.