HAYAT BAYRAM OLSA
Aylar sonra dünyanın en uzun elli metresini geçtim yeniden. Umutsuzlukla gitmiştim Lefkoşa’yı bölen sınıra ama geçmeyi başarınca mutluluktan kanatlandım. Koşa koşa Işık Kitabevi’ne ulaştım hemen, kitaplarımı, dergilerimi almak için… Sonra geçtiğimi işitince büyük bir heyecan dalgasına kapılan arkadaşlarla müdavimi olduğumuz kafeler, barlarda buluşmalar. Ertesi sabah Güllü arıyor hadi geç hemen buluşalım tekrar diye. Kavuşma mutluluğu, Lorenzo Kafe’de Doğanların ünlü portakaladası, keyifli sohbetler, alışverişe gelince, Büyük Han’dan Lefkara işli, Lapta işli maskeler… Birisi Funda’dan bana hediye, diğerleri bu güzelliklerden mahrum güneydeki kadın arkadaşlar için benden hediye.
Bu arada en büyük heyecan sınırın ayırdığı, aylardır birbirine hasret iki sevilinin Rana ve Leonidas’ın yeniden buluşacak olması… Rana’yı uğurluyoruz sevinç içinde ve bir süre sonra kötü haber geliyor; Rana geçemiyor. Telefondan önümüze ara bölgede hüzün ve düş kırıklığı içinde oturan iki sevgilinin fotoğrafı düşüyor. Ne kadar tanıdık. Ne kadar Kıbrıs.
Sınırı geçerken bir başka küçük trajediye tanık oluyorum: Minik bebeğiyle bir anne aylardır ayrı kalmak zorunda kaldığı eşine kavuşmak için mücadele veriyor. Test sonucu telefonuna bir mesaj olarak gönderilmiş yalnızca. Vakit geçtiği için laboratuvar kapanmış, sınırdaki görevlilerin talep ettiği belgeye ulaşılamıyor. Onlar da iyi niyetli, sorunu çözmeye çalışıyorlar ama çıkış yolu bulmakta zorlanıyorlar. Bebek babanın kucağında ama belki birazdan ayrılmak zorunda kalacaklar. Genç anne bebeğiyle Kıbrıs’ın güneyinde yaşayan ailesini ziyarete gitmiş ve sınır kapanınca mahsur kalmış orada. İçim titriyor onların görüntüsüyle. Gencecik bir çift ve tatlı mı tatlı bir bebek. Kavuşabildiler mi acaba?
Ertesi akşam yeniden geçiyorum Zeki Ali’nin yeni kitabı Tuhaf İstasyon’un, Imagine Bar’daki tanıtımı için. Aylardır görmediğim arkadaşlarla buluşma heyecanı, zayıflayanlar, kilo alanlar, sakal bırakanlar. Eski günlerdeki gibi olamıyor elbet. Korona gazileriyiz, yaralıyız, tedirginiz ama ne güzel yine de bir araya gelebilmek, yeni kitapların çıkmış olması. Şiirler dolduruyor mekânın loşluğunu, edebiyata dair küçük hatıralar anlatılıyor. Hayat güzelliklerini sürdürüyor bir biçimde.
Eve dönünce içimde bir ıssızlık duygusu, bir ağlama isteği ama… Ayrı kalmak zorunda bırakılanları düşünüyorum, geleceğin belirsizliğini… Bu sürede aldığım ölüm haberlerini… Geçmiş yazları düşünüyorum. Gelecek için hangi hayali kursam bir gölge düşüyor üzerine. Geçmişin hayaleti ise uzun tek başınalık hallerinde hep benimle.
Yine de hayal kurmaktan, planlar yapmaktan geri duramıyor insan. Yaşanan onca acılar yanında bazı kalp kırıklıkları çok önemsiz biliyorum bunu. Her zaman yaptığım gibi, bulunduğum anı ve mekânı güzelleştirmeye, olabildiğince iyi ve erdemli yaşamaya çalışıyorum.
Sınırdaki bebeği düşünüyorum sonra, onu nasıl bir hayat beklediğini. Bütün bebekleri düşünüyorum, henüz doğmamış olanları da. Hayatın nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunu… Bizi erken bırakıp gidenlerin pekâlâ hala yanımızda bulunmalarının mümkün olduğunu… Bazı kalplerin boşuna kırıldığını… Olası mutlulukların incir çekirdeğini doldurmaz nedenlerle gerçekleşemediğini…
Her şeye rağmen iyimser olmak istiyorum gelecek için. Dallara sımsıkı yapışmak istiyorum uçurumdan düşecek dahi olsam.
Güzel kalplerine tutunmuş iyi insanlar var dünyada, türlü zulme uğramış, muktedirler tarafından dört duvar arasına kapatılmış insanlar. Hayat bir gün bize onların özgürleştiğini, güzel günleri gösterecek mi? Bilemiyorum. Elimden gelen bir şey varsa yapmak istiyorum sadece.
Aşk, adalet ve özgürlük hep kazansın, hayat bayram olsun istiyorum.
Tek tesellim aynı arzularda buluştuğumuz o kalabalıklar, bizim gibi düşünüp bizim hayallerimizi taşıyanlar…Güzel insanlar, sahici ve adil olanlar değiştirmeyi başaracaktır elbet bir gün dünyayı.