1. YAZARLAR

  2. Derya Beyatlı

  3. Hayat da, kitap da !
Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Hayat da, kitap da !

A+A-

Gözlerini kapat ve çok mutlu olduğun bir çocukluk anını düşün diyor beni hipnotize etmeye çalışan terapist. Geçmiş hayatlara merak sardım bir süredir. Bugünkü sorunlarını geçmiş hayatlarını görerek çözemezsin diyor başlamadan. O değil zaten niyetim. Geçmişi bilmek isteğim sadece meraktan benim, yoksa ‘Karma Temizleme’ gibi bir derdim yok hiç.

Kapıyorum gözlerimi, ilk aklıma gelen çocukluk anımda 7-8 yaşlarındayım. Bisiklet sürmeyi öğretiyor babam bana. Yardımcı tekerlekleri söküp atmış, bunlarla zor diyor, bırak ben olayım yardımcı tekerin.

Çok güvenmiştim ben oysa o iki küçük tekere, KORKUYORUM. Yok, Olmaz, Ama, Nasıl, Baba Hayır, Yapma, Lütfen, Kem Küm…

Sıkıca kavrıyor sonra babam bisikletin selesini. Merak etme ben arkandayım düşmene izin vermem diyor. Tutuyor bir süre, onu arkamda koşarken hissettikçe basıyorum pedallara ben de, cesaretle.

Bırakmış arada sessizce, çaktırmadan. Hiç fark etmemişim yalnız olduğumu. Metrelerce sonra anlıyorum anca başardığımı, bir başıma, ama babamın bana verdiği güvenle. Ne büyük mutluluk bu, nasıl bir gurur, yıllar sonra yeniden yaşıyorum gözlerim kapalı.

Babam o gün bıraktığı seleyi bir daha da tutmadı. Tüm şikayetlerimi ‘bir kez yapan, yine yapar’ diye ağzıma tıktı. Yardımcı tekerler de doğru tavan arasına. 

Bizim hikayemiz hep böyle devam etti sonra, ‘isyankar’, ‘bağımsız’, herşeyi kendi başına yapmaya girişen ben, yine de hep bildim gizliden gizliye babamın arkamda olduğunu. Hep hissettim düşmeden beni yakalayacağını.

Bugün üç yıl oldu gideli babam, koskoca üç yıl.

Zaman zaman hiç yaşanmadığını düşünürüm o lanet günün. Gözlerimi açıp uyanmak isterim babamsız hayattan. Bazı sabahlar ise uykuya tekrar dalıp başka bir dünyada babamı bulmak üzere kaparım gözlerimi sıkıca.

Ya derim düşersem yine bisikletten, kim tutar artık beni ?

Rüyalarımda babamı görürüm hala sık sık, tekrar tekrar aynı acıyı yaşadığını. Yine çaresizliğe bulanırım. Bitmedi mi hala derim, niye yeniden başladık bu oyuna, daha kaç kez görmem gerek benim giyotini ?

Gitmek mi zor, kalmak mı diye sordum kendime defalarca annemin takvime kara gün diye işaretletlediği o günün ardından. Oysa ne kadar da mutluydu bir önceki gece, hepimizle şakalaşmış, abimle atışmalarımıza kızmıştı her zamanki gibi yarı şaka, yarı sert. Siyaset bile yapmıştık birlikte, çözmüştük Kıbrıs Sorununu onbininci kez. Uzun zaman sonra umutla dolmuştu yüreğim. Belki demiştim, belki gitmez, kalır yanımda.

Kalmadı, gitti.

Ertesi sabah onun için yaktığım mumlar sönmeden gitti babam. Bilemedim nasıl yaşanır onsuz bir ülkede, beceriksizce tutunmaya çalıştım hayata, eski alışkanlıklara, dostlara. Sağ olsunlar, hiç yalnız bırakmadılar beni. Olmadı, yapamadım, kalamadım oralarda, ardımda yaralı bir yürek bırakmak uğruna attım kendimi uzaklara. Bilmiyorum hiç anladı mı annem beni. Bilebildi mi babamın evinde babamsız yaşamanın bana verdiği acıyı.

‘Ne iyi insandı İrfan Hoca !’, böyle bir cümleden kim nefret eder ? Niye nefret eder ? Bilmedim, bilemedim. Ama bu cümleyi her duyduğumda gurur değildi artık hissettiğim saf, katıksız acıydı. O güzel insanın dünyamda var olmaması canımı yakıyordu, kaçtım. Uzaklara, bu cümleyi duymaycağım diyarlara sığındım.

Kaçınca yaralar kapanmıyor ama. Küçükken de bilirdim tozları kilimin altına süpürmekle temizlik yapmadığımı, yine biliyorum acıdan kaçmakla huzura kavuşulmadığını. Ama tek bildiğim şey bu, başkası gelmiyor ki elimden. Bir kez daha bu cümleyi duymak istemiyorum, başım da sağ olmasın ne olur. Hazır değilim ben bu gerçeğe, hatırlatmayın artık, kaçıp saklanmak daha kolay.

Babanı kaybedince büyürsün demişti bir dost. Bu mu büyümek bilemiyorum, niye büyümek gerek bilmediğim gibi. Her şeyin bir nedeni var diyor okuduğum kitaplar. Bu amansız gidişin nedenini soruyorum, cevap alamıyorum.

Dumana soruyorum, Rüzgarı sorguluyorum, deniz diyorum sen söyle, ya sen Delfin ?  Kimse bilmiyor, hepsi yere eğiyor başını, gözlerini kaçırıyor, sorum cevapsız kalıyor.

Aynı kitapları okurduk hep. Bazen ben onunkuları çalardım bazen o benimkilere göz koyardı. Yurtdışı dönüşlerimi heyecanla beklerdi babam, kolumun altında onun için alınmış bir kaç kitapla döneceğimi bildiğinden. Kitapçıların önünden başım yerde geçişim ondan şimdi.  

Birlikte okumuştuk eski, düzgün çalışmayan bir arabadan yeni gıcır gıcır Ferrari’ye geçiş metaforunu Robin Sharma’nın. Ölüm çok kolay gelmişti o an gözümüze. Çok mantıklı, niye eski arabada kalmak isteyesin ki diye sormuştuk birbirimize?

Öyle değilmiş ama işte Ferrari tek kişilikmiş, kalan kalıyormuş geride, sen gidince anladım baba.

Son günlere doğru yakında bitecek, tarihi bir yere yazacaksınız sonra hayatınıza kaldığınız yerden devam edeceksiniz demiştin. Haklısın yazdık bir çok yere 18 Ocak tarihini. Yavaş yavaş döndük sonra eski hayatımıza, ama sensiz hiç birşey aynı değil baba.

Hayat da, kitap da !


18 Ocak 2014
Marsilya

Bu yazı toplam 2801 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar