Hayat yorgunluğu
Bir yanda kendi hayatımız diğer yanda tanığı olduğumuz başka hayatlar… Çok da uzak olmayan bir geçmişte konu komşunun, en fazla köylüsünün hayatını kenarından köşesinden bilirdi insanlar. Bugün ise bir hayat hikayeleri bombardımanı altındayız. Hiç karşılaşmadığımız ve karşılaşmayacağımız insanların hayat hikayelerinin tanıklarıyız. Çoğunu yalan yanlış bildiğimiz, ucundan bir bilgiyle boşlukları doldurduğumuz, başkalarının kurgularına kendi kurgularımızı da kattığımız hikayeler bunlar. Kafalarımızdaki bazı hikayelerden öylesine eminiz ki acımasızca yargılıyoruz onları. Bazıları için tahminlerimiz isabetlidir elbet. Sonuçta insanlık halleri birbirine benzer. Kimi insanların mağduriyet çığlığı yeri göğü inletir.
Belirli bir tarihsel dönemeç, belirli bir ülkede, tarihsel kültürel bir düzlemde bazı evlerde neler yaşandığını az çok tahmin edebiliriz. Yine de her durumun benzersiz bazı özellikler bulundurması da olasıdır. Bir an bir aydınlanma yaşarız. Yepyeni bir bilgi kafamızdaki tabloyu değiştirir.
Bizim kimselere anlatmadığımız anılarımız oluşu gibi başkalarının da kimselerle paylaşmadıkları vardır elbet. Geçmişte bir edebiyatçı olarak çok rahatsız ederdi bu beni. Yeryüzünde anlatılmayan bir şey kalmasın isterdim. Bir kitapta benimkine benzer bir deneyimle karşılaştığımda kalbim deli gibi çarpardı çünkü; yalnızlığıma iyi gelirdi bu.
Bazı insanların deneyimlerini anlatacak kelimeleri, kavramları yok ne yazık ki. Kendi deneyimlerini anlatamayan insanlar bu kelime ve kavram yoksulluğu içinde başkalarının deneyimlerini de anlayamaz, onları tanımlayamadıkları için genel etiketler takıp rahatlarlar.
Bencil diye nitelenen kimi insanların bir varoluş gayreti içinde olduklarını gözlemlemişimdir çoğu zaman. Başkalarını düşünemeyecek durumdadırlar tehlikeli bir ip üzerinde cambazlık yapmaya çalışırlarken. Biz sadece başkalarını düşünmediklerini saptarız, onların ölüm kalım hamlelerini göremeyiz. Bizden alırlar ve geriye bir şey vermezler. Var olmak için almak zorundadırlar ve şu an verebilecekleri bir şey de yoktur. Olsa bile hayat stresinin yarattığı toksinle beyinleri bulutlanmıştır ve düşünemezler bunu.
Öyle zor hayatlar vardır ki faillerini birer canavara dönüştürürler. Yaşama güdüsü ile tüm ötekilere karşı gardlarını almışlardır. Hayat bazen suça bile sürükler onları.
Hayat yorgunu öyle çok insan var ki. Yaşadığı ülkede, şehirde, evde, bedende, ruhta fena halde sıkışmış insanlar bunlar. Kimileri küçümseyerek, tiksinerek baktığımız kişiler belki de. Bir filmde izlesek, bir romanda okusak belki de empati duyardık onlara.
Bazı insanlar şaşırtır bizi. Kendimize bile şaşarız bazen. Başkalarını şaşırtacak şeyler yaparız. Anlam veremedikleri şeyler. Anlam yüzeyde değil derinlerde gizlidir oysa. Bugünde değil uzak bir geçmişte gizlidir belki.
Bazı hikayeler ağlatır bizi. Ne kadar merhametli olduğumuza bağlıdır bu elbet. En korkuncu merhametsiz, dünyanın merkezine kendini yerleştirmiş, kendi çıkarı için herkesi ezip geçmeye hazır insanlarla karşılaşmaktır. Öyle acılı hikayelerle dolu ki dünya.
Çocukluktan beri başkalarının hikayeleri için kabaran bir kulağım olmuştur. Merhamet ve sevgiyle yaklaşırdım onlara ama hikayelerin kahramanları kendilerine kalbimde açtığım yeri bilmeden geçip giderlerdi yanımdan, kötücül bir bakış fırlattıkları bile olurdu. Gizlice bağlandığım pek çok insan bir yabancı gibi, sevilmeyen bir yabancı gibi davranmıştır bana. Belki de bağlandığım sadece kendi kafamda kurguladığım bazı fanilerdi, kim bilir? Esas mesele de duyduğum bağlanma ihtiyacıydı belki.
Romantik kişilikler için tökezlemelerle doludur dünya. Gerçeğin şamarı sık sık iner suratlarına. Kötücül biri olmaktan iyidir bu ama.
Yıllar sonra bir anıyı gözden geçirdiğinde kendine hayret ediyor insan. Bugünden bakınca neden öyle davrandığını kestiremiyor. Oysa pek çok hikâye insan daha ana rahmindeyken başlamıştır. Hayat yorgunu bedenlerimiz ve ruhlarımızla sürüklenip duruyoruz. Sevgi, onay ve ilgi arıyoruz en çok da.