Hayata Meydan Okuyan Adam… DERGİN TOKMAK
Hayata Meydan Okuyan Adam… DERGİN TOKMAK
Simge Çerkezoğlu
Elleriyle dans eden adam Dergin Tokmak, 1960’lı yıllarda Almanya’ya işçi olarak Türkiye’den göç eden bir ailenin çocuğu. Bir yaşında geçirdiği çocuk felcinin ardından sol bacağını tamamen, sağ bacağını ise kısmen kaybediyor. Yılmıyor, küsmüyor, hayata adeta meydan okuyor. Kolları ile dans etmeye başlıyor. Hem de engeller bedenlerde değil, kafalarda dercesine…
Kuzey Kıbrıs Turcell’in ‘Sanat Engel Tanımaz Projesi’ çerçevesinde ilk kez Kıbrıs’a gelen Dergin, hayat hikâyesini ve bu noktaya nasıl geldiğini samimiyetle anlattı. Hayata karşı gösterdiği dirayet ve dik duruşu ile ağzımı açık bıraktı.
“İLK BAŞTA KOLLARIMLA YÜRÜMEYE BAŞLADIM”
Elbette soracağım ilk soru kollarıyla dans etmeye nasıl başladığıydı. Dergin şaşkınlığım karşısında bu tecrübesini gülerek anlatıyor.
“ Üç yaşında başka çocuklar yürümeye başladığında ben de kollarımla yürümeye başlamışım. Bana anlattıklarına göre çok hiperaktif , hiçbir zaman bir yerde durup oturmayan bir çocukmuşum. 1986 yılında Almanya’ya Break Dans’ın gelmesiyle kuzenimden, amcamın oğlundan, bu dansı öğrenmeye başladım. On yaşlarında ilk hareketleri öğrenmeye, ellerimle ya da sırt üstü dönmeye başladım. Bir gün bana getirdiği videokasetin üzerinde değneklerle dans eden biri vardı. İşte esas o fotoğraf bana bu fikri verdi, ilham oldu.”
Asıl engeller kafada başlıyor diyoruz ya Dergin de kendince bundan nasibini alıyor. Hastalığından önce Almanya’da bir yabancı olmanın mücadelesini ailesiyle birlikte veriyor.
“Çocukken çok zorluklar çektim. Ailem hep çalışırdı. Babam gündüz demir yollarında işçilik yapar, gece de taksi sürerdi. Annem de bir fırında çalışırdı. Onları çok görmez, çoğu zaman kardeşlerim ve kuzenlerimle vakit geçirirdik. Hem Almanya’da yabancıydık hem de Türkiye’de. Hiçbir zaman nereye ait olduğumuzu bilemedik. Şimdi baktığımda sırf bu aidiyetsizlik duygusundan o zamanki pek çok arkadaşımın savrulup gittiğini fark ediyorum. Türk müyüm Alman mıyım ben kimim? Ama dans beni kötü yola düşmekten kurtardı. Özellikle de benim gibi göçmen bir ailenin engelli çocuğu için adeta rehabilitasyon oldu. Tabii hep çok spor yaptım. Tekerlekli sandalyede basketbol oynadım, ok attım. İlk başta ailem biraz para kazanıp Almanya’dan Türkiye’ye dönmeyi planlıyordu. Hastalığım yüzünden dönmekten vazgeçtiler. Almanya’da tedavi olmam daha kolaydı. O zaman Türkiye’de bu kadar gelişmemişti. Artık tabii bu bakış açısı değişti. Ben de Almanya’da bir Alman gibi kabul ediliyorum. Orada doğdum ve büyüdüm. Sanatçı olmam da bu durumu kolaylaştırdı.”
“SANATÇININ ANA DİLİ SANATTIR”
Hayattaki esas amacının dans etmek ve başkalarına ilham vermek olduğunu söyleyen Dergin, zaman içinde kimliğin önemsizliğini insanlara da kabullendirdiğini anlatıyor. Böylece sohbet doksan milyondan fazla kişinin izlediği Kanada Merkezli sanat topluluğu olan Cirgue de Soleil’e kabul edilişine geliyor.
“İnsan sanatla uğraşınca ana diliniz de artık sanat oluyor. Nereli olduğunuz, kim olduğunuz ikinci planda kalıyor. Cirque de Soleil’e (Güneşin Sirki) girdiğimde 29 yaşındaydım. Bir ofiste elektrik mühendisi olarak çalışıyordum. O güne kadar şarkı söyledim. Dans ettim. Yine de engelli olmasanız bile, sanatla ya da dansla profesyonel anlamda bir yerlere gelmek çok zordur. Aslında onlar beni gelip buldu. O dönemde internet yeni yaygınlaşmaya başlamıştı. Topluluğun değneklerle dans ederek yapılan bir koreografisi vardı. İzledikleri videoların ardından değneklerle yaptıkları bu show için beni uygun buldular. Beni takip etmeye başladılar. Onlar ilk başta engelli olduğumu anlamamıştı. Benden önceki dansçı da engelli değildi. Tarzımı çok beğenerek geldiler. Engelli olduğumu anlayınca tereddüt ettiler. Yılda yaklaşık 350 gösteriye çıkıyorlardı. Bunun üstesinden gelebilir miyim diye düşündüler. Ben de düşündüm. Sonuçta denemeye karar verdik. Altı aylık bir kontrat yaptık, o günden bu güne altı yıl geçti. Birlikte 2000 show yaptık. Bunun için aslında çok beklemiştim. Onlar sayesinde dünyada pek çok insan ismimi duydu. Beni tanıdı. Bu yıllarda dünyayı dolaştık. Bu showu bir kez izleyen bir daha unutmadı. Engelli insanların iş bulmayı bile zor başardıkları bu hayatta ben böyle bir iş buldum. Önüme farklı kapılar açıldı. Şanslı olduğumu hissetim. Böylece çok iyi yerlere geldim. Dans artık benim için bir Derviş gibi ruhani bir şeye dönüştü.”
Dergin Almanya’da Das Supertalent, Türkiye’de bilinen ismiyle Yetenek Sizsiniz, programına da katılan ve burada da çok konuşulan bir isim olmuştu. Yarışmanın ona neler kattığını anlatıyor.
“Yetenek Sizsiniz önemli ancak benim için zor bir deneyim oldu. Televizyonda çalışmak başlı başına zor bir iş, program yapımcıları önce kafalarında bir şeyler canlandırıyor. Sonra sizden de bunu yapmanızı bekliyorlar. Bazı arkadaşlarım bu yarışmaya katılmamı eleştirdi. Oysa ben Almanya’da daha çok tanınmak istedim. Evet, altı yıl boyunca binlerce gösteri yaptım ama Cirque de Soleil ile dünyayı dolaştık. Hep makyajlıydım. Kimse beni yaşadığım ülkede tanımıyordu. Yarışmada ismimi dahi doğru telaffuz edemiyorlardı. Yarışmayla beni herkes tanıdı, çok insana ulaştım. Almanya’da %50’den bile fazla izlenen bir programdan bahsediyoruz. İnanıyorum ki yarışmada olmam hem bana hem de başka engelli insanlara ilham oldu. Bu programdayken biyografi kitabımı yayınladık. O kitap için de güzel reklam oldu. İnsanlar hikâyemi bilsin, okusun istedim. Türkçeye de çevirmek istiyorum. Hayatımızın başta annem ve babam için sonra da benim için ne denli zor olduğunu, hayatta bir yerlere çabalayarak geldiğimi ve başardığımı görmelerini istedim. Böylece okuyanlar da istedikleri şey için göstermekten asla vazgeçmeyeceklerdir.”
“ENGELİM BUGÜN BENİ BEN YAPTI”
Engeliyle hayata yenik başladığını anlatan Dergin, zaman geçtikçe bu durumu kendisi için olumluya dönüştürdüğünden söz ediyor. Bunun üzerine merak ediyorum bir yaşında rahatsızlanmış olmasaydı hayatı nasıl olurdu diye düşündüğü oluyor mu? Biraz yüzü gölgeleniyor ama bu duygu hemen yerini gülümseyen bir yüze bırakıyor.
“Bunu asla bilemeyiz tabii ama uçmayla çok ilgiliyim. Eğer yürüyebilseydim sanırım pilot olurdum. Yine de farkına vardım ki engelim olmasaydı bu kadar özel bir hayatım da olmazdı. Neredeyse tüm dünyayı dolaştım. Her yerden arkadaşlarım var. Her kültürü tanıdım. Yaşadım. Tüm bunların büyük bir ayrıcalık olduğu kanısındayım. Elbette çocukken yürüdüğümü ve yürümeyi çok hayal ettim. Çok istedim. Çocukluğumun çoğunu hastanelerde geçirdim. Defalarca ameliyat oldum. Hocalara bile gittik. Şifalı suları bile denedik. Olmadı. Yürüsem bugünkü ben olmazdım. Engelim bugün beni ben yaptı. Tabii annem ve babam da bana hep destek oldu.
Geçmişte yaptığı bir röportajında insanların onun engelli olduğuna inanmadıklarından bahseden Dergin’e günümüzdeki Dergin Tokmak algısını soruyorum.
“Doğrudur bunu söyledim. Özellikle de Cirque de Soleil’le yaptığımız gösterilerde gösteri biter, biz otele gideriz. Sahneden sonra beni görmeyen insanlar engelli olduğumu anlayamıyorlar. Bazen yanıma gelenler bunu fark ediyor. Şaşırıyor. Sonuçta oradaki teatral oyun ve müthiş koreografi ile bunu anlamak elbette zor. Onlarla yapacağımız gösteri için aylarca çalışırız. Her harekette ayrı bir oyun ve numara kullanırız. Ortaya kusursuz bir iş çıkarırız. Bazen yanıma gelip sorarlar o hareket gerçek miydi yoksa bacaklarınız rol için mi öyleydi diye. Buradaki gençlerle çalışmak için üç günümüz vardı. Üç günde bir gala gecesi ortaya çıkardık. Çok sıkı çalıştık. İyi bir koreografi oldu. Sanırım gösterimiz de beğenildi. İlk kez Kıbrıs’a geliyorum. Benim için heyecan verici bir tecrübe oldu. On beş yıldan sonra ayrıca Türkiye’ye de gelmiş oldum. Sanırım yaşadıklarımı ve hayatımı da buradaki insanlar, bu gösteri ve sizin sayenizde öğrenmiş oldu.