HAYATA SARILMAK
Kendinden memnun olmamak lanetlerin en büyüğü insan için. Yalnızlığı başaramıyor pek çok kişi. Yalnız olmak sürekli kendini dinlemek demek çünkü. Yalnız olmak hayatın bin bir gailesi ile tek başına uğraşmak, gündelik hayatın yüklerini bir başına yüklenmek demek. Doğru mu bu? Bazı ilişkilerde yükleri taşıma görevi ağırlıkla bir başkasına verilebiliyor çünkü. Yükünü bir başkasına verip o hafiflik hali içinde kelebek gibi çiçekten çiçeğe dolananlar da cabası. Her hayat kendi özel hikayesinden mustarip. Dünya yeniden peri masalına taşınıp avutmaya çalışacak kendini bu hafta. Kraliçe Elizabeth’in 96 yaşında ölümü peri masalının kapısını açıyor. Krallar, kraliçeler, prensler, prensesler… Her masala bir ya da birkaç kötü kişi lazım. Kötü kraliçe, güzel prenses yaş hiyerarşisi için de uygun bir formül. Kötünün bir erkek ya da erkeği sevdiğinden ayıran anne baba olması da fena değil. Dizi film formülleri böyle. Hep bir kötü olmalı ve onun kurduğu komplolar üzerinden gelişmeli hikâye. Bir yanda bir saray ihtişamı var. Özenilen, ulaşılması gereken hayatlar olarak sunulan. Güzeller ve yakışıklıların senaryoda galip gelmesi dileniyor seyirci tarafından. İyi kalpliler de kötüleri yenmeli. Kurban olan prenses bir öpücük ile dirilmeli.
Dünyaya böylesi bir hikâye veren ülke bunu bir turizm potansiyeline dönüştürebilir. Dahası bu hikâye ülkedeki tüm diğer gündem maddelerinin önüne geçebilir. Aşk ve masumiyetin karşısında zulüm ve komplo. Hep birlikte ekran başında toplanabiliriz. Hem gündelik dertlerimizi unutmaya da yarar bu. Dalga geçmek için söylemiyorum. Bana da iyi gelebilecek bir şey bu. Hem tüm dünya ile ortaklaşmak, bir kolektif dünya belleğinin parçası olmak hoş bir durum. Benimkisi sosyolojik bir bakış da demiyorum. Bayağı iyi gelen, uyuşturan bir şey. Keyif veren zararsız maddeler arasında.
Dünya çapında kolektif katılım zaten her an her gün yaşadığımız bir şey artık. Sosyal Medya aynı gündem çerçevesinde anında birleştiriyor bizi. Bir durumu alkışlayanlar ve lanetleyenler arasında bir taraf tutmamız bekleniyor. Her durum için kurulması muhtemel övgü ve yergi cümleleri mevcut. Her öküzün altında bir buzağı var. Kadı kızındaki kusur anında meydana dökülesi.
Bazı hezeyanlar ve yanlış kararlar sonucu ülkelerin, çocukların geleceğinin ateşe atılması içten bile değil. Kelimeler uçuşuyor boşlukta, sağa sola ateş ederek. Birisi kan kaybından ölmekteyken üstüne basıp yükselmeye çalışıyor bazı diğerleri. Amaç yükselmek ve daha da yükselmek. Altta kalanın canı çıkıyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse çok yorgunum ben. Bir kanepeye uzanıp bir ekrana doğru bakmak ve canımı acıtan pek çok hatıra ve deneyimden uzaklaşmak harika gelebilir. Sınıfsal, ideolojik analizlerle uğraşmak için takatim yok zaten. Ekranlardan kaçıp nostaljinin güzel kollarına düşenlerden olmadım hiçbir zaman. Geçmiş daha iyi değildi. Sadece geçtiği için bugün kadar acıtmıyor. Hepsi bu. Nostalji yanılsaması bundan ibaret.
Hayat hikayelerimizi biz yazamıyoruz ama önemli katkılar koyabiliyoruz onlara. İşaretleri doğru okuyarak yön değiştirebiliyoruz kimi zaman. Çatallanan bir yolla karşılaşınca az gidilebilen yolu seçebiliyoruz.
Çok yorgunum ve bana enerji katabilecek olan bazı küçük mucizeler yalnızca. Bir mucize bile karşına çıkmak için sokağa çıkmanı bekler değil mi? Karşına çıkmışsa elini uzatmanı, cesaret gösterip bir adım atmanı bekler. Gökten zembille bile inmişse o zembile sırtını dönüp gitmeni değil de onu eline alıp ağırlığınca taşımanı bekler. Öylesine yorgun ve kırgınım ki buna bile gücüm yokmuş gibi geliyor kimi zaman.
Düşmanımdan uzak olsun böylesi bir ruh yorgunluğu. Çevreyi kuşatan kara bulutlar yok olsun, eşikteki fırtınalar gerçekleşmesin. Dileyebileceğim bu.
Gerçeği ve durumu saptamak onu yarı yarıya aşmak demektir derler. Karamsarlığın insanı tehlikeler karşısında uyaran bir yanı vardır her zaman. Karamsarlar eylemsiz duranlar ve boyun eğmiş olanlardır bir yandan da.
Bir çiçeğe su vermek bile iyi gelebilir insana, sabah uyanınca gökyüzünün hala yerinde durduğuna şahitlik etmek.
İnsan 96 yaşında ölebilir. 96 yılı taşıyabilmek kutlanası bir durumdur bana kalırsa. Ölüm hayattan yorulanlar için bir sonsuz uyku gibi.
Gılgamış ölümsüzlük otunun peşine düşmüşse bu efsaneyi kuran insan zihni sonsuz bir itiraz içindedir ölüme. Bu yüzden her gün inatla sarılmalı hayata.