'Hayatımızı ortaya koyduk'
Coronavirüs salgını süresince ‘mücadelenin kahramanları’ olarak anılan doktor ve hemşirelerin verdiği savaşın ülkedeki yansımaları, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ndeki Pandeminin Başhemşiresi olan Fatma Savaşkan ve ekibinin yaşadıklarında saklı
Fehime ALASYA
Coronavirüs (COVID-19) salgını süresince ‘mücadelenin kahramanları’ olarak anılan doktor ve hemşirelerin verdiği savaşın ülkedeki yansımaları, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ndeki Pandeminin Başhemşiresi olan Fatma Savaşkan ve ekibinin yaşadıklarında saklı…
12 Mayıs Hemşireler Günü’nde YENİDÜZEN’e konuşan Başhemşire Fatma Savaşkan, yıllardır yürüttüğü hemşirelik görevinde ilk kez bu denli etkilendiğini anlattı.
Ülkedeki salgın sürecinde yaşananların psikolojik boyutunun çok ağır olduğunu dile getiren Savaşkan, “Maalesef bazı insanlar hasta olduklarını veya yakınını kaybettiğini sosyal medya dediğimiz canavardan öğrendi. Çığlıkları hala kulaklarımda. Bunu asla ama asla unutmayacağım. Zaten yakınınızı kaybediyorsunuz, bu en ağırı, bir de dönüp bunu sosyal medyadan öğreniyorsunuz. Bu kadar ileri niçin gittik? Niye gittik? Mantığımızı ne zaman kaybettik? Bunu yapmakla neyi başardık?” diyerek isyan etti.
28 yıllık hemşirelik deneyimlerine rağmen bazı yaşananların çok canını yaktığını dile getiren Savaşkan, bu süreçteki bazı anılarını hayat boyu unutmayacağını belirtti. Yaşadığı birçok anıyı gözyaşları içinde anlatan Savaşkan, “Fiziksel olarak dayanıyorsunuz, gecede 2 saat uyusanız bile oluyor, yürütüyorsunuz. Tüm yorgunluğa rağmen güç buluyorsunuz ama bu psikolojik yükü sırtlamak çok güç. Sanrım biz giderek zorluklardan güçlendik.” dedi.
Salgın süresince hastanede yatıp kalkan, geceleri en fazla 2 saat uyuyan, bu süreçte ise ‘hemşirelerin virüs bulaştığı kabusu’ ile sekerek uyanan Savaşkan, atılan her adımın yeni bir tecrübeden ibaret olduğunu kaydetti.
Enfeksiyon bölümünde çalışırken kurallara uymanın önemine değinen Savaşkan, bu sayede hemşirelerini ve diğer çalışanlarını koruyabildiği inancında…
Bir kez daha bu süreçte maske kullanımının ne kadar önemli olduğunun altını çizen Svaşan, örneklerle yaşadıklarını YENİDÜZEN’e anlattı…
“Toplum baskısı ve ifşa felaket bir şey…”
Salgında “büyük mücadele” verildiğini anlatan Başhemşire Fatma Savaşkan, en acısının da toplum baskısı ve ifşa yüzünden kendini saklayan ve hastalığı ilerledikten sonra hastaneye başvuran kişilerin olduğunu dile getirdi.
Örnekler vererek anlattığı bu durumun insan ve hasta haklarına aykırı olduğunu, etik olmadığını belirtti…
1993 yılında hemşireliğe başlayan Fatma Savaşkan, 28 yıldır çalıştığı Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin yükünü 7 yıldır Başhemşire olarak seve seve sırtlıyor.
2007 yılından beridir Enfeksiyon Kontrol Bölümünde Başhemşire olarak görev yapan Savaşkan, Covid-19 salgını öncesini ve bu salgın süresince yaşadıklarını kıyaslıyor. “Kıyas bile kaldırmaz aslında, müthiş bir fark, apayrı bir olay diyor”
Özelde karşılaştığı güçlükleri, genelde ise verilen mücadeleyi anlatan Savaşkan, sorularımızı şöyle yanıtlıyor:
- Yıllardır bu meslektesiniz, Covid-19 salgını süresince neler yaşandı? Önceki salgınlardan farklı olan nelerdi diye soracak olursak nelere söyleyebilirsiniz?
- “İlk olarak kuş gribi ile karşılaştık, ardından 2009 yılında domuz gribiyle tanıştık. Burada Bulaşıcı Hastalıklar Yasası’nı gündeme aldık, bu uğurda çalışan ekibin içinde aktif görev aldım, AB ile bu uğurda çok çalışma yaptık. 2018 yılının Aralık ayında bu yasa yürürlüğe girdi. Domuz gribi ardından çeşitli bulaşıcı hastalık ile uğraştık. Covid-19’un da bize geleceğinden emindik ama bu kadar sıkıntı yaratacağını bilmiyorduk. Bulaş olmaması anlamında kurallar çok önemli. Hasta ile ilgileniyorken şahsi güvenliğinizle ilgili de hiçbir şeyin gözden kaçmaması gerek. Resimlerle giyinip soyunma sıralaması yaptık. Defalarca giyinip soyunarak doğru yolunu gösterdik. Hasta ile baş başa iken stres veya panik halinde hareket etmeniz, iğneyi yanlışlıkla kendinize batırmanız, yanlış giyinmeniz bile bulaşa neden olabilir. Eldivenin bile nasıl takılıp çıkarılacağı çok önemliydi. Önce hemşirelerimizi toparladık, birlikte uygulamaları deneyimledik, ardından çağrı merkezi sistemini oluşturduk. Buraya eğitim vermemiz gerekiyordu çünkü gönüllü ve sağlıkçı olmayan kişilerden yardım alıyorduk. Ardından temaslı takibi için bölüm oluşturduk. Ardından temaslılarımızı özel otellerde barınmasının doğru olduğuna karar verdik çünkü çok ciddi bir toplum baskısı vardı. Temaslı bir kişinin markete gitmesi olay oluyordu ama bu kişilerin korunarak, etrafını koruyarak ihtiyaçlarını karşılaması gerekiyordu, toplum bunu kaldıramadı. Biz de otelde izole sürecini başlattık. Tüm bunları yaparken de ekibimiz giderek arttı. Hiç olmayan ekipler yarattık. En son 90 kişiye ulaştık. Ben bunları organize etmekten karantina merkezine gidemez olmuştum. Başhemşirelik görevimi aslında diğer arkadaşlarıma devrettim ve ben işin yöneticilik bölümüne geçmek durumunda kaldım. Geceleri karantina merkezinde gündüzleri ise yönetim tarafında oluyordum.”
- Kendinizi, ekibinizi, hastalarınız ve hastaneyi nasıl korudunuz?
- “Bu konu çok deniz derya bir konu. Eldivenin giyilmesinden, çıkarılmasına, tulumun, maskenin giyilip çıkarılmasından, ambulans görevlisinden tutun da çamaşırhane görevlisinden temizlikçisine birçok kişiden sorumlusunuz. Size emanet olan hastaların da gelen temaslıların da güvenliğinden sorumlusunuz. Ambulansın içini doğru dezenfekte etmezseniz başkaları da bulaşabiliyor. Tümünün kurallara uymasından, doğru hareket etmesinden, her şeyden sorumlusunuz. Ben de öyle oldum.
Geceleri sadece 2 saat uyuyordum, o iki saatte de hemşirelerimin bulaştığı kabuslarını görüyordum ve sekerek uyanıyordum. Çünkü çok büyük bir yüktü ama el birliği ile başardık. Hayatımda bu kadar çok telefonda konuştuğum dönem hiç olmadı ve olmayacak da sanırım… Bu ne bizim ne de dünyanın öngörmediği, düşünemediği bir durumdu. Her adımımız yeni bir tecrübeydi. Çok şükür altından başarıyla kalktık.
Hiçbir hemşirem veya çalışanım bulaşmadan bu görevi yaptı. Sadece tek bir hemşiremiz bulaşmıştı o da hiç semptom göstermeden, çevresine bulaştırmadan atlattı. Bu taktığımız maskelerin önemini bilen ve kullanan birisiydi.”
“Kimseyle görüşmedim diyen kişinin özel partiler yaptığını, pikniğe gittiğini, kahvaltılar düzenlediğini öğrendik”
-Temaslılarla ilgili konuşmayan veya yalan beyan verenler olduğu ortaya çıkmıştı?
- “İnsanlar karantinaya girmek istemiyor, istemediği için size yalan söylüyordu. Kimseyle görüşmedik diyor ama birçok temaslısı çıkıyordu. Kimseyle görüşmedim diyen kişinin özel partiler yaptığını, pikniğe gittiğini, kahvaltılar düzenlediğini, birçok özel doktora gittiğini öğrenmiştik. Bu temaslı ekibinde kimseye güvenmeden sorgulamamız gerektiğini öğrenmiştik ve öyle yapıyorduk. Polislerden, psikologlardan yardım alıyorduk. Nasıl çapraz sorgulama yapar da insanları konuşmaya ikna ederiz, bir şey saklamasınlar diye çabalıyorduk. Bu ekip sonradan işinde uzman ekibe döndürüldü çünkü çok hassas bir konuydu. Tüm adımlarımız Dünya Sağlık Örgütü kural, kriter ve önerileriyle hareket ettik.”
- Sizin için Coronavirüs süreci nasıl başladı?
- “Ben geçen yıl hemşirelerimin başka yerlere görevlendirilmesine tepki göstererek izinlerimi kullanıp görevimden uzaklaştım, akabinde istifayı bile düşündüm. Bir yoğun bakım hemşiresi, bir hemşire kolay yetişmiyor, bana sormadan hemşirelerimi almaları ağırıma gidiyor. Bu hastalığın gelmeye başladığını, izin süresince evde televizyonlardan seyrederken yerimde duramadım. Gidip ilgili Bakanlıkla görüştüm, bakanlık da yetkisini kullanarak beni göreve çağırdı. Yeniden işe başladım, Covid ile hazırlanmaya başladık. AB’nin verdiği ‘salgın nasıl yönetilecek’ eğitimlerinden de geçtik, çok yüklü bir bilgi deneyimimiz vardı.
Bu sırada hastane yandı… Biz yine de bu süreci salgına hazırlanarak geçirdik. Dışarıda karantina merkezi aradık ama çok da uygun bir yer bulamadık. Bu kadar ciddi bir durumla karşılaşacağımızı biz bile tahmin etmedik. Buradaki bir servisi karantina yaptık. Bu çalışmaları yaparken şüphelilerimiz geldi. Domuz gribi, ebola geçmişimiz de var, bazı çalışmalarımız olmuştu.”
- Ekibiniz kaç kişiydi? Bu ekip nasıl oluşmuştu?
- “Bu süreçte tüm servislere haber saldım ve gönüllü hemşire istedim. Bu çok riskli bir durum, bulaşabilir, ölebilir ailenize zarar verebilirsiniz… Üç hemşire ile bu sürece başladık. Süreç bittiğinde 90 kişiydik. Yaklaşık 2 ay boyunca eve toplam 5 saat gitmedim. Sürekli hastanedeydim. Önceleri sadece banyo yapmak için işe gidiyordum. Ardından hastanede bir oda ayarladım, banyo yapmak için dahi artık eve gitmiyordum çünkü kızım ve eşimi korumalıydım. Domuz gribini yaşadığımızda 3 gün eve gitmemiştim, bu süreçte ise son 3 gündür eve gidebiliyorum, 2 ay eve gitmedim. Bu grubun içinde en tehlikeli insanlardan biriydim. Bulaşma ve bulaştırma ihtimalim çok fazlaydı.”
“Bana her zaman ‘hastalarının sana ihtiyacı var’ diyerek destek oldular”
- Aileniz bu süreçte size nasıl destek çıktı?
- “Çok müthiş bir kızım var. Amsterdam’da eğitim alıyor, ilk başta günlerce kavga ettik. Gelmek istemiyordu çünkü babasıyla bana hastalık bulaştırmaktan korkuyordu. Hollanda’nın durumu giderek kötüleşiyordu ve onu daha fazla orada yalnız bir stüdyo dairede bırakamazdık, gelmesini sağladık. İzole süreci başladı, çok şükür atlattık. Ardından eşim ve ben sürekli dışarıda çalıştığımız için evde olduğumuz dakikalarda adeta köşe kapmaca oynadık. Birlikte oturup yemek dahi yemedik. Bana her zaman ‘hastalarının sana ihtiyacı var’ diyerek destek oldular. Kızım çok sorumluluk sahibi bir evlattır. Bir günden bir güne bana ‘neden bana zaman ayırmıyorsun’ demedi, sormadı, sorgulamadı. Psikolog olacak, ondan yardım aldığım geceler bile oldu. Görüşmelerimiz bu süreçte gece yarısı 01.00’den sonra oluyordu.”
- Salgında kayıplar verdiniz, bu sizi nasıl etkiledi?
- “Her birinin ayrı bir acıklı hikayesi var. Sürecin en başından beri dolaştığı her yerde arkasında hastalar kalan ve kendi yurt dışına dönen bir yaşlı hastamız vardı. Küçük bir ishal ile başlayıp bu sürecin içinde olduğunuzu öğreniyorsunuz. Aynı evde olan ve giderek kötüleştiğini seyreden pozitif vakalarımız vardı. Aman hasta oldum, kimse beni kötülemesin düşüncesiyle evde günlerce kalan ve ağırlaşınca hastaneye gelen vakalarımız oldu. Gelir gelmez yoğun bakıma giren hastalarımız olmuştu. Çoğu kişi sırf bu hastalık teşhis edilmesin diye evinde atlatmaya çalışan, ifşa olmasın, ötekileştirilmesin diye evinde geçirmeye çalıştı. Bunları yaşamak çok ağır.”
- Sizi en çok üzen şey ne oldu?
- “Herkesi olmasa bile biliyoruz ki bu hastaların çoğunu kurtarabiliriz ve buna rağmen bize gelmiyorlar, kendilerini saklıyorlardı. Bunlar olamadı ve bu süreçte beni en çok yıpratan şey de bu oldu. İnsanlar göz göre göre evde hastalandılar ve yardım alamadılar. Bu nasıl bir şeydir aklım almıyor… Nasıl bir engeldir ki insanlar sağlığa ve hizmete yönelmez. Toplumdaki bu baskı, bu ifşa felaket bir şey… Buna bulaşıcı hastalıklarda hep rastlıyoruz. Bulaşan kişiler kirleniyormuş gibi hissediyor. Bu çok zor.
Ama her şeye rağmen bu sürecin en kötüsü bir insanın eşinin öldüğünü basından öğrenmesi oldu. Eşinin veya kendinin hasta olduğunu öğrenen kişilere bunu sağlıkçıların söylemesi gerek, basının değil. Ama maalesef bazı insanlar bunu sosyal medya dediğimiz canavardan öğrendi. Çığlıkları hala kulaklarımda. Bunu asla ama asla unutmayacağım. Zaten yakınınızı kaybediyorsunuz, bu en ağırı, bir de dönüp bunu sosyal medyadan öğreniyorsunuz. Bu kadar ileri niçin gittik? Niye gittik? Mantığımızı ne zaman kaybettik? Bunu yapmakla neyi başardık? İnsanlar bana yalvarıyordu, ‘lütfen sonucum çıkınca siz bana söyleyin’ diyorlardı. Sınıfta kaldığımız kısmı bu, bunu mutlaksa çözmek zorundayız. Hem hasta hakları, hem insan hakları konusu artık gereken önemi görmeli. Bu ne insan, ne hasta ne de basın etiğine uymaz. Bu insanların feryadını duymak, yakarışlarına tanık olmak en acısıydı. 28 yıldır ölen birçok insan ve ailesi ile karşılaşıyorum ama bu yaşananların üzerinde başka şeyler de var, bu çok acı… Bunları engellemezsek yine olacak. Kişileri ifşa etmek doğru değil, zaten ihbar hattımız var, oraya bildirmek yeter.
Süreçteki önyargılarla didinmek de çok yorucuydu. Fiziksel olarak dayanıyorsunuz, gecede 2 saat uyusanız bile oluyor, yürütüyorsunuz. Tüm yorgunluğa rağmen güç buluyorsunuz ama bu psikolojik yükü sırtlamak çok güç. Sanrım biz giderek zorluklardan güçlendik.”
“Geceleri buraya (Onkoloji Binası 5. katına) oturup hastanenin ışıklarını seyretmeye bayılıyordum”
- Burası (Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi) Pandemi Hastanesi olarak ilan edildi, kapıları genel sağlık hizmetine kapatıldı, ne hissettiniz?
- “En çok ağırıma giden şeylerden birisi de buydu. Geceleri buraya (Onkoloji Binası 5. Katına) oturup hastanenin ışıklarını seyretmeye bayılıyordum. En ağırı bu ışıkların söndüğü gece idi. Tüm ışıklar kararmıştı… Ben bu hastanenin Pandemi olamayacağını, genel sağlığa burada ihtiyaç olduğunu hep söylemiştim. Neticede bu yanlıştan da dönüldü. Bunun olmayacağını çok iyi biliyordum. Büyük bir salgınla karşı karşıya gelirsek ne yaparız onu bilemiyorum.”
- Yeniden daha büyük bir salgın süreci yaşayabilir miyiz? Nasıl başa çıkarız?
- “Tüm dünyada bu salgın bitmedikçe biz de risk altındayız. Evet hala bir Pandemi hastanemiz yok ama bunlar çok da çözülmeyecek şeyler değil. Ama burası (Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi) Pandemi olamaz ondan eminim. Bu süreçte harika insanlar tanıdım. Ne olursa olsun çalışan, gönüllü kişiler tanıyorsunuz. Gününü gecesini bu işe katan insanlar var. Bu salgın onlar sayesinde durduruldu. Yine olsa yine yaparız. Bunlarla işe yaradığımızı anlıyoruz, işimizi severek çok çalışarak yapıyoruz. Şanslıydık, çok çalıştık başardık… Her zaman bu meslekle, kendi dalımla, kurallara uymamızla gurur duyuyorum. Hiçbir çalışanımız bulaşmadı. Başka ülkede 3 gün pozitif vaka çıkmasa bayram yapılacak ama biz korkuyoruz, inanmıyoruz, güvenmiyoruz, 23 gündür pozitif vaka yok ama bayram yapamıyoruz. Bu ekipler çok güçlü, çok çalıştık… Herkes canla başla çalıştı. Gece 4’te sonuç veren çalışanlar, sabah 8’de yine işbaşı yapıyordu. 10 saat boyunca tulumdan çıkmayan, buharlı maske ile gezen hemşirelerimiz vardı. Bu müthiş bir çabaydı.”
- Satır aralarında unutamadığınız bazı yaşanmışlıkları dinledik, bunun yanında hafızanıza kazınan anılar oldu mu?
- “Ben temaslıların sürüntülerini alıyordum, bundan hiç vazgeçmedim. Otellere gidiyordum, insanlarla bire bir iç içeydim ve etrafımdaki herkes bana kesin bulaşacak gözüyle bakılıyordu. Beyaz saçlarıma, bakımsız halime bakıp beni yaşlı sanan bir kişi, ‘hayatınızı tehlikeye atıyorsunuz, sizin yaşınız bu işi yapmaya uygun değil sanırım, neden?’ diye sormuştu. Bu durumda hayatımızı ortaya koyduk. En ağırı ve en güzeli ise otelde olan 5 yaşındaki temaslımızdı.
Sürüntülerini aldım, sohbet ettik, konuştuk, ben çıkarken bana ‘kendine lütfen iyi bak, lütfen ölme’ dedi… Bazı temaslılara arayıp pozitif değilsiniz dediğimizde sevinçten havaya sektiklerini telefonda duyuyorduk.”