Hayde Guterres Rast Getire…
Önümüzdeki Pazartesi ve Salı günü Cenevre’de Kıbrıs sorununun çözüm sürecinin ne olacağına dair görüşme toplantısı yapılacak. Davet BM Genel Sekreteri (BMGS) Guterres’ten… Katılımcılar ise Kıbrıslı iki tarafın liderleri ile garantörler Türkiye ile Yunanistan’ın Dış İşleri Bakanları ve garantör İngiltere’nin de Dış İşleri Bakan Yardımcısı… Kıbrıslı siyasi partilerin temsilcileri de orada olacak ve izleyecekler… Ama bu toplantı gayri resmi imiş?! Hikaye…
Guterres bu toplantıyı keyfinden çağırmadı elbette; hele ki Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Uzakdoğu’da kazanlar kaynarken… Guterres bu toplantıyı iş ola da çağırmadı herhalde, BM’nin yoğunlaşması gereken o kadar konu varken… Guterres emin olamadığı yeni bir risk alınabilir düşüncesiyle de bu toplantıyı çağırmadı herhalde; daha önceki Annan Planı ve Crans-Montana Konferansı denemelerinde Kıbrıslı Rum liderler tarafından BM tuş edilmişken… Yani vardı bir bildiği, vardı güçlü bir zemini, vardı bir umut veren ön çalışmaları, temasları, görüşmeleri ve raporları ki daveti yaptı…
Hristodulidis seçildiğinden beri Guterres’in Kıbrıs özel temsilcisini atayarak görüşme sürecini başlatması için nerdeyse yalvar-yakar oldu; Guterres tınmadı… 2017’de Anastasiadis’in Crans-Montana Konferansı’nda BM’yi tuş etmesinin başrol oyuncusunun Hristodulidis olduğunu en iyi bilen Guterres’tir. Ondan beri Guterres’de Hristodulidis’in BM Ölçütlerinde çözümü kabul ettiğine kanacak göz yoktu; olsaydı bu yeni çağrıyı iki yıl öncesinden Hristodulidis “Ben hazırım” dediğinde yapardı…
Guterres bu yeni daveti yaparken nereden ‘ilham’ aldı?! Önce Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde olumlu gelişmeler olması, TC Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan’ın Yunan Başbakanı’na “Denizi geçtik, derede boğulmayalım” demesinden… Belli ki CB Erdoğan’ın dere dediği Kıbrıs sorunu idi… Daha sonra CB Erdoğan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik adaylığının görüşüldüğü NATO zirve toplantısında Türkiye’nin AB sürecinin önü açılırsa, bu iki ülkenin üyeliği için önlerini açacağını söylemesi etkili olmuştur… Bu bağlamda Türkiye’nin, AB üyeliği sürecinde Kıbrıs sorunu engelini de kaldırmak amacıyla Kıbrıs’ta çözüm için elini taşın altına koyacağını söylemesinden, barış için uzanan elleri de havada bırakmayacağından ilham almıştır Guterres… Ve ondan sonradır ki kişisel temsilci olarak Bn Holgıuin’i atadı…
Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail-Hamas savaşı ve Suriye’nin iç savaşı olgularında Türkiye’nin güttüğü siyasetler ve gerçekleştirdiği temaslar, ev sahipliği yaptığı toplantılar bölgedeki imajını uluslararası siyasette yükseltti, güçlendirdi… Ama bunlar Türkiye’nin bölgesinin enerji merkezi olması vizyonuna ulaşmasına ve bunun için de AB ile ilişkilerinin geliştirilmesinin Kıbrıs Rum tarafının engellerinden kurtulmasına yetmiyor. Kıbrıs sorununun çözülmesi Türkiye için kaçınılmazdır, BM Ölçütlerinde bir çözümden başka yolu da yoktur. CB Erdoğan BM kürsüsünden iki defa KKTC’yi tanıyın çağrısı yaptı, tanıyan çıkmadı. CB Erdoğan’ın ısrarlı bastırmaları sonucunda Türk Devletleri Teşkilatı’na KKTC gözlemci üye oldu da ne oldu? Kıbrıs Rum tarafı ile ilişkilerini geliştiren Kazakistan, KKTC’yi kabullenmediğini dolaylı ama anlaşılır şekilde dünyaya duyurdu; Özbekler daha iyi değil, İsrail-Hamas savaşında İsrail’i destekleyen Azeriler ise hiç mi hiç güvenilmezdir… Dolayısıyla CB Erdoğan Annan Planındaki gibi BM Ölçütlerinde çözüm için elini taşın altına koyacağını ilan etmiştir.
Türk tarafı 2-Devletli Çözüm önerisini anlatırken bir vurguyu ısrarla yapmaktadır: “Bu öneri, Kıbrıslı Rumların BM Ölçütlerini iki defa reddedip tükettiği ve hatta katledip gömdüğü nedeniyle çözüm için bir Türk tezi olarak sunulmuştur”. BM’nin bugünkü federal çözüme dayalı Parametreleri de geçmişte, daha önceki çözüm görüşmelerinde Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin azınlık statüsünde olacağı bir üniter devlette ısrar etmeleri üzerine Türkiye tarafından önerilmiş ve BM Güvenlik Konseyi tarafından da benimsenip karara bağlanmıştı. Kıbrıs Rum siyasetinin toplamı bu kararı “Acı bir özveri” olarak tanımlar. Şimdilerde de BM Ölçütlerinde çözümü Rumlar iki defa reddettikleri için Türk tarafı 2-Devletli çözüm önerisini türetti. Yani, Türk tarafı 2-Devletli Çözüm önerisini daha önceki iki denemelerin Rumlar tarafından akamete uğratılmasına dayandırıyor. Ve yani, Türk tarafı dolaylı olarak demeye getiriyor ki, Rum tarafının BM’nin üçüncü denemesinde mutlaka ama mutlaka BM Ölçütlerinde çözüme evet diyeceklerinin sağlam kazığa bağlanması gerekiyor, yoksa ne taş altında el olur, ne de barış için uzatılmış el tutulur.
CB Tatar’ın söylemlerindeki dalgalanmalara ve yumuşamalara da bakılırsa, “Hava döndü… BM Ölçütlerinden esiyor yel” diye söylenebilir türkü… Türkiye’nin organize ve akılcı siyasi manevralarına bakılırsa “Yolumuz BM Ölçütlerinde çözüm yolu; gelin gardaşlar, gelin” türküsünü söylüyor. Ve bu türkülerin ısrarla söylenmesi için Guterres’in Hristodulidis’i Yunanistan ve AB marifetiyle olumlu katkı ve katılımcılığa bağıtlaması gerekiyor. Ve ne diyor Guterres?! “Yeni süreç ‘bir’ çözüm odaklı ve zaman çerçeveli olacak, masadan kalkıldığında da eski statüye dönülmeyecek; Crans-Montana’da imza aşamasına gelmiştik, dolayısıyla uzun uzun tartışılacak konu da yok; alın size benim altı başlığı - Anlan ya Hristodulidis?! Annan’ı anlamadınız ama beni anlayacaksınız” demeye getiriyor.
Pazartesi başlayacak olan toplantı Salı gün nasıl kapanır? Guterres tarafların BM Ölçütleri bağlamında yeni ve resmi görüşme sürecini başlatmakta ilkesel mutabakatını alır, sürecin fiili başlangıç vuruşunu Ekim’deki KKTC CB seçimi sonrasına programlar; Kıbrıs sorununun sonunun başlangıcı olur… O güne kadar da Kıbrıslı liderlerin temsilcilerinin önceki görüşmelerde sağlanan mutabakatları ve halen var olan uyuşmazlıkları tespit edip kayıtlandırması için çalışmalarında anlaşılır. Bu arada da yeni geçiş kapılarının açılması, güven yaratıcı önlemler üzerinde çalışılması, uygulanması, teknik komitelerin de faal olup gündemlerinde bekleyen konuları sonuçlandırmak için çaba sarfetmesi programlanabilir.
Yani önümüzdeki Pazartesi gün başlayacak olan toplantı öncesinde ‘arazı’ üç boyutlu incelenir ve dünyaya 360 derece ile bakılırsa, analitik düşünce sistematiği ile irdelenir ise, toplantının kritik tarafının 2-Devletli Çözüm Tezini konuşan Türk tarafı değil, BM’nin çözüm önerilerini iki kez çökerten, AB üyeliğine girerken de yalanları ile AB’yi kandıran (bunu dönemin AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen söylemişti) Kıbrıs Rum tarafı olduğu görülebilecektir. Elbette, toplantıya girene kadar bildik tezler söylenecektir; önemli olan toplantıdan çıktıktan sonra söylenecek olanlardır. Dolayısıyla, şimdiki söylemlerden umutsuzluk duymak normaldir; ancak kimse de toplantıya girmezden önce mevcut siyasetlerin terkedildiğinin söylenmesini beklemesin. Ve teslim etsin ki, Guterres bu toplantıyı boşu boşuna ve iş ola ve “Hade bir daha deneyelim bakalım bu Kıbrıslılar ne havadadır” diye düşünerek çağırmamıştır. Vardır bir güvendiği dağ ve o dağdan da emindir ki “Hade gelin toplanalım” dedi; reddeden veya nazlanan da olmadı…
Hayde Guterres, “göster gendini”