Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Haz yitimi

A+A-

"Anhedoni" tanımını ressam Kemal Ankaç'ın sergisi sayesinde öğrendim.
Haz yitimi, demekmiş.

Yurdumuza, insanımıza, hayatlarımıza dair ruh halini anlatıyor aslında...

"Mutsuzluk..."

Hiçbir eylemden, ilişkiden, görüşmeden keyif almama hali…

Sevinç, heyecan, gülümseme gibi duygusal tepkileriniz azalıyor.
Huzursuzluk, kaygı, endişe büyütüyorsunuz her gün, her gece...
Didişiyorsunuz, kendiniz dahil herkesle…

Bir bakınız çevrenize, haz yitiminin ne kadar yaygın olduğunu göreceksiniz.
Ne söyleseniz, kimi işaret etseniz, ne yapsanız “olmaz” diyor birileri…

***
Psikolojik bir hastalıkmış bu…

Ada yarısındaki çıkmaza, kapalılığa, riyakârlık ve kirlenmeye baktığınız zaman belki kaçınılmaz bir sonuç...
Yerde, gökte, kıyıda, köşede “haz” arıyorsunuz.
Umut gözlüyorsunuz inatla…

***
"Anhedoni…"
Bu kadar yaygınsa sebepsiz olamaz.

Savaş artığı bu düzende yıllardır hem yaşadığımız çevreye, hem de topluma yabancılaşıyoruz.
Yabancılaştırılıyoruz.

Bir yanda olabildiğince beton ve metal, öte yanda tanımsız, kontrolsüz, uçsuz bir insan kalabalığı ve çoğaldıkça yalnızlaştığımız bir kaosun ortasında çürürken, ayakta kalmak da bir ustalık işi aslında…

Kendimizle ilgili yaşamsal kararları veremiyoruz ve geleceğimizi öngöremiyoruz.
Ne kendimizin…

Ne çocuklarımızın…
Ne sevdiklerimizin…
Günü yaşamak yoruyor ruhlarımızı…

***
Haz yitimine demokrasi yitimi ve eşitsizlik ekleniyor.
Dünyaya açlığımızı bastıramıyoruz, ne zaman “biz” olmak istesek, basıyor birileri ensemize…
Kayıt dışı bir yerde, haksızca tutulmuş binalarda, temeline kan sızmış mülkleri satarak, ellerimiz kirli, gözlerimiz tedirgin yaşıyoruz.
Samimiyetsizliğin dört bir yanı sardığı ortamlarda kendimizden başlayarak herkese karşı güvensizlik büyütüyoruz.
Ne zaman “yeter” desek yetmiyor.
Ne zaman “bu kadarı olmaz” desek fazlası oluyor.
Ne zaman zamana yenilsek altından kalkmak güçleşiyor.

Bertolt Brecht’in sözüyle, savaştan geriye kalmış ölüler ordusu, yas tutanlar ordusu ve hırsızlar ordusu yorgun bakışlarla birbirini gözlüyor.
Kötülüğün, çirkinliğin, sıradanlığın hizmetkarları usanmadan çalışıyor.

***

"Anhedoni."
Haz yitimi…

İnsan “kaybolduğu” zaman yurdunda, umuda uyanmak kolay olmuyor.
Nefes alıyorsun ama yaşamıyorsun!


Kemal Ankaç’ın sergisi: Düş’tük, kırıldık

ankac-1.jpg

Kemal Ankaç'ın tablolarında agresif, coşkulu, kontrast renkler baskındır ve bir labirenti andıran yollar içinde farklı imgeler başkaldırır. Nerede görseniz "Bu bir Kemal Ankaç tablosudur" diyeceğiniz kimliğe sahiptir, eserleri... Son sergisinde ateş kes koşulları ve milatirzmle kapatıldığımız yarı(m) adada, milliyetçiliğin kuşatması altında hem yaşadığımız kırılmayı hem de haz yitimini odağına almış, sanatçı... İçimizdeki tahribatı dışa vuruyor belli ki… O heyecanlı renklerin yanına pastel tonlar, farklı denemeler de eklenmiş. Enstalasyon denemeleri (yerleştirmeleri) yağlıboya eserleri tamamlıyor. Hücum marşlarından yorgun paslanmış boru takımları ve bölük pörçük kamuflajlardan geriye haçlar, semboller ve sözün tükendiği araçlar kalıyor. Savaşın enkazı arasında bir var, bir yokuz. Ya da ne var, ne yokuz. Düş’tük… Kırıldık, döküldük, dağıldık… Yeniden ayağa kalkacaksa sanatla olacak belki…

Kemal Ankaç’ın “anhedonic & fragile” başlıklı sergisini, 8 Aralık tarihine kadar pazar hariç her gün 14.00 - 20.00 saatleri arasında, Girne'deki Art Rooms Sanat Galerisi'nde izleyebilirsiniz.


Hangi yol?

hangi-yol.jpg

Yolsuzluğun, usulsüzlüğün, israfın, yandaşlığın üzerini örtmek için Türkiye’yi kullanıyorlar ve doğrusu, örneğin Büyükelçi’nin bundan bir rahatsızlığı yok. Gelen, giden bakanların da yok.

“Ulusal” hükümet bir usulsüzlüğü gündeme getirildiği zaman bunu geri püskürtmek için izlediği yöntem şu oluyor: “Siz Türkiye’yi istemiyorsunuz.”

“Çaldın” diyorlar örneğin…
“Çalmadım” diyemiyorlar.
“Türkiye ile KKTC bu yolu birlikte yürüyecektir” oluyor yanıt (!)

Hangi yolu?
Aynı hükümet içinde 98 yeni müdür atamayla sürdürülen koltuk oyununu mu?
Bir sene olmadan iki makamda 5 milyon lirayı aşan izaz ikram harcamalarının hesapsızlığını mı?
Yasa, tüzük ve yönetmenliklerin görmezden gelinmesini mi?
Sınavsız, ilansız, şartsız istihdamları mı?
İhalelerin hısım akraba partili arasında bölüşülmesini mi?

Ankara’nın bu yöntemden bir rahatsızlığı olduğunu görmedim.
Kirin, pasın, çürüğün üzeri böyle örtülüyor, “Siz Türkiye’yi sevmiyorsunuz, biz çok seviyoruz.”

Tek bir aklı başında insan yok mu, “onca rezilliğin Türkiye’yi sevmek ya da sevmemekle ne ilgisi var” diyecek olan…

 


"Kardeş ülkemiz Suudi Arabistan”

suudi-arabistan.jpg

"Kardeş ülkemiz Suudi Arabistan'ın yanındayız" diyor Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Büyükekşi...

Israrlı, "Galatasaray-Fenerbahçe" Süper Kupa finalini orada oynatacak.

Suudi Arabistan’da…
Kıbrıs'a gelmiyor.
Adını bile anmıyor.
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"nin kardeşliğinden yana sanırım yeterince tatmin değil...

Israrla yazıyorum ‘Süper Kupa’ maçına dair gündemi, Tatar'dan davet de yok, "geliniz, bu maçı Lefkoşa'da oynayınız" diye...
Reddedileceğini hatta tersleneceğini biliyor.

Üstelik…
Kupa finalini oynayacak kulüpler de istemiyor bunu…
"Cumhuriyetimizin 100. yılında Süper Kupa Finali’nin Atatürk ilke ve devrimlerine karşı bir ülkede oynanmaması gerekir" diyor Ali Koç…

Karar makamı Türkiye Futbol Federasyonu, bir başkası değil...
“Süper Kupa” finali için Lefkoşa belirlense…
Kıbrıslı Türklerin dünyaya açılamadığı gerçeği bundan daha etkili gündeme getirilebilir mi?

Akıllarına bile gelmiyor.
Türkiye de inanmıyor çünkü Kıbrıs'ta ayrı bir devletin varlığına...

İş diplomasiye geldi mi, "yeni siyaset, egemen eşitlik..."

Doğal gaz için pazarlık!

Kıbrıslı Türklerin dünyaya kapalı yapısını ayıplıyor ama çözüm üretmiyorlar.
Hani o meşhur sözle, “elini taşın altına koyma cesareti” yok.
Kıbrıslı Türk gençlerin boynu kalıyor taşın altında…

"Kardeş ülkemiz Suudi Arabistan'ın yanındayız" diyor Türkiye Futbol Federasyoncu Başkanı Büyükekşi...
Kuzeye dair kardeşlik yalnızca “ganimeti” paylaşırken geçerli sanırım…

Bu yazı toplam 2112 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar