Hazır mıyız engelleri kaldırmaya?
Şaşırmıştım, çok şaşırmıştım. Avrupa’nın başkentinde, Brüksel’de ne kadar çok engelli yaşıyordu. Otobüsler, trenler, duraklar engellilerin ihtiyaçları düşünülerek tasarlanmış, toplu taşıma araçlarında kendilerine kapının hemen yanında yer ayrılmıştı.
Yasalara titizlikle uyduklarından mı, birbirlerine saygılarından mı, bir çağdaşlık göstergesi belki, bilemiyorum, kimsenin engelli park yerine araç bıraktığını görmedim, Avrupa’da. Park yerlerinin üzerine not edilmiş ‘Yerime göz diktiysen, engelim de senin olsun’ cümlesini fazla ciddiye almalarındandır belki.
Erkek ve engelli tuvaletleri genelde boştu, kadın tuvaletleri önünde uzunca bir kuyruk. Kimsenin aklının ucundan dahi engelli tuvaletini kullanmak açıkgözlüğünün geçmemesine şahit oldum defalarca. Herkes sırasını bekledi, başkasının hakkına saygı duydu, yine şaşırdım.
İşitme engelliler için ayrı programlar yaptı Avrupalılar, görme engelliler için yollar tasarladılar, trafik ışıklarına ses düzeneği döşediler. Rampalar, asansörler eşlik etti yürüyen merdivenlere, yaşamlarını kolaylaştırdı engelli bireylerin. Şaşırmıştım ilk kez bu düzenekleri tanıdığım zaman. Avrupa’da niye bu kadar çok engelli vardı?
Nicelik değil, niteliğe işaret ediyordu rakamlar oysa. Avrupa engelli haklarını bir insan hakkı olarak kabul ediyor, sosyal ve iş yaşamına katılımlarını desteklemek için önlemler alıyordu. Katılıyordu engelliler yaşama, hayatın her alanında varlıklarını gösteriyor, çeşitli başarılara imza atıyorlardı. Yasalar düzenliyor, toplum saygı duyuyor destek oluyordu.
Lefkoşa, Girne, Mağusa sokaklarında engelli görmememizin nedeni, yüksek tıp başarımız ile mucizevi bir şekilde tüm fiziksel dertlere çare bulmamızdan değil, ne yazık ki. Engellileri evlerine kapatmamızdan, okulda, işte, alışverişte, sinemada, sokakta bulunmalarına engel olmamızdan görmüyoruz engellileri etrafta, insan haklarına saygısızlığımızdan.
Engelli demeyi dahi yeni öğreniyoruz çünkü biz. Sakatlığın kafamızda, sistemimizde en kötüsü kalbimizde olduğunu hiç görmeden, bilmeden, düşünmeden yaşıyoruz. Her şeye olduğu gibi engellilerin hak ihlallerine de üç maymun umarsızlığında yaklaşıyoruz. Görmüyoruz, duymuyoruz, engellilerin varlığından dahi bihaberiz konforlu ve bencil yaşamlarımızda.
Bir ayna tutuyor bize birden Lefkoşa Belediyesi ve Kıbrıs Türk Ortopedik Özürlüler Derneği işbirliğinde sahnelenen Karatahta oyunu. Esas engelin bizler olduğunu yüzümüze haykırıyor, kafamızdaki engelleri anlatıyor birer birer. İçimiz parçalanarak, gözlerimiz dolarak izliyoruz engelli dostlarımızın yaşamlarından kesitleri. Utanıyoruz, öfkeleniyoruz, isyan ediyoruz belki. Ayakta alkışlıyoruz bu amatör ve yürekli performansı.
Sonra? Peki sonra ne yapıyoruz?
Tüm bunları hatırlıyor muyuz ertesi gün, yaşamımızda bir değişiklik oluyor mu?
Bir parça da olsa kolaylaştırmaya çalışıyor muyuz dostlarımızın hayatlarını?
Hiçbir şey istemiyorlar ki, haklarından başka, onlarla birlikte mücadele etmeye hazır mıyız?
Peki ya onlara saygı duymaya?
Hazır mıyız engelleri kaldırmaya?