‘HAZRETLER’ VE ‘EFENDİLER’
Anayasa Mahkemesi’nin din görevlileri sendikası tarafından açılan davayla ilgili kararından hemen sonra Türkiye’deki iktidardan gelen tepkilerin ‘gerekçeli kararı okumadan, yanlış bir zemin üzerine yapıldığı’ yönündeki görüşler büyük anlamda geçerliliğini yitirdi.
Üzerinden beş altı gün geçtikten sonra bile Ankara’daki yetkili ağızlar aynı noktaya atış yapmaya devam ediyorlar.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın son açıklamaları, niyetin farklı olduğunu gösteriyor.
Yoksa Çelik de, Oktay da Anayasa Mahkemesi kararında neler yazıldığını biliyorlar.
Daha ilk günden bilerek ve isteyerek söylendi her şey… Bilmeden, görmeden, okumadan değil…
İlk atışı yapan İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un da, sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve diğer üst düzey yöneticilerin de vurguladıkları iki temel mesele var…
Birincisi ‘laiklik’ tanımıyla ilgili…
Diğeri ise ‘KKTC’nin kendi başına karar alamayacağı’yla ilgili…
**
Birinci mesele, yani ‘laiklik’ kavramıyla ilgili tartışma Kıbrıslı Türkler için gündem değildir. Bırakın bugünü, ne İngiliz idaresinde, ne 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, ne enklavlar devrinde, ne Federe Devlet’te, ne de KKTC döneminde böyle bir ‘sorun’ yaşandı.
Kıbrıslı Türklerin ‘dinler sorunu’ olmadı hiçbir zaman…
Dahası, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında da din, hiçbir zaman ‘uzlaşmazlık’ meselesi olmadı.
Kıbrıs sorunu hiçbir zaman ‘din ayrılığı’ üzerinden konuşulmadı, zira böyle bir sorun yoktu.
Kıbrıslı Türkler yüz yıla yaklaşan bir süredir laiklik anlayışını benimsemiş ve içselleştirmiş bir toplumdur. Bunun tartışılması bile abestir.
Dolayısıyla AKP sözcülerinin yaratmaya çalıştıkları bu tartışmanın zemini bu coğrafyada yoktur.
UBP’lisinden CTP’lisine, sağcısından solcusuna, köylüsünden kentlisine, Kıbrıs’ta doğanından Türkiye’den gelenine kadar çok geniş bir kesim modern yaşam ve laiklik konusunda mutabıktır ve herkes de bundan memnun, mesuttur.
Kim ki bu memnun-mesut ortamı bozmaya çalışır, gereken cevabı alır, almıştır, alacaktır da…
**
Gelelim AKP sözcülerinin vurgu yaptıkları ikinci meseleye… Yani ‘KKTC yönetimi kendi kararlarını alabilir mi’ sorunsalına…
Ömer Çelik’in sarf ettiği “Konjonktür hazretleri ve mevzuat efendiye demokrasiyi kurban edemeyiz” cümlesi son derece manidardır. Buradaki kasıt şudur:
“Biz siyasal iradeye de, yasal mevzuata da bakmayız, kendi istediğimiz şekilde her şeyi dizayn ederiz, çünkü güç bizdedir…”
Bunun Türkçe meali ise şudur: “Kardeşim, KKTC de KKTC’liğini bilsin. Ne Anayasa’sı, ne mahkemesi, ne halk iradesi? Biz ne dersek, o şekilde yaşayacak, o şekilde idare edileceksiniz.”
‘Hazretler’ ve ‘Efendiler’ derken, Ömer Çelik’in anlatmak istediğinin en yalın, en açık, en kestirmeden izahı budur.
Bu kadar haddini aşarak konuşmasının sebebi de bu ülkenin tepesindekilerin süklüm püklüm halleridir!
Hani müdahalelerle iş başına getirilenler var ya, onlar…
Yoksa bu toplumun başında dirayetli, onurlu, boyun eğmeyen birileri bulunsaydı, bir yere kadar konuşur, sonra susarlardı.
Zaten ‘Hazretler’ ve ‘Efendiler’ varsa, ‘kayıtsız şartsız tapanlar’ ve ‘hizmette hiçbir kusur etmeyen itaatkarlar’ da vardır.
Ne var ki bu toplumun hamurunda ne birine yer vardır, ne öbürüne!..
Bu da böyle biline…