HC 20830

HC 20830

Duvara diş macunuyla yapıştırılmış, solmuş çıplak kadın fotoğraflarından sürünerek, kartonun yüzüne namaz kılar Yaşar. Abdest tutar mı rutubetli duvar? Avuçlarıma çizikler biriktiren bu mavi izler, trafik kazasından kalma…

A+A-

 

Halil Karapaşaoğlu
[email protected]

 

HC 20830’u kırık camlar arasından izliyordum (1). Gri gömleği ve pantolonuyla sekiz kapı geride bırakarak içeriye girmişti (2).

-Yoruldun mu ey kul?

Kapılar açıldıkça, hakikat geriye düşer, polisler üzerine üşür.
Mazide harap olmuşsa bellek unutulur hakkaniyet.
Kime hacet içine girdiğim bu esaret?
İçerisinin de bir içerisi vardır. Derinlerdedir köhneleşmiş kudret.

-Yorulmadın mı ey devlet?

İçeriye girdiğinde diğer numaralar toplandı etrafına. “İlk”, her zaman merak uyandırır.

-Benim adım, HC 20830

Hikâyesini dinlemek ister diğerleri.
İnsan, ötekinin hikâyesine göre konumlandırmak ister kendini.
Sürekli düşer mahpusta, kalkıp direnmek boşuna.
Dinler, kahrını oturtuncaya değin bulabildiği boşluğa.
Kırık camların arasından yatağıma uzanır kış.
Kırgın kırağıda havalanarak doluşurum; koğuş, oluş mudur?

Duvara diş macunuyla yapıştırılmış, solmuş çıplak kadın fotoğraflarından sürünerek, kartonun yüzüne namaz kılar Yaşar. Abdest tutar mı rutubetli duvar? Avuçlarıma çizikler biriktiren bu mavi izler, trafik kazasından kalma…

Başı bedeninden ayrılan kadındır koridorda bir giden bir gelen
Eli ile tespih çeken

- Benim adım, HC 20830

Jilet çiğneyen çocukların çizdiği haritalarda aradım yabani yalnızlığı.
Ben park nedir bilmedim. Fanusta büyüyen ağacın gölgesini yol sanıp “olmaya” savrulmadım.
Hareket edemez gölgeler, fanusta büyüdüler.
Taşranın taşında biter, ben de biterim erimeye, şehirlere.
Zapt edebilecek misin beni Zebani Bey?

-Benim adım, HC 20830

Tıkanmış tuvaletin deliğinde turuncu filler gördüm Müdür Bey (3).
Tutup versem size, sever mi beni sizce Savcı Bey?
Bir dünya vardır dünya içinde.
Kapalı varlığımı açmaktan gayrı, istemedim ben başka hiçbir şey.
Açlık grevleri, isyanlar, kaçmaya çalışan mahkûmlar, berber salonun da tıraş edilen balon patlar.
Çığlık atsam, bağırsam, tepinsem sesim çıkar mı “Laborttan”(4)?
Bir hücre gösterin bana, konuşabilsin her işkenceden sonra.
Bir hücre gösterin, sözcük sızabilsin dışarıya…

 -Benim adım, HC 20830

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken Lefkoşa’nın dışında büyük bir saray varmış. Duvarları göğe, kapıları cennete gidermiş. Etrafında elinde kalemle şairler sabah akşam nöbet tutarmış. Şiirleri ağlatmayan, güldürmeyen her şair cezalandırılmak için bu saraya konurmuş. Sarayın giriş odasında çırılçıplak soyarlarmış onu ressamlar (5). Çürük düşleri var mı diye kontrol ederlermiş. Çürük düşlerden arındırılan şairleri diğer odaya gönderirlermiş. Sivil sözcüklerden kurtulsun diye giydirirlermiş onu gözyaşları içinde. Uzun bir koridora bırakırlarmış onu. Nehirler altından akar, balıklar gözlerinde sıçrarmış. Sarmaşıklar, sülünler, orkideler, papatyalar ve bıldırcınlar varmış her tarafta. Bülbül sesleri gelirmiş her koğuşun kapısından. Pazartesi ve Cuma günleri çeşmelerden notalar akarmış (6). Müzikle sarhoş olurmuş, notalarla yıkanırmış şairler, yürekleri paramparça olsun diye. Güneşli günlerde avluda çeşit çeşit bitkiler, baharatlar sarkarmış sarayın duvarlarından. Koklasınlar, hatırlasınlar diye yaşamın en gizli en güzel sırlarını. Kırmızıyı, sarıyı, yeşili, bordoyu öğrenmeleri için tropikal meyveler getirirmiş çocuklar. Kenevirden yapılmış yataklar, kadınların, adamların saçlarından örülmüş yorganlar varmış odalarında. Bir şair kimin yüzüne bakarsa baksın, bir gülümseme gelirmiş lavabolardan, duşlardan, teknelerden.     

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Benim adım, HC 20830 imiş.

Sn. Yargıç,

Selvi ağaçlarının koynunda
Yalınayak koştuğum çamur yollarda
Üzümleri kestiğim bağlarda
Bademleri kırdığım taşlarda
Bir vicdan yarattım taşrada
Neyi yargılıyorsun şimdi sen
Bu cehennemin ortasında?

-Benim adım, HC 20830
-Benim adım, HC 20830
-Benim adım, HC 20830
-Benim adım, HC 20830


Notlar:

  1. Vicdani Red” davasından dolayı, cezaevine girdiğimde, cezaevinin bana verdiği numara.
  2. Cezaevine giren mahkûmlar tek tip gri renkte gömlek ve pantolon giyer.
  3. Cezaevinde dışarıya çalışmak için çıkan mahkûmlar turuncu renkte ceket giyer.
  4. Cezaevinde hücre cezasına çarptırılan mahkûmun içerisine atıldığı odadır. İçerisinde bir dışkı bir de idrar için iki tas bulunmaktadır. Başka hiçbir şey…
  5. Cezaevine girmeden bir odanın içinde gardiyanlar mahkûmları çırılçıplak soyar.
  6. Cezaevinde sıcak su sadece pazartesi ve cuma günleri bulunmaktadır.

 

Bu haber toplam 4108 defa okunmuştur
Gaile 461. Sayısı

Gaile 461. Sayısı