Hedefe doğru
Kıbrıs sorunu için başlayan yeni çözüm süreci bağlamında, “müzakerecilerin” karşılıklı Atina ve Ankara ziyaretinin sembolik değeri oldukça yüksek. İçerik olarak Özersay’ın nasıl bir dosya ile gittiğini henüz bilmiyoruz. Ancak görüşmeler sonunda her iki toplantının da verimli geçtiğine dair açıklamalar yapılmasının önemini yadsıyamayız. Bu tür yöntemler yeni kanallar açması, tarafların birbirlerini kabul etmesi anlamında motivasyon yaratıyor.
Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorun. Bunu görmemek ve süreci sadece iç siyasi dinamiklere indirgemek gerçekçi değil. Bunu ifade ederken, iç dinamiklerin önemini yadsıdığım elbette sözkonusu değil, olamaz da. Ama sorunun kaynağını, tarihsel süreci, çatışmaların sebebini, İngiliz’in varlığını, Türkiye’nin siyasetini, 1960’ı, 74’ü salt adadaki toplumlar arası ilişkiler bağlamında ele almak ve süreçleri iç dinamiklere indirgeyerek yorumlamak, bu bağlam üzerinden soruna çözüm aramak, milliyetçi siyasetin sularında yüzmeye benzer. Bir defa girdiniz mi, asla çıkamazsınız bu sulardan. Çünkü hem çok tek düze bir aklın hegemonyasına girer hem de çözümsüzlükte usta sağ siyasetin açmazlarına gömülürsünüz. Sol’un sistem karşıtı siyasi söylemleri karşısında, statükocuların büyük baskılar ve manipülasyonlarla sol’u sisteme entegre ederek fasit daire içerisine sokmasıdır konu.
Sol’un Kıbrıs sorununu hem okuyuşu hem de çözüm üretimi, sağ siyasi söylemle benzeştiği ölçüde, statükonun açmazlarına gömüleceği bilinen bir gerçek.
Sol’un Kıbrıs sorunundaki rolü, çözümsüzlük üreten verili düşünce sistematiğini bozmak, etkin taban siyasetine yönelmek ve toplumlar arası ilişkileri “ortak yurt” kavramı üzerinden geliştirmek, iyileştirmek ve yeniden üretmek olmalıdır. Bu bağlamda nasıl bir federasyon tasavvur ettiğimiz, neyi öncelikli kıldığımız, garantörlük meselesinden toprak meselesine, siyasi eşitlikten ekonomiye...neyi nasıl düşündüğümüzün bir açıklaması olmalıdır.
Üstelik bunu kendi başımıza da yapamayız. Bunu ortak bir yaşama dair geleceği birlikte kuracağınız kesimlerle, paydaşlarınızla yapmalısınız. Bu anlamda, toplumsal aktörlerin rollerinden, sivil toplumun katılımına yeni bir pencereden bakma şansını yakalama imkanınız olur.
Eğer bu ödevi yapmazsak, çözüm adına sürüklenmeniz işten değil...Başarısız olduğunuzda da karşınızdakileri suçlar defteri kapatırsınız. Kolay iş!
Tekrar, gelişme üretir mi? Özeleştiri yapmadan üretmez.. Hedefe ulaşamadığınız yolda, yeniden ve aynı çerçevede yürüme isteğiniz olabilir, ama bu yolun sizi aynı açmazlarla karşı karşıya bırakmayacağının garantisi ne?
Bu noktada, yeni sürecin yeni imkanlarla birlikte ortaya çıktığını yok saymayalım. Evet, uluslararası camianın etkin çabası olmasa süreç başlamazdı. Farketmez, başlasa da taraflar kendilerini geçmiş dönemde olduğu gibi rahat hissederdi. Bugüne dek olduğu gibi, siz çözün, bizim görevimiz sizi desteklemektir, denirdi. Oysa şimdi, bu sorun çözülmeli, deniyor. Gerekçeleri, ulusların çıkarları bağlamında tanımlanabiliyor. Ve Kıbrıslıların da bu yeni süreçte “kazaması” için, aynı perspektife dahil olmaları daveti yapılıyor...
Kıbrıs sorununun çözüm dönemine girilmiştir. Bu noktada elimize geçen bu önemli fırsatı, fiiliyata nasıl geçiririz, bireyler, örgütler, siyasiler olarak ne yapabiliriz buna bakmak lazım!
Yoksa beklemek, etkisiz kalmak, katılımcı olmamak, çözümü ötelemek belki de imkansızlaştırmaktır. Buna hakkımız yok, hiç unutmayalım.